35,3416
36,5027
3.022,20
Suriye’deki 8 Aralık devriminin üzerinden geçen bir ayda değişen dengeleri dün kaleme aldık. Bugün de Suriye’deki yeni dönemin Türkiye’ye etkilerini ele alacağız. Yeni dönemde Türkiye’nin elinin güçlendiğinde, isteyerek ya da istemeyerek, hemen herkes mutabık.
Esed rejimin çökmesiyle Türkiye büyük bir milli güvenlik sorununun üstesinden gelmiştir. İstikrarsız geniş bir bölge istikrar bulma yolundadır. Kısa ve orta erimde, ABD’nin tavrının belirleyici olacağı, PYD–YPG sorununun halledilmesiyle birlikte Türkiye’nin Suriye ile ortak 910 km sınırı tehditten arındırılacak, stratejik bir derinliğe kavuşacaktır.
İran’ın vekili, savaş tecrübesine sahip on binlerce milisin sınırlarımızın ötesindeki topraklardan çıkarılmış olması stratejik bir kazançtır.
Son dönemde aşırı sağın çatlak sesi ve istisnalar bir tarafa, Türkiye’nin bir misafir ihtimamı ile ağırladığı milyonlarca Suriyeli göçmenin ülkelerine dönmesi Türkiye’nin yükünü epeyce azaltacaktır. Aşırı sağcıların en önemli argümanını ellerinden alacaktır.
Yeni Suriye hükümeti ile dayanışma içerisinde olacak bir Türkiye’nin kısa ve orta erimde bazı stratejik kazanımları olacaktır. Libya’dakine benzer bir deniz yetki alanı anlaşması, Mavi Vatanı güçlendirecek, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve Yunanistan’a karşı konumunu güçlendirecektir. Zaten Yunanistan, GKRY ve AB şimdiden çatlak ses çıkarmaya başlamıştır.
Yeni dönemde Türkiye kazanacak aynı zamanda kazandıracak da bir konumda olacaktır. Suriye’nin ayağa kalkması sadece parayla olmayacaktır. Devlet çarklarının kurulmasında başat rol Türkiye’nin olacaktır. Devlet çarkları işlemeye başlarsa zaten Suriye kendi ayakları üstüne durabilecektir. Ayağa kalkmayı,
Katar’ı da unutmadan, Türkiye sağlayacaktır.
Suriye’nin uluslararası sahada yerini alması, resmiyet kazanması ve yaptırımların kaldırılmasında yeni yönetimin mentörü, destekçisi ve kolaylaştırıcısı Türkiye diplomasisi olacaktır.
Suriye’de yeni dönemde ortaya çıkabilecek istikrarsızlıklar Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir. Suriye içerisinde yeni yönetime sorunsuz geçiş için güçlü adımlar atılmakla birlikte sıkıntılı bir süreç olacağı açıktır. Şu an için PYD–YPG bölgesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlama açısından bir risk olarak durmaktadır. Trump başkanlığındaki yönetimin bölge ile ilgili tavrı risk oranını belirleyecektir.
Ondan daha büyük tehdit, fırsattan istifade Suriye topraklarında 400 kilometrekareye yakın toprağı işgal eden ve zaten Golan Tepeleri’ni uzun yıllardır işgali altında İsrail’den gelecektir. Türkiye, Suriye üzerinden artık İsrail’le komşudur ve Suriye bağlamında İsrail’in meşru olmayan tasarrufları cevapsız kalmayacaktır.
İlerleyen dönemlerde Suriye’de Türkiye öncülüğünde önceki ‘direniş ekseni’nden daha güçlü bir ‘Püskürtme Ekseni’ oluşturulacaktır dersek mübalağa etmiş olmayız. Ama bunun tabi ki bir maliyeti olacaktır.
Burada kazananlar safında, uzun yıllardır Suriye konusunda, diğer önde gelen Arap ülkelerinden ayrışarak Türkiye ile birlikte hareket eden Katar’ın, çok yönlü olarak kazançlı çıktığını, uluslararası ağırlığı ve prestijinin daha da arttığını ve özellikle de Esed döneminde rafa kaldırılan Katar–Türkiye doğal gaz borusunun hayat geçirilme ihtimalinin belirdiğini söyleyebiliriz. Böylece Katar Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaşırken, Avrupa’nın enerji güvenliğinin arttırılmasına katkı sağlayacaktır.
ABD ve onun üzerinden İsrail de karlı çıkanlar tarafındadır. İran’ın direniş ekseninin kırılması ve İran’la birlikte Hizbullah’ın Suriye’den çıkarılması her ikisinin de lehinedir. Ayrıca İsrail fırsattan istifade Suriye’nin bazı topraklarını uluslararası hukuka aykırı olarak işgal etmiştir.
Şu da var ki, halk tabanı olan güçlü bir Suriye hükümeti İsrail açısından öncekinden daha büyük bir tehdit oluşturacaktır.
İran’ın Suriye’den çıkarılması Arap ülkeleri açısından İran’ın nüfuzunun genişlemesini istemedikleri için bir kazançtır. Aynı şekilde Avrupa da bir taraftan Suriye artık göçmen üretmeyeceği ve diğer taraftan da ellerine ülkelerinde sığınma hakkı verdikleri Suriyeli göçmenleri geri gönderme fırsatı oluştuğu için kazananlar tarafındadır.
Kaybedenler kulübünün önde gelenleri Esed rejimi yönetici eliti, İran ve vekilleri, Hizbullah ve Rusya’dır.
İran, Hizbullah ve Rusya stratejik yenilgiye uğramışlardır.
İran’ın ‘Direniş Ekseni’ kırılmış, Akdeniz ve Lübnan’la Irak üzerinden doğrudan bağlantı sağlayan koridor çökmüştür. İranlı liderler zevahiri kurtarıcı açıklamalar yapsalar da bu ‘İslam Devrimi’ İran’ının tarihi hezimeti İran’da kellelerin alınacağı bir hesaplaşmayı tetikleyecektir.
Ayrıca, İran’ın nüfuzu altındaki Irak’ta da tartışmalar başlayacaktır.
Rusya’nın Suriye ile Sovyetler dönemine kadar giden jeostratejik ilişkisi kopma noktasına gelmiştir. Suriye, aslında, Ukrayna savaşı öncesine kadar süper güç refleksleri veren Rusya’yı savaşın ne kadar yıprattığının canlı bir delilidir.
Bu satırların yazarı, yeni Suriye oluşurken arka planda, bazı pazarlıklar ve üslerin bir şekilde kalması karşılığında Rusya’nın, istemeyerek de olsa, bir mutabakatı olduğuna inanmaktadır.
Bu noktada unutulmaması gereken konu şudur: Bu hezimeti hazmetmekte zorlanacak İran ve Rusya çeşitli enstrümanlarla kendilerini bu duruma sokanlardan intikam almak için fırsat bekleyeceklerdir. İran, hem de en üst düzeyden, bu konuda Türkiye’ye dişlerini göstermeye çoktan başlamıştır.
Suriye’deki değişimin önemli kaybedenlerinden biri de Hizbullah’tır. Suriye iç savaşında giriştiği mezhep savaşları, kendisine Suriye’de milyonlarca düşman kazandırırken, İsrail’e karşı verdiği mücadele ile İslam Dünyasında elde ettiği itibarını sarsmıştı.
Suriye’nin düşmesi ile, yeni yönetimin Hizbullah karşıtı olduğunu unutmadan, Hizbullah’ın Lübnan–Suriye–Irak üzerinden doğrudan İran’a uzanan ayakta ve hayatta kalabilmesi için hayati öneme sahip stratejik derinliği bitmiş, Lübnan’ın kuzeyi ile sınırlanmıştır.
Ayrıca, Suriye’nin kaybedilmesi ile Hizbullah’ın, 15 yıllık Lübnan iç savaşını bitiren Taif anlaşması gereği kendisine verilen ayrı bir silahlı güç bulundurma hakkı Lübnan içerisinde de sorgulanır hale gelecektir.
Esed rejiminin çökmesiyle birlikte bölgesel dengeler de etkilenmiştir. Dengeler büyük oranda Türkiye lehine değişmiştir ve yeni Suriye’nin şekillenmesinde Türkiye’nin büyük katkısı olacaktır. Bununla birlikte tehdit algıları coğrafya olarak büyüyecek ve çeşitlenecektir.
Bu arada sürece başından beri çok boyutlu destek veren Katar’ı Türkiye’den ayrı düşünmemek gerekir. Katar da Suriye’deki güç dengelerinde önemli bir yer işgal etmektedir.
Esed dönemi Suriye’de adeta at oynatan İran ve Hizbullah tamamen, Rusya ise kısmen beklenmedik bir şekilde güç dengelerinin dışına itilmiştir.
‘Direniş Ekseni’nin çökmesi ve aktörlerinin zayıflaması İsrail’in de şimdilik elini güçlendirmiştir.
Güçlenen Suriye ve yukarıda oluşturulacağını umduğumuzu söylediğimiz ‘Püskürtme Ekseni’ ile birlikte İsrail ne Suriye ve ne de işgal altındaki Filistin’de istediği gibi at oynatamayacaktır.
Suriye’de halk tabanı olan güçlü bir hükümet toprak bütünlüğünü sağlama ve her bir karış toprağında egemenliğini tesis etmeye çalışacağı için, merkezin güçlenmesi Suriye topraklarının halen yüzde otuzuna yakınını elinde tutan PYD–YPG ve destekçisi ABD’nin güç dengeleri içerisindeki ağırlığını azaltacaktır. 20 Ocak 2025’te ABD’nin dizginlerini eline alacak olan Trump yönetimin Türkiye ile muhtemel yakınlaşması terör grubunu büyük ölçüde denklemin dışına itecektir.
Suriye iç savaşı zamanında kayıp olan ve yeni dönemde Türkiye’nin nüfuz kazanmasından rahatsız özellikle de Körfez Arap ülkeleri, Araplık davası ve para üzerinden yeniden güç dengeleri içerisinde kendilerine yer bulmaya çalışacaklardır. Bu Arap ülkelerinin bir şekilde Türkiye’ye yakınlaşmalarına da vesile olacaktır.
Bu bağlamda en dikkat edilmesi gereken bölgesel güç İsrail olacaktır. İsrail sınırlarına yakın bir Türkiye varlığını engelleme yolunda güçlü bir Suriye devleti kurma çabalarını baltalamak için elinden geleni yapacaktır. İsrail’in stratejisinin bir parçasını da PYD–YPG’ye desteğinin güçlendirilmesi oluşturacaktır.
Suriye’de yeni yönetim her geçen gün şekilleniyor. Bakanlar atanıyor, devlet çarkları dönmeye başladı. Kısa sürede durumların normale dönüyor olması şu ana kadar yumuşak bir devrimin gerçekleşiyor olmasından dolayıdır. Yönetimi ele geçiren devrimciler, istisnalar hariç, intikamcı olmayan, aksine kuşatıcı ve çoğulcu bir tavır sergiliyorlar. Davranışlarına bakılınca, silahla değil de sanki sandıktan çıkıp gelmiş gibiler. İdlib’deki mikro devlet modelini tüm Suriye’de hayata geçirmeye başladılar. Bu da devletin bocalamadan yönetilmesi noktasında önemli bir avantaj oluşturmaktadır.
Devlet kapısını, önceki dönemde affedilemeyecek suç işleyenler dışında, herkese açtılar. Devlet işlerinin akışında genel olarak bir-iki gün dışında neredeyse kesinti olmadı, devlet kurumlarına zarar verilmedi. Bu da Suriye’de yumuşak devrim nedeniyle yumuşak bir geçiş dönemi yaşanacağının sinyallerini veriyor. Bu durum ülkenin fazla hırpalanmadan normalleşmesi açısından büyük avantajdır.
Mevcut olumlu iç ve dış siyasi atmosferden ve Şam’a yoğun bir uluslararası heyet dalgası oluşmasından anlaşılan yeni yönetimin resmen tanınmasında ve önceki dönem uygulanan ambargoların kaldırılmasında etkili olacak gibi gözüküyor.
Yeni yönetimin yukarıda saydığımız avantajlarına rağmen önünde, tek başına altından kalkması mümkün olmayan, büyük bir sorun yığını duruyor. Bunların bir kısmı dahili ve bir kısmı da dış bağlantılı meselelerdir.
Detaylarına girmeden sayacak olursak, içeride öncelikle yeni devletin kurgulanması ve uygulanması, ne tür bir çoğulcu, kuşatıcı mozaik hükümet kurulacağı, güvenlik ve asayişin tüm Suriye’ye nasıl yayılacağı, yeni ordu ve emniyet gücünün nasıl oluşturulacağı, silahlı grupların, özellikle de yabancı savaşçıların nasıl tasfiye edileceği, şahinlerin nasıl ikna edileceği, ekonomik sorunların nasıl çözüleceği, altyapı dahil yeniden imar için nasıl kaynak bulunacağı, toprak bütünlüğü ve tüm Suriye topraklarında egemenliğin nasıl sağlanacağı, milyonlarca mültecinin nasıl geri getirileceği, uluslararası tanınırlığın nasıl sağlanacağı, yaptırımların nasıl kaldırılacağı, İsrail’in Golan Tepeleri’ne ilave olarak otorite boşluğunda işgal ettiği bölgelerden nasıl çıkarılacağı gibi birçok sorunla karşı karşıya yeni yönetim.
Yeni Suriye yönetiminin bütün bu sorunların altından en azından finansal kaynak bağlamında tek başına kalkması mümkün gözükmüyor. Türkiye’nin acilen bir ‘Suriye’nin Dostları’ gibi bir konferansla donör toplantısı yaptırması elzem gibi gözüküyor. Uluslararası kurumların olası katkılarını da yönlendirmek gerekiyor.
Baas rejimi ve Esed hanedanı döneminin sona ermesiyle Suriye’de bir dönem sona erdi, bölgesel güç dengeleri değişti. Umut edilir ki çok daha farklı, halkına faydalı yeni bir dönem olsun. Yeni dönemde, bölgedeki Suriye gibi kilit bir ülkenin zayıf kalması ya da güçlenmesi yeni yönetimin becerisi ile bağlantılı olacak. Ama her hâlükârda halkı ile savaşan, yüz binlerin kanını döken, on binleri hapishanelerde çürüten azınlık bir rejimden daha iyisi olacaktır.