34,5981
36,2421
2.992,65
İşletmelerde devamsızlık (absenteeism) uzun zamandır önemli bir sorun olarak kabul edilirken, “var olma sendromu” (presenteizm) genellikle göz ardı ediliyor. Ancak bu sendrom en az devamsızlık kadar ciddi bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Var olma sendromu, çalışanların hasta oldukları halde işe gelmeleri ve bu durumun verimlilik kaybına yol açması olarak tanımlanıyor. Son araştırmalar, var olma sendromunun çeşitli sektörlerde yaygın olduğunu gösteriyor.
The Workforce Institute’un Küresel İşgücü Verimliliği Çalışması’na göre, çalışanların yüzde 70’inden fazlası hasta olduklarında işe geldiklerini kabul ediyor. Birleşik Krallık’ta Chartered Institute of Personnel and Development (CIPD), 2023 yılında iş yerlerinde var olma sendromunun yüzde 86 oranında gözlemlendiğini ve bu oranın önceki yıllara göre önemli bir artış gösterdiğini raporladı. Var olma sendromunun ekonomik etkileri oldukça derin.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), var olma sendromunun küresel ekonomiye yıllık milyarlarca dolarlık maliyet getirdiğini tahmin ediyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde Integrated Benefits Intitute (IBI) tarafından yapılan bir çalışma, var olma sendromu kaynaklı verimlilik kayıplarının işverenlere yıllık 150 milyar dolardan fazla maliyete yol açtığını ortaya koyuyor. Avustralya’daysa Medibank Private Report, var olma sendromunun işletmelere yıllık yaklaşık 34 milyar Avustralya doları maliyet getirdiğini belirtiyor.
Var olma sendromu sadece verimliliği etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda çalışanların sağlık sorunlarını da kötüleştiriyor. Health and Safety Executive (HSE) tarafından yapılan bir rapor, sık sık var olma sendromu yaşayan çalışanların stres, anksiyete ve kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları gibi kronik hastalıklara daha yatkın olduklarını gösteriyor. Bu durum, devam eden sağlık sorunlarının daha fazla var olma sendromuna yol açtığı, bireysel refahın ve genel işyeri moralinin düştüğü bir kısır döngü yaratıyor.
Var olma sendromunun yaygınlığı ve etkileri sektörler arasında farklılık gösteriyor. Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı (EU-OSHA) tarafından hazırlanan bir rapor, sağlık, eğitim ve hizmet sektörlerinin bu durumdan özellikle etkilendiğini belirtiyor. Örneğin, sağlık sektöründe, işin fiziksel ve duygusal talepleri daha yüksek var olma sendromu oranlarına yol açıyor ve sağlık çalışanlarının yüzde 65’i son bir yıl içinde hasta oldukları halde çalıştıklarını ifade ediyorlar.
Neden işe gitmeye devam ediyorlar?
Çalışanlar bedensel ya da ruhsal rahatsızlıklar yaşamalarına rağmen, iş kaybetme korkusu ve kariyer hedeflerini gerçekleştirememe endişesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı işyerlerinde bulunmaya devam ediyorlar. Araştırmalar var olma sendromunu ele almak için çok yönlü bir yaklaşım gerektiğini ortaya koyuyor. İşte bunlardan bazıları:
-Sağlıklı çalışma ortamının teşvik edilmesi: İşletmeler, sağlık ve refahı önceliklendiren bir kültür oluşturmalılar. Bu, zihinsel sağlık kaynaklarına erişim sağlanması, fiziksel aktivitenin teşvik edilmesi ve düzenli sağlık kontrollerinin desteklenmesi gibi uygulamaları içeriyor.
-Esnek çalışma düzenlemeleri: Uzaktan çalışma veya esnek çalışma saatleri gibi seçenekler sunulması çalışanların sağlıklarını daha etkili bir şekilde yönetmelerine yardımcı olabiliyor ve hasta olduklarında işe gelme baskısını azaltıyor.
-Yönetici eğitimi: Yöneticilerin var olma sendromu belirtilerini tanımaları ve çalışanların sağlıklarını yönetmelerine destek olmaları için eğitim verilmesi önemli. Bu, açık iletişimi teşvik ederken ve hastalık izni almanın üzerindeki damgalamanın azalmasını sağlıyor.
-Kapsamlı sağlık hizmetleri: Çalışanların kapsamlı sağlık hizmetlerine özellikle zihinsel sağlık hizmetlerine erişimlerinin sağlanması, var olma sendromuna katkıda bulunan temel sağlık sorunlarını ele almaya yardımcı olabiliyor.
-İzleme ve geri bildirim: Var olma sendromu oranlarının düzenli olarak izlenmesi ve çalışanlardan geri bildirim toplanması, işletmelerin kalıpları belirlemesine ve hedefe yönelik müdahaleler uygulamasına yardımcı olabiliyor.
“Ticari kayba neden olan bir sorun”
Presenteizmin önlenmesi için işverenlerin çalışanların sağlıklarını korumalarını teşvik eden politikalar geliştirmesi gerektiğini ifade eden AVİTA Çalışan Destek Programı İş Mükemmelliği Müdürü Banu Mercan Öztürk, şu bilgileri paylaşıyor: “Bu durum, doğru politikalar ve planlamalar yapılmazsa şirketin ticari kaybına neden olan sorunlardan biri haline gelebilir. ABD’de iş hayatında presenteizm ile ilgili hayata geçirilen bir araştırma işyerinde çalışanların sağlığına öncelik verildiği taktirde 1,5 trilyon dolarlık zararın önüne geçilebileceği belirtiliyor.
Esnek çalışma saatleri, çalışan destek programlarının devreye alınması, uzaktan çalışma imkanları, sağlık destek programları ve çalışanların hastalandıklarında evde kalmalarını teşvik eden bir kurum kültürü oluşturulması bu sorunla başa çıkmada önemli adımlar olabilir. Türkiye’de bin 210 beyaz ve mavi yakalı çalışanın katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Çalışma Hayatı Analizi ve İyi Oluş Gereksinimleri Araştırmamızda çalışanların sağlık konusunda talepleri bulunduğunu görüyoruz.
Çalışanlara zaman zaman dahi olsa araştırma yapmaları, bilgi edinmeleri ya da destek almaları gereken konuları sorduğumuzda; yüzde 60’ın üzerinde bir ortalamayla sağlık konularının öne çıktığını görüyoruz. Bu sağlık konuları tıbbi bilgiler, bel-boyun-sırt ağrıları, psikoloji ve sağlıklı beslenme, diyet olarak sıralanıyor.”