34,5327
35,9675
3.004,50
Alican Uludağ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Gezi davası kapsamında cezaevinde olan iş insanı Osman Kavala’nın aralarında bulunduğu 5 kişinin durumuna işaret etmesiyle “Gezi davasında cezaevinde olanlar nasıl tahliye olabilir” sorusu gündeme geldi.
DW Türkçe’ye konuşan hukukçular, bu konuda üç hukuki yola işaret etti. Buna göre, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala hakkında verdiği ihlal kararının uygulanması, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuru sonucunda yeni bir ihlal kararı verilmesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma talebinde bulunmasıyla Gezi davasında yeniden yargılamanın önü açılabilir.
2019 yılında başlayan Gezi davası, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 28 Eylül 2023’te verdiği kısmi onama kararıyla son buldu. Daire, “hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile “darbeye yardım” suçundan 18’er yıl hapis cezasına çarptırılan TİP Hatay milletvekili Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’nun cezalarını onadı. Böylece 5 sanık yönünden Gezi davasındaki mahkumiyetler kesinleşti. Bu süreçte Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında milletvekili olduğu için iki kez verdiği hak ihlali kararları da Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından uygulanmadı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 2 Mayıs’ta AKP Genel Merkezi’nde görüştüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Gezi davasındaki mahkûmiyet kararları ve Can Atalay’a ilişkin uygulanmayan AYM kararını anımsattı. Bu görüşmenin ardından “Gezi davasında cezaevinde olanlar nasıl tahliye olabilir” sorusu gündeme geldi.
Hukukçular ne diyor?
DW Türkçe’nin konuştuğu İstanbul Bilgi Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer, AİHM’in Osman Kavala’nın yaptığı başvuru sonucunda 10 Aralık 2019 tarihinde verdiği hak ihlali kararına dikkati çekti. Bu kararda AİHM’in Kavala’nın serbest bırakılmasını istediğini anımsatan Sözüer, “O kararlar uygulandığında, Kavala’nın yeniden yargılanması ve serbest bırakılması gerekiyor” dedi.
AİHM’in Kavala hakkındaki ihlal kararında, tutuklamayı gerektiren makul şüpheye dayanak oluşturan delil bulunmadığına hükmettiğini belirten Sözüer, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Mahkeme kararında Kavala’nın cebir şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya ilişkin olarak gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma sürecinde somut bulguların ortaya konmadığını vurgulamıştır. Kararda özellikle altına çizilen husus iddianamedeki suç isnatlarını ispatlayabilecek nitelikte delilin bulunmadığıdır. Kavala’nın AİHS’de öngörülen hak ve özgürlükler kapsamındaki davranışları ise suç olarak değerlendirilemez. AİHM’nin ihlal kararları dikkate alındığında Kavala’yı cebir şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmekten dolayı mahkûm etmek mümkün değildir.”
“AİHM kararının uygulanması zorunlu”
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 311. maddesine göre yapılacak yeniden yargılamada, AİHM kararının uygulanması zorunlu olduğunu ifade eden Sözüer, “Mevcut dosya durumuna göre beraat kararı verilmesi gerekiyor. Esasında Kavala hakkında mahkûm olduğu dosya ile içeriği aynı olan başka bir davada zaten beraat etmişti. Ama, aynı içerikte olmasına rağmen o içerik başka bir soruşturmada farklı bir suç şeklinde nitelendirildi ve oradan mahkûm edildi” dedi.
Sözüer, Kavala ve arkadaşlarının yargılamalarında sadece delil yokluğu değil başka bakımlardan da adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini kaydetti. Mahkeme heyetlerinin değiştiğini, davaların birleştirme ve ayrılmalarla uzatıldığını anımsatan Sözüer, “yargılanma sürerken, siyasi iktidar yetkilileri Kavala ve arkadaşlarını suçlayıcı açıklamalar yapmışlardır” ifadesini kullandı.
“Mahkûmiyet için delil yok”
Osman Kavala’nın mahkumiyetinin ortadan kalkması için geçerli olan tüm nedenlerin, Kavala’nın işlediği iddia edilen suça yardım ettikleri gerekçesiyle mahkûm edilen Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater ve Can Atalay için evleviyetle geçerli olduğunun altını çizen Sözüer, “Bütün bunlar bir yana, dosyayı okuyan makul her gözlemci, Kavala ve arkadaşlarını mahkum etmek için ikna edici herhangi bir delil olmadığını görür. Ben de dosyayı birkaç kez okudum ve bu mahkumiyete dayanak olacak somut bir bulgu göremedim. AİHM’nin de söylediği budur. Yapılması gereken, AİHM’nin söylediğini hayata geçirmektir” dedi.
Sözüer, Can Atalay yönünden ise AYM’nin ihlal kararına işaret ederek, “Onun da serbest bırakılması lazım. Milletvekili olduğu için yargılaması için dokunulmazlığı kaldırılmalı. Milletvekilliği düşürüldü ama benzer bir olayda (Ömer Faruk Gergerlioğlu) düşürme dikkate alınmamıştı” ifadesini kullandı.
AYM ve Yargıtay Başsavcılığı yolu
Gezi davası hükümlüsü Mine Özerden’in avukatı Tuğçe Duygu Köksal, davada verilen mahkûmiyet kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapıldığını anımsattı. AYM’nin yargılamanın adilliğine ve diğer hak ihlallerine ilişkin bir ihlal kararı vermesi halinde yeniden yargılama yolu açılacağını belirten Köksal, ancak bunun için önce başvuruların gündeme alınması gerektiğini kaydetti.
Avukat Köksal, yeniden yargılama için ikinci yolun ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “olağanüstü kanun yolu”na başvurması ve yargılamanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından bir bütün olarak yeniden ele alınması ile olabileceğini belirtti.
Yargıtay’ın kesin hukuka aykırılık nedenlerini tekrar tartışıp karar verebileceğini kaydeden Köksal, “Öyle ki temyiz incelemesinde başta hukuka aykırı delillerin yeniden kıymetlendirilmesi kapsamında bunların hükme esas alınmamasına ilişkin yerleşik içtihatları, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamındaki içtihadı ile tarafsız ve bağımsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı ve yine Yargıtay’ın içtihadına göre soyut ihbarın hükmü esas alınmaması gibi gerekçeler yeniden değerlendirilebilir” dedi.
Ankara Barosu Başkanı: Hukuka aykırı delil var
Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu da onanmış cezaların yeniden yargılamasının CMK’da yazılı “olağanüstü kanun yolu” şartlarına bağlı olduğunu belirterek, “Ancak bir delilin sahteliği, bir hakimin kasten görevi kötüye kullanmış olması, yeni bir tanık/vaka ile mümkün. Bunu Balyoz ve Ergenekon davalarında yaptılar. Sahte delil, kumpas gerekçesiyle dosyalar yeniden ele alındı. Ama siyasi iklim ile ilgili bir yön değişikliğiydi o” dedi. Köroğlu, Gezi davasında da hukuka aykırı delil tartışması yaşandığına dikkat çekti. Gezi davasında çıkan ilk beraat kararında mahkeme, gerekçesinde sanıklara ilişkin telefon dinlemelerinin hukuka aykırı yapıldığını vurgulamıştı.