35,3569
36,4659
3.000,38
Bir Fransız fizikçi, çakıl taşını su üstünde kaydırma tekniğini iyileştirmek için matematik formül geliştirdi.
Lyon Üniversitesi’nden Lyderic Bocquet, su üstünde taşın sekme derecesinin sadece hıza bağlı olduğunu, sekme sayısında el ve kol hareketinin ya da taş yüzeyinin önemli olmadığını gösterdi.
Bocquet‘ye göre, taşın suda en az bir kez sekebilmesi için hızının saatte en az 1 kilometre olması gerekiyor.
New Scientist dergisindeki makaleye göre, Bocquet 1992 yılında kırılan dünya taş sektirme rekoru olan 38 sekme için 10 santimetre büyüklüğündeki bir çakıl taşının saatte 40 kilometre hızla gitmesi ve saniyede 14 kez kendi ekseni etrafında dönmesi gerektiğini hesapladı.
* * *
Saatte 40 kilometre hızla giden ve saniyede 14 kez ekseni etrafında dönebilen bir yıl başı yazısında zamanla kaydırak oynanabilir mi?
Yıllar kaç kez sektirilebilir?
Soruya cevabı, “Türk basınında edebiyatçı köşe yazarı kuşağının son temsilcisi” olarak nitelenen ve “dünyanın en çok köşe yazısı yazmış yazarları arasında kabul edilen” Çetin Altan’ın yeni yıl yazılarında aradım.
2013 yılı başındaki yazısında, 86 yaşındayken taşı ilk cümlede 1936 yılına ulaştırıverdiğini gördüm.
“İNSAN kaç yaşında başlıyor ki günlerin, haftaların, ayların, yani ‘takvim’in ve ‘yılbaşı’ların bilincine varmaya
Bendenizin ilk hatırladığım yılbaşı, 1936. Onu da ‘yılbaşı’ların bilincine vardığımdan değil, ‘Çocuk Sesi’ dergisinin kapağından…
* * *
Elleri, ayakları yumuk yumuk küçücük bir çocuk, eline bir borazan almış üflüyor; borazanın içinden de ses dalgalarıyla birlikte 1936 çıkıyordu.
* * *
Bendeniz o tarihte, Ortaköy’deki yatılı bir ilk okulun 3’üncü sınıfında okuyordum. Ne ailem ne de yanına çıkacak bir kimse olmadığı için cumartesiyle pazar geceleri de okulda kalıyordum.
* * *
O tarihte bomboş bir yatakhanede yatağa yatmış; annemi özler ve düşünürken, hiç aklıma mı gelirdi, 2013 yılının ilk haftasında da yazılar yazacağım.
He… He… He… Heyt…
Aradan demek 78 yıl geçmiş.
Eh bendeniz de artık 8’inde değil, 86’sındayım.
* * *
Bu kez de yılbaşı, haftanın ilk gününün akşamına rastladı.
TV kanalları, yılbaşını evinde televizyonunu izleyerek geçirecek milyonlarca kişi için, çok önceden hazırlanmış eğlence programları yayınlıyor; arada bir de sükse üstüne sükse yağdıran Nişantaşı’yla, çok daha sönük olan Taksim Meydanı’nı gösteriyordu.
* * *
Hakkari’de, Ceylanpınar’da, Doğu Beyazıt’ta, Şemdinli’de, henüz ‘köy’ bile olamamış 46 bin ‘mezra’da ve 23 bin köyde nasıl geçtiğini göstermiyordu.
* * *
Bizim, 90’ıncı yaşını Cumhuriyet Bayramı’yla kutlayacak olan T.C. için, büyük bir falsoydu bu.
Bir Cumhuriyet, 1923’te kurulur da; 21’inci yüzyılın 13’üncü ‘yılbaşı’nda vatanın ‘Doğusu’ ile ‘Batısı’ arasında bu kadar büyük farklar yaratır mıydı?
* * *
Bendenizin çocukken 2’nci hatırladığım yılbaşı 1937.
İlkokul idaresi, benim gibi, yanına çıkacağı kimsesi olmayan ‘bekar talebe’ için, yılbaşı akşamı ‘özel bir tramvay’ ayarlamıştı. 8-9 yaşlarındaki bir avuç, ailesinden uzak öğrenci, doluşmuştuk tramvaya.
* * *
Tuhaf bir rastlantı, Rifâi Dergâhı Şeyhi Kırkanahtarlı Musta’fendi’nin 7 kızından biri olan ve ‘Cici Anne’ dediğim, anneannemin; en büyük ablasının oğluydu tramvayın vatmanı Şevket.
* * *
1937’nin yılbaşı akşamında yönettiği tramvayın vatman bölümünde, benimle sohbete dalmıştı.
* * *
Aynı zamanda dedesinin evi de olan Yeşiltulumba’daki Tekke’de kalıyordu. Bize özel tahsis edilen tramvayın vatmanlığı için görevlendirilmişti ve iki akraba karşılaşmıştık.
* * *
1972 ile 1973 yılbaşlarını Sağmalcılar Cezaevi’nde geçirdim.
Oranın da müteahhidi, tarihi kahramanlık romanları yazan bir yazardı. Birlikte giderdik, Sağmalcılar Hapishanesi yapılırken inşaata bakmaya. Orasının çok modern bir hapishane olacağını öğrenirdim. Aklıma hiç gelir miydi orada yılbaşılar geçireceğim?
* * *
Neden Dünya’ya doğuyor, sonra da kaybolup gidiyoruz?
Hani bazen İNSAN, anlamsızlığa düşmüyor da değil.”
* * *
Zamanla kaydırağa kapılıp gittim…
Babamın 1927 yılında doğduğu köşk…
Köşkün yerine yapılan ve yıllarca beraberce oturduğumuz apartman…
Yukardaki yazıyı yazdığı yılbaşından 2 yıl sonra, 2015’de bizi terk etmesi…
1972-73 yılbaşını geçirdiği cezaevinde bizlerin de bir çok yılbaşı geçirmesi…
Ve 2025 yılının ilk günü…
* * *
“Taş” zamanın üstünde hep aynı hızla sekiyor, yıllardan yıllara geçiyor ve hızını da biz değil, dünyanın yaratılışıyla o taşı ilk atan güç belirliyor.
Biz de zamanın üstünde sekerek geçerken, “yazı” o sekişlerimizi kayda geçiriyor.
Bir yazıda 1936 ile 2025 arasında dolaşabiliyoruz.
Hayatın belki bir anlamı yok ama yazının bir anlamı var gibi gözüküyor.
* * *
Herkese mutlu yeni bir yıl diliyorum…
P24’ten alınmıştır.