34,5684
36,0151
2.999,85
Bu yolculuğun bir parçası olmaktan duyduğum bahtiyarlığı tarif edemem. Ama şöyle söylesem sanırım anlaşılır; Türkiye’ye hizmetin en güzel adreslerinden birisi Yeni Şafak… Ve Türkiye’ye hizmet etmekten daha büyük bahtiyarlık ne olabilir ki…
Geleyim konuma. Bilirsiniz her sene Merkez Bankası reel sektör istatistiklerini yayınladığında aynı başlıktaki yazılarımla değerlendirmelerimi yapıyorum. Bu yıl da zamanı geldi işte. 2023 verisi yayınlandı.
İstatistiğe dahil edilen firma sayısı ilk defa 1 milyonu geçti. Geçtiğimiz sene 940 bin civarı işletme veriye dahil edilmişti. Bu yıl geçen yıl verisi de güncellendi. Firma sayısındaki artış kayıtdışılığın finansal sisteme entegrasyon ile bir miktar daha azaldığına ilişkin vekil gösterge olarak kabul edilebilir.
Finansal sisteme entegrasyonun kayıtdışılığı gidermede Türkiye’nin esas stratejisi olduğunu da hatırlatayım. Gelelim finansal istatistiklere…
2021’den 2022’ye geçerken firma kârları %500 civarı büyümüş finansman giderleri ise sadece %38 büyümüştü. Görülmüş şey değildi ama 2022 istisnai bir dönemdi. Yahut istisnai olması için tüm aktörler örgütlendi. Küçük kapitalistler vizyon kuramayıp kısa vadeli hareket ederek doğru olduğunu sandıkları tüm yanlış tuşlara bastı. Bu kâr artışına rağmen ücretleri artırmaya dahi direnilmişti.
Türkiye’de kârların finansman giderlerinin üstüne çıkması ve ücret seviyelerinin artması arzulanan bir durumdu. Verim sorunu kar-finansman gideri ilişkisinde kendisini gösteriyordu. Ama asıl olan bu sonucu çıkaran sebeplerdi. O dönemde tercih edilen politika bu sebeplerin ortadan kaldırılması için elverişliydi. Fakat yeterince anlatılamadı/anlaşılamadı/anlaşılmak istenmedi.
Elbette asıl arzu verimsizliğin nedenlerinin giderilip dengeli bir gelişimle finansman giderini aşan bir kâr seviyesine ulaşılmasıydı. Ama sorunun muhatabı olan işletmeler sebeplere odaklanmayıp gelişim dengesi de kaybolunca bu idealden de şimdilik kopuldu.
Kârların gelişiminin o yılın enflasyonuyla da kuruyla da diğer makro parametreleriyle de bağını koparmış olduğu paylaştığım grafikten de görülebilir. Bu sıçrama verimlilik artışıyla elbette mümkündü. Sonra da fiyatlar dengelenirdi. Ama kârlardaki artış verimlilikle olmadı. Bilakis Türkiye enflasyonun her türüyle tanışmış oldu. Açgözlülüğü, fırsatçılığı ve diğer sevimsiz hasletleri tartışmak elbette kaçınılmazdı.
Bu yüzden Türkiye’de firmalar artık kendileri için çalışıyor denilemedi. Kendi aleyhlerine çalıştılar. Dönem kârının finansman giderlerinin üzerine çıktığı çok ender yıllardan birisi görüldü ve geride kaldı. Üstelik ilgili yılda firmaların aldığı krediler iki katına çıkmıştı.
Amma velakin elde edilen kredilerin ve kazanılan kârların verimlilik harcamalarına yönlendirilmesi gerekirken yapılmadı. Hatta inadına verimsiz alanlara yönlendirildi.
Sonuçta Türkiye’de ekonomi politikasının değiştirilmesi için reel kesim rolünü başarıyla oynadı. Öğretsen yapmazlar denir ya hani… Demeye gerek yok çünkü öğretilip yaptılar.
Böylece 2023’e gelindi ve politika değişti. Finansman giderleri 2023 yılında %69 büyümüş. Cirolar keza %45 büyümüş. Kârlar ise %15 büyüyebilmiş. Özkaynak gelişimi de kârlılık gelişimi kadar kalmış.
Gene firmalar kendilerine çalışmak yerine “kendilerini” faize ve faizcilere çalışmaya mahkûm etmiş. Kârlar 1 trilyon 786 milyar seviyesine çıkarken finansman giderleri 1 trilyon 845 milyar lirayı bulmuş.
Paylaştığım grafikten görüleceği üzere mavi eğrinin (finansman giderleri) üstüne çıkmış olan turuncu eğri (kâr) gene alta düşmüş. Ve bu haliyle bile bu grafik iyi. Hatta çok iyi.
Firmalar o kadar yanlış yönlendirildi ve yanlış yönlendirilmekten o kadar hoşlandı ki 2024 istatistikleri yayınlandığında benim şimdi tespit ettiğim sorumluluklarından o gün kendileri de kaçamayacak. Çünkü 2024’te finansman giderlerinin kârın birkaç katı olduğunu göreceğimiz bir olumsuz ortamın doğmasına en büyük katkıyı kendileri verdi. Merkezin Güncesindeki türden bir üstüncü genellemeyle bunu yazmıyorum. Hakikatli bir analiz yapıyorum.
İşletmeler ateşe odunu kendileri taşıdılar dense yeridir. Yok, ihaleyi reel sektöre çıkarmıyorum. Ateş zaten harlanmıştı biliyorum. Ama kimse sorumluluğundan kaçamaz. Her sorumluluk sahibinin rollerini ve varsa hatalarını yazdım şimdiye değin. Ekonomi yönetimi ateş sönsün diye üflemeyi seçmişti. Çok güçlü üflenemezse ateş sönmez bilakis artar malum. Ama boyuna odun taşınmasa o kadar da tutuşmazdı.
Şikâyet edilen ekonomik ortamın oluşmasında her bir aktörün payını tespit edip doğru analiz edemezsek geleceği inşa edecek bir politikanın Türkiye için tam gereklerini asla bilemeyeceğiz. Kitaplardan da aradığımızı bulamayız. Devekuşu gibi kafayı kuma gömmenin, kısmen tespit yapıp kısmen “örtmenin” kimseye faydası olmaz.
Bir gün mutlaka işletmelerin verimlilik sorununu çözmek için bir hamle daha yapacak Türkiye. Bugün, yarın, 10 yıl sonra ya da başka bir zaman daha müreffeh bir gelecek için bunu yapmak zorunda olacak. Nasıl yapacağının formülünü de Türkiye Ekonomi Modeli deneyimi süresince ekonomik aktörlerin yaptığı doğruları ve yanlışları yeterince analiz ederek bulacak. O zaman işte kusursuz bir programla yüzyılın hikâyesini yazacak.