34,5340
36,0109
3.009,36
TUSAŞ saldırısı iki şekilde yorumlanabilir. İlk olarak, PKK’nın silâh bırakmayacağı; ikinci olarak da PKK’nın silâh bırakmasını istemeyenlerin ağırlıklarını koymuş oldukları itibârıyla. Aslında her ikisi de aynı kapıya çıkmakla berâber, bunlardan birisi ihmâl edilecek olursa değerlendirme derinliğini kaybeder.
PKK’yı vaftiz edenlerin ABD ve AB çevreleri olduğunu zâten biliyoruz. Ama esas vaftizcinin daha derinlerde, meselâ yakinen tanıdığımız Râhip Bronson’ın Diriliş Kilisesi üzerinden olduğu üzere, Kürtlerin kayıp 13. Kabile olduğunu tebliğ eden İsrâil olduğunu artık daha berrak görebiliyoruz.
Seküler PKK sâdece IŞİD’e karşı değil, her nev’i İslâmcılığa karşı Batı değerleriyle uyumlu bir mücâdelenin bayraktarlığını yapıyordu. Müslüman Kardeşler de buna dâhildi.(Zâten IŞİD ile Müslüman Kardeşler arasında ne fark vardı ki? Eymen Ez Zevâhirî, Seyid Kutub’un radikal bir talebesi değil miydi?).
Kesine yakın bir şekilde bilebileceğimiz husus şudur: PKK silâh bırakmayacaktır. Buna en başta ABD, AB ve İsrâil rıza göstermeyecektir. Abdullah Öcalan’ın karizması bu bloku kırmaya yetmez. Bizim sâhip olduğumuz mütevâzı bilgi ve haberlerle görebildiğimiz bu gerçeği Türk devlet aklının görmeyeceğini düşünmek tuhaf olur. Elbette bunun nâfile olduğu görülmektedir. Ama Abdullah Öcalan ve DEM‘i adresleyen bir çağrının yapılmış olmasını, tarzının çok farklı olduğu âşikâr, yeniden bir çözüm sürecinin hayâta geçiriliyor olduğu intibâının veriliyor olmasının hikmeti ancak birinci elden bilgi ve haber sağlayan çevrelerin bilebileceği bir husus..Doğrusu merakla tâkip edeceğiz..