34,5111
36,1520
2.963,00
O birileri bir 40 yıl daha bu sorun kanlı bir biçimde devam etsin istiyorlar.
Kandil, ABD’nin kendisine Suriye’nin kuzeyinde devlet kurdurtacağına inandırılmış bulunuyor.
Sürecin kendi lehine olduğuna inanıyor.
Türkiye’nin sıkıştığı için ne pahasına olursa olsun çözüme razı geleceğine inanıyor.
MHP’nin bilge lideri Devlet Bahçeli’nin çözüm için samimiyetle uzattığı eli o yüzden yanlış okuyor, silahın ve şiddetin ucunu göstererek süreci bozmaya çalışıyor.
DEM ise Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik cumhuriyet projesinin siyasetini yapacağına Kandil’in sorundan beslenen siyasetinin taşıyıcı aparatlığına soyunuyor.
Yayınladığı bildiriyle başlaması istenen bir süreci sabote etmekle kalmıyor, aynı zamanda isyan çağrılarında bulunuyor.
Yani kendini siyasi çözümün ve demokratik meşruiyetin dışına itiyor.
Sayın Bahçeli çözümün kapısını ardına kadar açmaya çalıştıkça Kandil ve DEM’le beraber hareket eden CHP ise siyasi sabotajlara devam ediyor.
Yaşanmışlıklardan ders alınmıyor.
Eski Türkiye alışkanlıkları devam ettirilmek isteniyor.
DEM, “Direnirsek söke söke alırız” sekterliğinden hiç ders almamış olmalı ki sorundan beslenenlerin elini güçlendirecek eylemselliklere yöneliyor.
Bir yanda terörün siyasetini yapıyor öte yandan sokağı terörize ediyor.
Bahçeli’nin çağrısının kıymetinin bilinmemesi, ABD’ye duyulan güvenin bir sonucu.
Lakin yanlış hesap yapılıyor.
Faturasını Kürtler ödüyor.
Kaybeden hepimiz oluyoruz.
Baksanıza Sn. Bahçeli’ye cevap veren bir siyasetçi “PKK biterse Türkiye’nin artık hiçbir gerekçeyle oraya-buraya müdahale edemeyeceği”ni söyleyerek tuhaf ötesi yorumlar yapabiliyor.
Üstelik milliyetçilik adına.
Öcalan’ın Sayın Bahçeli’nin çağrısına uyup Meclis’te DEM grubunda konuşmasından fena halde rahatsızlık duyanların kimler olduğuna bakılırsa, sorundan beslenenlerin niyetlerini anlamak hiç de zor olmaz.
xxxxx
Kandil-DEM, “Silahları bırakırsak ne elde ederiz”in derdinde. Varsa yoksa tek dertleri, kendileri. Kendileri için iktidar talep ediyorlar sadece.
İşte açık açık soruyorum:
Hani Kürtler için mücadele ediyordunuz? Hani Kürtler için vardınız sadece?
O zaman çekin silahlarınızı aradan, Kürtleri silahlarınızla baskılanmaktan da vazgeçin. Bırakın Kürtler kendi taleplerini özgür iradeleriyle kendileri dile getirsinler, kendi siyasal geleceklerine de bizatihi kendileri karar versinler.
Kendiniz için bir iktidar veya statü dayatmasında bulunacağınıza, silahlarınızı sadece bu şartın kabulüne bağlayacağınıza, silahların belirleyici olmadığı bir demokratik ortamda Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce kendilerinin belirlemesine imkân sağlayın görelim o vakit Kürtlük ve demokratlık vadisindeki yerinizi.
Partiniz var sizin. Silahlarınıza ve arkanıza aldığınız güçlere değil de kendinize ve halkınıza güveniyorsanız buyurun sadece siyaset yapın. O vakit sandıktan çıktığınızda kimse sizin iradenize karşı çıkmaz ve size fikirlerinizden ötürü tek laf etmez. Halkı ikna edip iktidara gelme şansınız olduğunda da anayasa ve yasaları değiştirerek siyasal amaçlarınızı gerçekleştirebilirsiniz. 40 yıl kan ve gözyaşından başka ne elde ettiniz ki bir 40 yıl daha kendinize de halkınıza da kaybettirmeyi tek yol olarak görüyorsunuz ha söyler misiniz?
Sahi siyaset yoluyla elde edilemeyecek hangi talepleriniz var da silahta ısrar ediyorsunuz, açık açık söyleyiniz ki herkes bilsin!
Öcalan’ın “demokratik cumhuriyet” projesini hükümsüz kıldıysanız açıklayın bilsin herkes.
Madem Öcalan liderimizdir, o ne derse kabulümüzdür diyorsunuz, o vakit demokratik cumhuriyet projesinin sadece siyasetle alakalı olduğu gerçeğini reddedip silahta ısrar etmeniz neyin nesidir?
Suriye’nin kuzeyindeki yönetim için mi Türkiye ile savaşım halindesiniz, yoksa Türkiye’den de benzer bir talepte bulunduğunuz için mi silahta ısrar ediyorsunuz?
Bilesiniz ki ülkenin idari yönetimlerini ilgilendiren özerklik vb konular siyasetle alakalıdır. Bu tür siyasi veya başkaca kültürel talepler için silah kullanılmaz. Silahların bırakılması da bu taleplere bağlanamaz. (Not: “Bağımsız Kürdistan için silah kullanılabilir” iddiasında bulunduğum yalanı üzerinden şahsıma itibar suikastı yapanlara, yeri gelmişken cevap vereyim: Öyle bir beyanım olmadığı gibi öyle bir anlayışın da sahibi değilim asla! Bana göre, Kürtlerin devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Silah ve terör ise gayrı meşrudur.)
Kandil-DEM bu konuda netleşmelidir. Aksi takdirde çözümsüzlük devam eder. Silah ile siyaset asla bir arada olmaz. Bilinsin ki silah bırakma iradesi somutlaşmadığı sürece hiç bir süreç de söz konusu olmaz.
xxxxxx
Eski tarz çözümsüz süreci kimse boşuna beklemesin.
Herkes yaşanmışlıklardan ders çıkarır ve pozisyonunu Sn. Bahçeli’nin yaptığı gibi netleştirirse işte o vakit anlamlı ve sonuç alıcı bir süreç başlar.
Aksi takdirde bir 40 yıl hep birlikte kaybedeceğimiz bir sürecin içine gireriz.
Kimsenin Kürtlere de Türklere de aziz Türkiye’mize de kaybettirmeye hakkı yoktur.
Kim ki çözümsüzlükte ısrar ederse hayırla yâd edilmez.
Silahta ısrar kaybettirir.
Siyaset kazandırır.
Çözüm için siyasi kapılar ardına kadar açıktır.
Cumhurbaşkanımızın da sonuna kadar destek verdiği Sayın Bahçeli’nin çağrısını sıkışmışlık-mecburiyet tahtında okuyup yanlış hesaplar yapanlar, süreci sabote etmekle kalmazlar aynı zamanda kendilerine de kaybettirirler.
Geçmişte yanlış hesaplarla süreci kurban edenler, bugün otobüslerin üzerinden yanlış çağrılarla tekrar başlaması istenen süreci sabote etmeye çalışmaktan vazgeçmelidirler.
Henüz yolun başında sergilenen bu sekterlikler çözüme gidecek yola mayın döşemekten farksızdır.
Kayyım meselesini çözümsüzlüğe evirme siyaseti, isyan çağrılarıyla harlanırsa akıbet hayrolmaz.
xxxxx
Yol yakınken herkesi yeniden düşünmeye çağırıyorum.
Sayın Bahçeli’nin çağrısı karşılık bulmalıdır.
Öcalan hâlâ “demokratik cumhuriyet” projesinin arkasında duruyorsa çıkıp Sn. Bahçeli’nin önerisi doğrultusunda çağrı yapmalıdır.
Öcalan’ın bu yönde bir irade beyanı varsa şayet, Sn. Bahçeli’nin dediği doğrultuda konuşması vakit geçirilmeden sağlanmalıdır.
Öcalan Sn. Bahçeli’nin öngördüğü çerçevede çağrıda bulunur ve Demirtaş gibi etkili siyasi aktörler de buna desteğini kararlılıkla açıklarlarsa yeni bir süreç başlar.
Kandil-DEM buna direnirse kaybeder.
Bu ülkenin Kürtleri artık kalıcı bir çözüm istiyor.
Türkleri de.
Bu sorun bittiğinde, yani terörsüz bir Türkiye oluştuğunda, Türkiye Yüzyılı’nı hep birlikte inşa ettiğimizde, hep birlikte kazanacağımız demokratik ve güçlü bir Türkiye’ye uyanmış olacağız.
Ülkemiz kazanacak. Bu ülkede yaşayan herkes kazanacak. Birbirimize kazandırmak varken birbirimize ve ülkemize kaybettirmek hangi akla hizmettir?
O yüzden cesur adamlara ve cesur adımlara ihtiyaç olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?
Birileri sanki ben PKK silah bırakmazsa atılması gereken adımlar atılmasın dediğimi tedavüle sokarak maraza çıkartmayı pek bir seviyor anlaşılan.
Çözümsüzlükten sureti haktan görünerek nemalanan o birilerine diyorum o vakit:
Ben ne Kürtlerin taleplerinin PKK-DEM muhatap alınarak konuşulmasından yanayım ne de PKK silah bırakmazsa atılması gereken adımların atılmamasından yanayım. Tam tersine PKK-DEM’e rağmen atılması gereken adımların atılmasını olmazsa olmaz önemde görenlerdenim. Tersi bir davranış sorundan beslenenlerin değirmenine su taşımak anlamına gelir çünkü.
Bizim Demokrasi ve Birlik Derneği olarak “Terörsüz Türkiye” için önerimiz şudur: Başta Türkiye Kürtleri olmak üzere topyekûn bölge Kürtlerini kazanacak bir siyasi aklın acilen pratiğe dönüştürülmesidir.