34,3622
36,5153
2.872,73
Amerikan siyasi tarihinin birçok ilkine imza atan Trump, dört sene önce Biden’a kaybettiği salıncak eyaletlerin hepsini geri alarak yeniden başkan oldu. 2020 seçim sonuçlarını kabul etmeyerek 6 Ocak Kongre baskınını tetikleyen Trump iki defa görevden alma sürecine muhatap olmuştu. Trump siyasi hayatının bittiğini ve marjinalleşerek unutulacağını düşünenleri yanıltmakla kalmadı, Amerika’nın hüküm giymiş ilk başkanı olarak tarihe geçti. Trump’ın bu zaferi hem ulusalcı popülizmin zaferinin perçinlenmesi hem de Amerikan dış politikasının ‘Önce Amerika’ düsturu etrafında şekillenmesi anlamına geliyor.
Trump, 2020 seçimlerinden sonra Cumhuriyetçi Parti içinde Trumpçılığın artık geride kalması gerektiğini savunanlara karşı, ön seçim sürecindeki performansıyla ‘bu parti benim’ mesajını kabul ettirdi. Biden’ın ekonomi ve göçmenlik politikalarını hedefe koyan bir kampanya yürüten Trump, rakibinin mental ve fiziki dayanıklılığı etrafındaki soru işaretlerini etkin biçimde kullanmayı başardı. Trump’la çıktığı televizyon münazarasında mental zayıflıklarının ortaya saçılmasıyla yarıştan çekilmek zorunda kalan Biden, Harris’e çok az zaman bırakarak bu yarışın kaderine etki etti.
2020’de kendini ‘geçiş dönemi lideri’ olarak tanımlayan Biden’ın bu sözünü tutmayarak kendi adaylığında diretmesi parti içinde yeni nesil siyasetçilerin öne çıkmasını engelledi. Trump’ı ancak kendinin yenebileceğini düşünen Biden’ın mecbur kalana kadar yarıştan çekilmemesi ve Filistin’deki etnik temizliği hem finanse edip hem desteklemesi parti içinde kritik bir fay hattı oluşturdu. Genç neslin ‘soykırımcı Joe’ lakabı taktığı Biden’ın son bir yılda kamuoyu önüne çıkmaktan kaçınması Trump’ın ekonomiyle ilgili olumsuz algıyı gündemde tutmasına olanak sağladı.
Biden’ı Pelosi ve Obama gibi Demokrat Parti ileri gelenlerinin yarıştan çekilmeye ikna etmeleri, ön seçim sürecinin işletilmeyerek Biden kampanyasının Harris’e devredilmesiyle sonuçlandı. Parti kongresinde farklı adayların ortaya çıkmasına izin verilse, ya daha güçlü bir adayın çıkması fırsatı doğabilir ya da Harris’in seçilmiş bir başkan adayı olması sağlanmış olurdu. Parti elitlerinin Biden’a darbe yaptığı algısı ve Filistin meselesi etrafındaki iç muhalefet, Demokrat Parti’nin Harris etrafında güçlü biçimde birleşmesine olanak tanımadı. Biden’ın adaylıktan el çektirmeden rahatsızlığının basına yansıması ve gaf potansiyeli yüzünden kampanyadan uzak tutulması adaylığın Harris’e verilmesinin oluşturduğu sorunlara işaret ediyordu.
Karşısında Trump gibi siyasi içgüdüleri çok güçlü ve rakibine elindeki her tür malzemeyle acımasıza saldıran bir aday karşısında, Harris’in yetersiz kalması şaşırtıcı değil elbette. Ancak yaz aylarında arkasına aldığı güçlü rüzgârı seçime kadar sürdürememesi siyasi stratejisinin yetersiz kaldığını gösteriyor. Biden’la arasına ne ekonomi ne de soykırım konularında mesafe koyabilen Harris, anti-Trump mesajla ileriye dönük umut vadeden olumlu mesaj arasında gidip geldi. Diğer bir deyişle, kadınları ve gençleri Trump korkusu üzerinden mobilize etmeye çalışırken ekonomi ve göçmenlik konusundan şikayetçi alt ve orta sınıf seçmene inandırıcı umut vadedemedi.
İlk siyahi kadın başkan olma ihtimali dolayısıyla hem ırkçılık hem de cinsiyetçilikten kısmen de olsa yakınma hakkı olan Harris’in asıl sorunu geniş kitlelere Biden döneminden farklı nasıl bir gelecek vaat ettiğini anlatamaması oldu. Seçim sonuçlarının gösterdiği üzere sadece üniversite eğitimli ve 65 yaş üstü Cumhuriyetçi kadınların oylarını değiştirmeyi başaran Harris, Trump’ın diğer bütün demografik gruplar arasında oyunu artırmasına engel olamadı. Harris, göçmen karşıtı söylemlerine rağmen Hispanik oylarını, İsrail taraftarı söylemlerine rağmen Müslüman oylarını, ırkçı söylemlerine rağmen de siyahi oylarını artırmayı başaran Trump’ın ekonomik mesaja odaklanmasından gereken dersi çıkaramadı.
Trump’ın yeniden iktidara gelmesinin Amerika’nın uluslararası sistemdeki konumu açısından kalıcı sonuçları olacak. NATO, BM ve Asya’daki çok taraflı ittifak ve anlaşmalara şüpheci yaklaşan Trump’ın ‘Önce Amerika’ sloganının dış politikayı şekillendirmesi şaşırtıcı olmayacak. Amerika’nın kurduğu ve sponsor olduğu uluslararası düzenin sacayaklarını sorgulayan Trump’ın ülkesinin maliyetlerini azaltmaya çalışacağını ve müttefiklerden daha fazla yük paylaşımı talep edeceğini biliyoruz.
Ukrayna savaşını bitirme sözü veren ve Rusya’yla bir an önce masaya oturmak için inisiyatif alması beklenen Trump’ın Kiev’e yardımlara karşı olduğu biliniyor. Kongre’nin artık milyarlarca doları karşılıksız yardım olarak onaylaması mümkün olmayacak. Trump’ın Ukrayna’yı anlaşmaya zorlaması en azından ilk aşamada Rusya’nın kritik taleplerinin kabulü anlamına gelmesi de şaşırtıcı olmaz. Rusya’ya karşı yaptırımlar üzerinden izolasyon politikasının da büyük oranda sona ereceği bir yola girilebilir. İran ve Çin’e karşı baskı politikalarının geri gelmesini ve Ortadoğu’da İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye gibi ‘geleneksel müttefiklerin’ öncelenmesini bekleyebiliriz. İsrail’in Filistin’de işgal ve ilhak politikalarını daha rahat devam ettirebilecek pozisyona gelmesi de mümkün olabilir.
Amerikan halkının Biden-Harris yönetimine son vermesi, enflasyon ve kalıcı hayat pahalılığına bir tepki olduğu kadar Demokratların halktan kopuk ve üstten bakan söylemlerinin de reddi olarak okunabilir. Seçmenin ekonomik kaygılarını Trump’ın yabancı düşmanı, ırkçı ve cinsiyetçi görülen söylemlerinin önüne koyarak oy vermesi, kimlik siyasetinden medet uman ve eğitimsiz kitleleri hor gören Demokrat elitlere bir ders olsa gerek. Bu dersin alınıp alınmadığını bilmek için çok erken elbette ama bu tavrın Trump’a ülkenin iç ve dış politikasını ‘Önce Amerika’ popülizmine göre şekillendirme fırsatı tanıdığını söyleyebiliriz. Önümüzdeki dört yıl tekrar seçilme derdi olmayacak ve en az iki yıl Kongre muhalefetiyle karşılaşmayacak olan Trump’ın Amerikan halkına verdiği radikal sözleri yerine getirmesi, ülkenin Trump’ın Amerika’sına dönüşmesi için ideal koşulların oluşması anlamına gelecek.