35,4857
36,4934
3.047,76
Suriye’de 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetiminin Heyet Tahrir eş- Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalif gruplar tarafından devrilmesinin ardından başlayan yeni süreçte ülkenin geleceğine ilişkin en üst düzey katılımlı toplantı, 12 Ocak’ta Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde Riyad’da yapıldı.
Toplantıya önde gelen Arap ülkeleri ile Batılı devletlerin yanı sıra Suriye’nin yeni dışişleri bakanı Esaad Hasan eş-Şeybani’nin de katılması dikkat çekti.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği (AB), Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Örgütü’nün kurumsal olarak katıldığı toplantıda Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD’yi ise Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Vekili John Bass temsil etti.
ABD ve AB toplantıda, Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılması için yeni yönetimden beklentilerini bir kez daha kayda geçirdi. Bu konuda kesin kararların gelecek haftalarda alınacağı açıklandı.
Başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap dünyasının yeni Suriye yönetiminden beklentilerinin başında, “aşırılık yanlısı eğilimlere izin vermemesi” geliyor.
Türkiye ise “terörle mücadeleyi” gündeme getiriyor ve Suriye’nin “terörden arındırılması için inisiyatif almaya hazır olduğunu” kaydediyor.
En önemli başlık yaptırımların kaldırılması
Toplantının Riyad’da düzenlenmesi, Suudi Arabistan’ın Suriye’nin geleceğine ilişkin konularda “Arap dünyasının en önde gelen temsilcisi” sıfatıyla daha önemli bir rol oynamak istediğini göstermesi açısından önemli.
Alınan kararları ve yapılan tartışmaları kamuoyuna duyuran Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, Riyad’daki toplantının odağında, Suriye’ye uygulanmakta olan yaptırımların kaldırılması olduğunu açıkladı.
Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşta Beşar Esad yönetiminin protestoculara karşı uyguladığı yöntemler nedeniyle, Batılı devletler ve kurumlar bu ülkeye ağır ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamıştı. Esad yönetiminin protestoculara karşı kimyasal silah da kullandığı biliniyor.
Bu yaptırımların hala yürürlükte olması, Suriye’nin ihtiyaç duyduğu ekonomik ve mali desteğin sağlanmasının önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Suriye’nin yeni yönetimi, bu yaptırımların bir an önce kaldırılması çağrısında bulunuyor.
Toplantıya katılan Suriye Dışişleri Bakanı eş-Şeybani’nin bir araya geldiği Batılı muhataplarına bu konudaki beklentilerini aktardığı, kendilerinin de bu süreçte işbirliği yapacağını ilettiği kaydediliyor.
Yapılan hesaplar, Suriye’nin yeniden imarı için yaklaşık 400 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor.
AB, 27 Ocak’ta yaptırımları konuşacak
Riyad’daki toplantısında AB’nin güvenlik ve dış politikadan sorumlu yüksek temsilcisi Kaja Kallas, Suriye’ye yaptırımların kaldırılmasının 27 Ocak’ta yapacakları toplantıda ele alacaklarını açıkladı.
Kaja Kallas, yaptırımların kaldırılması sürecinin koşullara bağlı olduğunu vurguladı.
Kallas, Suriye’deki yeni yönetimin kapsayıcı olması, kadınları ve farklı grupları içermesi gibi unsurların önemli olduğunu kaydetti.
Siyasi sürecin barışçıl ortamda sürdürülmesi, azınlık haklarının korunması, temel insan haklarına uyulması gibi konular da AB’nin gözettiği başlıklar arasında.
Toplantıya katılan Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da yaptırımların kaldırılması sürecinde “akıllı bir yaklaşım” izlemek gerektiğini söyledi.
Alman bakan, savaş suçları işleyen eski rejim unsurlarına yönelik yaptırımların sürmesi gerektiğini belirtti ancak Suriye halkının acil insani yardım ihtiyaçlarının karşılanması için bazı adımların atılmasının önemine de dikkat çekti.
İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de aynı noktaya vurgu yaparken, Suriye halkına karşı savaş suçları işleyenlerin hesap vermesini sağlamak için gerekli mekanizmaların kurulması gerektiğini söyledi.
Trump yönetiminin tavrı merakla bekleniyor
ABD de Suriye’de yeni yönetim ile ilişkilerin temelini oluşturabilmek için Başkan seçilen Donald Trump’ın 20 Ocak’ta yemin ederek göreve başlamasını bekliyor.
Washington, Suriye’ye insani yardımların iletilmesi ve bazı enerji işlemlerinin yapılabilmesi için bu ülkeye 6 aylık muafiyet getirmişti.
ABD, yaptırımların tamamen kaldırılmasını ise süreç içerisinde değerlendirecek. Bu değerlendirmeler arasında Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) “terör örgütü listesinden” çıkarılması da yer alacak.
Suriye’nin yeni yönetimin lideri Ahmed eş- Şara (eski adıyla Muhammed Colani), geçmişte HTŞ’nin lideri olarak ABD’nin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu bir isimdi. Washington, geçen haftalarda ödül kararını kaldırmıştı.
ABD’nin bu süreçteki diğer bir önceliği ise Suriye’nin doğusunda IŞİD ile mücadelenin sekteye uğramaması ve cezaevleri ile kamplarda tutulan IŞİD üyeleri ve ailelerinin gelecekte de gözetim altında tutulmaları.
Washington bu konuda özellikle Türkiye ile müzakereleri artırdı. Ancak bu konuda da kararlar, Trump yönetimi tarafından alınacak.
Suriye’ye en yakın ülkeler Türkiye ve Katar
Suriye’de iç savaşın başladığı tarihten itibaren çok yakın bir ilişki içinde olan Türkiye ve Katar, 8 Aralık sonrasında da birlikte hareket ediyor.
İki ülke de Suriye’nin devrik lideri Beşar Esad’ın ülkeden ayrılarak Rusya’ya gitmesinin ardından Şam’daki büyükelçiliklerini açmış ve yeni yönetimle üst düzey temas kurmuşlardı.
Türkiye ve Katar, Suriye’de hem siyasi sürecin şekillenmesi hem de ülkenin yeniden imarı konusunda ön planda olmak, bölgesel etki alanlarını genişletmek istiyor.
Ankara’nın bu süreçte özellikle Suriye’nin – İsrail dışındaki- komşularıyla ayrı bir platform daha oluşturmak istediği, ülkenin yeniden imarı açısından coğrafi yakınlık avantajını kullanmak istediği kaydediliyor.
Türkiye açısından diğer bir öncelik ise sınırlarının güvenliği.
Suriye’nin kuzeyinde belli bölgeleri kontrol eden Türkiye, ABD ortaklığında IŞİD ile mücadele eden ve omurgasını Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) tasfiye edilmesini istiyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu konudaki beklentisini Riyad’daki toplantıda muhataplarına bir kez daha aktardı.
Arap ülkeleri radikal unsurların iş başına gelmesini istemiyor
Başta Körfez ülkeleri ve Mısır olmak üzere Arap dünyasının hassasiyet gösterdiği konu, Suriye’deki yeni yönetimin, siyasi İslami unsurları içermemesi ve aşırılık yanlısı eğilimlerden uzak tutulması.
2010 yılında demokratik ve ekonomik taleplerin dile getirilmesiyle başlayan Arap Baharı, birçok ülkede monarşik ve otokratik yönetimleri etkilemiş ve Mısır dahil bazı ülkelerde yönetim değişikliğine yol açmıştı.
Arap ülkelerinin Suriye’deki yeni yönetimle ilişkilerinin olumlu çizgide gelişmesi ve Şam’ın da yeniden imar için başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleriyle işbirliğine ihtiyaç duyması, taraflar arasında önemli bir uzlaşı olarak görülüyor.
Arap ülkeleri başta olmak üzere Türkiye ve diğer bölge ülkelerinin gündeme getirdiği bir başka unsur ise İsrail’in Suriye’deki geçiş sürecini kendi bölgesel çıkarları için kullanmaması.
İsrail’in Suriye topraklarındaki varlığını artırması bölge ülkelerinin tepkisini çekmişti.