34,5514
36,0432
3.009,89
Gazetemizin dünkü birinci sayfasında yer alan o fotoğraf, birçok şeyin özetiydi aslında: PKK yandaşlarının Almanya’nın Köln kentinde düzenlediği mitingde, bolca İsrail bayrağı da vardı. Alman polisinin elbette müdahale etmediği ve sadece seyrettiği miting, PKK’nın kendi istikbalini İsrail’e bağladığını göstermesinin yanı sıra, seküler Kürtler arasında gittikçe yaygınlaşan İsrail sempatizanlığını gözler önüne seriyordu.
Söz konusu İsrail hayranlığının açık tezahürlerini sosyal medyada da gözlemlemek mümkün. “I stand with Israel” (İsrail’in yanındayım) etiketine destek mesajları yağdıran sayısız Kürtçü hesap var. Bu hesaplar aynı zamanda Hamas’ın bir “terör örgütü” olduğunu savunurken, Gazze’deki soykırımı da “terörle mücadele” olarak algılıyor. Geçtiğimiz günlerde, hatırı sayılır bir takipçi kitlesine sahip Kürtçü aktivistlerden biri, Kürt kamuoyuna hitaben şu mesajı yayınladı mesela:
“Sizi Türkler, Farslar, Araplar işgal etmiş. Onlara karşı yapılacak her darbe, sizin boynunuzdaki zincirin bir halkasının kırılması demektir. Ortadoğu’ya böyle yaklaşmak zorundasınız. Ortadoğu’daki bütün gelişmeleri böyle okumak zorundasınız. Sizin düşmanlarınız belli, siz bellisiniz. Düşmanlarınıza vuranlar, sizin dostlarınızdır.
Böyle bakmak zorundasınız.”
Ortadoğu’daki her gelişmeyi böyle okuyunca, yolun sonunda İsrail hayranlığı ve şakşakçılığı elbette kaçınılmaz. Bile bile teşne olunan şey ise, İsrail tarafından peşkir olarak kullanılma zilleti. Nitekim İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun oğlu zaman zaman paylaştığı bir görselle Kürtçü kitleyi kendisine hayran bırakmayı sürdürüyor. Görselin altına, “Kürdistan’ın Türkiye, İran, Irak ve Suriye tarafından işgal edildiğini” yazan
Yair Netanyahu, Türkiye’nin Kürt halkına soykırım yaptığını vurguluyor. Kürtler arasında bu ucuz oltaya gelen kalabalık bir güruhun bulunması
hem acı hem de düşündürücü.
Milliyetçilik veya kendi kavmine yakınlık hissetmek, fıtrî bir duygu, evet. Ancak şu anda Kürtlere dayatılan, milliyetçilik ambalajına sarılmış, seküler bir emperyalist proje. Bu projenin alt bileşenlerinde İslâm düşmanlığının çeşitli türleri mevcut. Kürtlerin tarihî geçmişine ve kültürüne aykırı ne kadar unsur varsa, “Kürt milliyetçiliği” adına kitleye pompalanıyor. Piyasada Kürtleri ve Kürt siyasetini temsil adına boy gösteren kişilerin kâhir ekseriyetinin yaşantısı, dindar tabanla tamamen alakasız, hatta o tabanın değerlerine açıktan tezatlık ihtiva ediyor. “Modern yaşam tarzı” adı altında Kürtlere sunulan yeni kültürel formlar, bu kadîm halkı dejenere ederek mayasını bozuyor.
Öte yandan, tarihî hakikatlerden soyutlanmış, nevzuhur bir Kürt tarihi de oluşturuluyor. Tarihte Kürtlerin yaşadığı mıntıkalar kâğıt üzerinde sürekli genişletiliyor, pek çok tarihî şahsiyet “Kürt” ilân ediliyor, Kürtler için tamamen uyduruk bir alternatif mazi üretiliyor, demografik dengelerle ve rakamlarla oynanıyor. Bazı Batılı sözüm ona araştırmacıların da bütün güçleriyle katkı yaptığı bu süreç, nihayetinde Kürtleri vakıadan koparmaktan ve onları tarihin ve coğrafyanın içinde köksüz hale getirmekten başka
bir şeye hizmet etmiyor.
İslâm’dan soyutlanmış bir Kürt milliyetçiliği, tıpkı İslâm’dan soyutlanmış ve bu şekilde istikametini yitirmiş bir Türk milliyetçiliği gibi, coğrafyamızın güzergâhına döşenmiş mayınlardan biridir. Aksi yöndeki bütün kışkırtmalara rağmen, Kürtlerin Ortadoğu’ya bakmaları ve yaklaşmaları gereken asıl nokta burasıdır. Coğrafyamız, dinî bir derinlik ve tarihî bir sorumluluk barındırmayan kuru milliyetçiliklerin türlü cefalarını on yıllar boyunca çekti. Arap dünyasında da bu durumun birçok hazin örneği bulunabilir. Hiçbiri, acılarımıza ve dertlerimize ilaç olmadı; aksine sadece yaraları derinleştirip kangrene dönüştürdü.
Coğrafyamızın bütün halkları gibi, Kürtler de bugün bir yol ayrımında. Emperyalist ayartmaların iğvalarına kapılmamak, problemlerin çözümü adına daha kapsayıcı ve kucaklayıcı bakış açıları geliştirmek, İslâm’dan ve ana İslâmî gövdeden kopuk bir Kürt milliyetçiliğinin evvela Kürtlere sonra da bütün bölgeye kurulmuş modern bir tuzak olduğunu görebilmek… Zor da olsa, benimsenmesi gereken duruş budur.