35,1368
36,5946
2.956,17
İran, Esat’a verdiği askerî destekten dolayı yeni yönetimden 30 milyar dolar istedi.
Yeni Suriye dedi ki: O yaptığınız suç idi. Suriye halkına ve ülkenin alt yapısına zarar verdiniz. Bize büyük kötülük ettiniz. O yüzden biz sizden 300 milyar dolar talep ediyoruz. Gelin hesaplaşalım.
İran bu hamle karşısında dumura uğradı. Yönetici akıllı olmak zorunda. Bakalım bu durum nasıl sonuçlanacak…
Nasreddin Hoca gibi ikisine de hak versek… Bu hesap 300’den 30 düşerek, 270 milyara kapanır.
Suriye’deki iç savaş sırasında canını kurtarmak için gelip sekiz on yıl burada yaşayanlar çoğunlukla dilimizi konuşuyor. Türkiye’de doğanlar burada büyüdü, gençliğe adım attılar.
Ülkemize küçük yaşta gelip Türkçeyi çok iyi seviyede öğrenenler ile Türkiye’de okullarda okuyan ve mezun olanları gördükçe memnun oluyoruz.
Dil ne kadar önemli.
Bizimle aynı dili konuşanlarla aramızda bir bağ kurulmuş oluyor.
Dil birliğini sağlamak her iki taraf için de avantaj demektir.
Bir doktora öğrencisinin iki haftadır derse gelmeyişi hocasının dikkatini çekmiş, sonra bakıyor ki öğrencisi Suriye’nin yeni hükümetinde bakan olmuş.
Bunlar güzel işler.
*
Türkiye’den batı ülkelerine gidip bebeğini orada doğurmak isteyenler…
Çocuğunu küçük yaşta yabancı dille eğitim yapan kolejlere gönderenler…
Yüksek tahsilini veya doktorasını batı ülkelerinde yapanlar…
Yüz yıldan fazla geçmişi var bunların.
İngilizceyi, Fransızcayı, Almancayı çok iyi konuşuyorlar.
Bazılarının batı ülkelerinde vatandaşlığı ve yatırımları var.
Bunlar da güzel işler ama birileri de onlara “Bizim çocuklar” gözüyle bakıyor.
Kimse konumunu kaybetmezse… Kim olduğunu unutmazsa… Yabayı, dirgeni, tırmığı hatırlarsa…
Her şey çok daha güzel olur.
Yıllar önce hapse girmiş olan babalar, kardeşler kayıp. Hiçbiri hakkında bilgi yok. Sağ mı, ölü mü, nerede? Ellerinde fotoğraflarla kayıp yakınlarını arayan Suriyeliler, büyük bir çaresizlik içinde.
Pek çoğunun mezarı bile belli değil.
Beş on sene öncesine ait fotoğraf ile uzun süre işkence görmüş birinin son hâli hiç benzemez. Kardeşi olsa tanıyamaz.
“Bir günlüğüne verseler şu Beşar’ı bana. Boş bir hangar içinde tahta iskemleye oturtur, karşısına geçer, bir iki saat suratına bakarım. Tek kelime etmeden.
Kimse kafasını iskemlenin tahta oluşuna takmasın. Zoruna da gitmesin. Şart değil. Başka türlü bir iskemle de olur, herhangi bir tabure de. Önemli olan, o suratı seyretmek.
Kötü muameleye de gerek yok. Boynuna bir tasma takmak yeter.
Herhangi bir soru da sormam. İstiklal Marşı ve mehter dinletir, karşısında tek başıma çayımı içerim.”
Bir de hapishanede işkence görenlere sormak lâzım, onlar ne yapar?
Esat, Esad, Eset yahut Esed’in ülkesini bırakıp kaçmasına üzülenlerin varlığından haberdar olmak, onlarla aynı göğün altında bulunmak, bazen farkında olmadan aynı otobüste yolculuk yapmak, şüphesiz katlanmak zorunda olduğumuz bir durum.
Ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar aleyhine kampanya yürütenlerin, iktidara geldikleri gün onları otobüslere doldurarak göndereceklerini söyleyenlerin keyfi bugünlerde kaçık.
Belli ki Baas rejiminin son bulması, canlarını sıkmış. Suriye’de iyi günlere yolculuğun kan dökmeden başlaması, o müteharrik arkadaşların zoruna gitmiş.
Önüme bir çığır geldi/ Bir ucu var şar içinde/ Moskova derler şehir ki/ Bir kaçak Beşşar içinde
Yad ellerde çarka dönmez/ İçer içer bağrı yanmaz/ Hiç kimse seyrana inmez/ Seyir yok seyir içinde