34,6081
36,2363
2.924,69
T24 Ankara
Ankara’da 46 yıl önce uğradığı suikast sonucu öldürülen savcı Doğan Öz’ün ailesinin verdiği hukuk mücadelesini anlatan, Orhan Gazi Ertekin tarafından kaleme alınan “O da Kızını Öptü ve Gitti-Türkiye’nin Cinayet Endüstrisi” adli kitap Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı. Yazar Ertekin, adaletle değil cezasızlıkla sonuçlanan Doğan Öz cinayeti için eşi Sezen Öz‘ün 40 yıldan fazladır verdiği adalet mücadelesini anlatırken, “İçinde adalete dair hesabı görülmemiş bir davanın ancak bütün bir toplumla paylaşıldığında azalacağını da biliyor elbette” dedi.
Ankara’da Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan Doğan Öz, 19 Ocak 1978’de kontrgerilla ve faaliyetlerini araştırırken öldürüldü.
Eşi Savcı Doğan Öz’ü bir suikast ile kaybeden öğretmen, avukat ve hâkim Sezen Öz’ün adalet mücadelesi ise Orhan Gazi Ertekin tarafından kitaplaştırıldı.
Savcı Doğan Öz’ün cenazesi
Ayrıntı Yayınları’nın Yakın Tarih Dizisi’nde yerini alan kitap, Sezen Öz’ün bir kaybın yasını tutarken bir adaletsizliğe karşı bir cinayetin peşine düşmenin ve bu yolda aynı zamanda koca bir cinayet şebekesini ortaya çıkarmaya çabalamanın nasıl bir mücadeleye dönüştüğünü gözler önüne seriyor.
Aynı karanlığın ardındaki Mumcu, İpekçi, Dink cinayetleri
Öz’ü, cinayeti ve eşinin verdiği “O da Kızını Öptü ve Gitti-Türkiye’nin Cinayet Endüstrisi” kitabı, savcı Doğan Öz cinayeti odağında, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Hrant Dink cinayetlerini ve Rakel Dink’in sözlerinin ışığında “bir bebekten katil yaratılan karanlığı” anlatıyor.
Yazar Ertekin O da Kızını Öptü ve Gitti-Türkiye’nin Cinayet Endüstrisi kitabı ve Sezen Öz’ün verdiği adalet mücadelesini için şöyle diyor:
Sezen Öz ve yazar Orhan Gazi Ertekin
“Davaları büyük çağrılar, yüksek bir ses tonu ve öfkeli bir erkek performansına yakıştırmakta acele ederiz genellikle. Oysa Sezen Öz, bütün o büyük davalara, adil bir dünya özlemine, hak mücadelesine, demokratik ve sosyal bir cumhuriyete hep munis bir öfke, barışçı bir mücadele duygusu, sükûnet içinde bir ataklık, gürültüsüz bir kararlılık ve ısrar kazandırmış bir öncüdür. Bir kaybın yasını tutmaktan bir cinayetin peşine düşmeye, bir yargıya, bir düzene; bir toplum ve ülkeye uzanan davasının, onun hayatında, yorgun bir kayıtsızlıkla tamamlanmaması bu ülkede umudun kendine anlaşılması zor mucizeler yarattığını da göstermektedir bir yandan.
Hesabı görülmemiş bir davayı paylaşmak
Kendini açmaktaki, derdini söylemekteki ısrarı içinde bir türlü dinmeyen bir yangının huzursuzluğunu teskin etmek değil aslında. İçinde adalete dair hesabı görülmemiş bir davanın ancak bütün bir toplumla paylaşıldığında azalacağını da biliyor elbette.
Bir cinayetle beraber yola çıkan adalet arayışı artık hukuk ve yargı ile de hesaplaşmaya dönüşmüş, davasının içinde her türlü şiddeti barındırmaya alışmış bir ülkeyle; bugünün bütün siyasetçi, iş insanı görünümlü dünyası ile hesaplaşmaya kadar uzandığını görecek kadar farkında her şeyin. Nitekim onun davası çoktan bir cinayeti aşmış ve bugünün güçlerine uzanmış durumdadır.”