h Dolar 34,2452 % 0.28
h Euro 37,6376 % 0.28
h Altın (Gr) 2.921,73 %0,22
a Öğle Vakti 12:58
İstanbul 23°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
  • DOLAR 34,2452h

    34,2345

  • EURO 37,6376h

    37,6242

  • Gram Altın 0,22h

    2.921,73

a

Ey insan!

Yüce Yaratıcı, Hikmetli Kitap’ta, âlemin gözbebeği olarak yarattığı, mahlûkat içinde en üstün yeteneklerle donattığı “insan”a, iki yerde, diğer tüm sıfatlarından soyutlanmış olarak en yalın ve kuşatıcı haliyle “ey insan!” diye seslenir. Bu âyetlerin sebeb-i nüzulleri (iniş sebepleri) ile alâkalı rivâyetlere baktığımızda, bunların Velîd b. Muğîre, Übey b. Halef gibi müşrikler hakkında indiğine dair bilgilerle karşılaşırız. Ancak Allah’ın ulûhiyeti; Hz. Muhammed’in (sav) nübüvveti ve Kur’an’ın mesajı

Ey insan!
0

BEĞENDİM

Yüce Yaratıcı, Hikmetli Kitap’ta, âlemin gözbebeği olarak yarattığı, mahlûkat içinde en üstün yeteneklerle donattığı “insan”a, iki yerde, diğer tüm sıfatlarından soyutlanmış olarak en yalın ve kuşatıcı haliyle “ey insan!” diye seslenir. Bu âyetlerin sebeb-i nüzulleri (iniş sebepleri) ile alâkalı rivâyetlere baktığımızda, bunların Velîd b. Muğîre, Übey b. Halef gibi müşrikler hakkında indiğine dair bilgilerle karşılaşırız. Ancak Allah’ın ulûhiyeti; Hz. Muhammed’in (sav) nübüvveti ve Kur’an’ın mesajı herkese şâmil olduğuna nazaran,

bu

âyetlerdeki hitabı, bir iki kişiyle sınırlamak, Kur’an’ın hidayetinden nasiplenmemiş ve nasiplenme ümidini yitirmiş bedbahtların yapacağı bir şeydir. Her insan, içinde fücuru da takvayı da taşıdığına göre (Bk. Şems 91/7-8), “ey insan!” diye hitap eden bu âyetlerde içimizde bir yerde duran potansiyel

Velîdlere

, Übeylere

hitap söz

konusudur

. Doğrudan “insan”a hitap eden bu âyetler, tüm insanları ilgilendiren ve insanı en temelden, en derinden kavrayan hususları içermektedir.

1. “Ey insan! Nedir seni Kerîm/Çok cömert olan Rabb’in hakkında aldatan? O değil mi; seni yaratan, seni (insan olarak) düzgün bir şekilde formatlayan ve seni dengeli bir yaratılışa sahip kılan?” (İnfitar 82/6-7).

Evet, hepimizin içinde az ya da çok “

aldanmış insan

” var. Kimi; kendini insan olarak var eden, kendisine türlü türlü nimetler bahşeden Rabb’ine karşı tamamen nankör, tamamen kâfir olarak aldanmakta; kimisi de O’nu Rab olarak tanımasına, O’nun kendisi üzerindeki nimetlerini kabul ve itiraf etmesine rağmen, gerekli kulluğu gösteremeyip gafletiyle aldanmaktadır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Mevlâ’mız, iki yerde dünya hayatını “aldatıcı hazlardan ibaret” bir hayat olarak nitelendirmiştir (Bk. Âl-i İmran 3/185; Hadid 57/20).

Âyette, aldanan insana hatırlatılan ilk nimet, var edilmiş olmasıdır. Akabinde de, yaratılanların içinde en gelişmiş özelliklere sahip olan insan türünde yaratılmış olması zikredilmiştir. Filhakika; O’nun üzerimizdeki en büyük nimeti, bizi var kılması ve böylece kendi varlığından haberdar olabilme imkânını bize bahşetmesidir. İbn Atâullah Hazretleri, (ö. 1309) Hikem-i Atâiyye’sinde şöyle der: “Var olan her şey, şu iki nimetten nasiplenir: Îcâd (var etme) ve imdâd (varlığı devam ettirme). Sana, önce var etmekle, sonra da varlığını her an devam ettirmekle ihsanda bulunmuştur.”

Şu halde ey insan! Ey nefsim! Aldanmamak istiyorsan, varlığı(nı) düşün. Hissettiğin o varlığın ve sahip olduğun fizikî uzuvlarının nasıl var olduğunu tefekkür et. Sen, kendiliğinden var olamayacağına göre, seni var kılan Yüce Kudret’i bil ve tanı. Burada oluşunun amacının, imtihan âleminde O’nu tanımak olduğunu idrak etmeye çalış. Bu imtihan âleminde, “

zaman

” sana verilmiş kıymetli bir sermayedir. O sermayeyi boşa eritme. Fahreddin Râzî (ö. 1210), Asr Suresi’ndeki “

Muhakkak ki insan, ziyandadır

.” meâlindeki âyetin tefsirinde şu ilginç anekdotu paylaşır: “Seleften birinden şöyle nakledilmiştir: Bu surenin manasını “

Sermayesi erimekte olan bu garibana acıyın

!” diye bağıran bir buz satıcısından öğrendim. Kendi kendime dedim ki: “İşte ‘Muhakkak ki insan, ziyandadır.’ın anlamı budur!” (Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XI/278). Yani insanın bu hayattaki sermayesi olan “zaman” da tıpkı buz gibi eriyip gitmektedir. Onu gerektiği gibi kıymetlen-dirememek en büyük ziyandır.

2. “Ey insan! Sen, Rabb’ine varan yolculuğun boyunca çalışıp duracaksın ve sonunda O’na kavuşacaksın.” (İnşikak 84/6)

Bu âyet-i kerimede de, insanın hayat yolculuğunun bitiş noktasının, aslında Rabb’ine kavuşma ânı olduğu vurgulanmaktadır. İnsan, bu hayat yolculuğunda çeşitli işler ve uğraşılarla meşgul olmakta; güvende ve mutlu olmak için çalışıp çabalamaktadır. Ancak aslında her an, yolculuğun son noktasına biraz daha yaklaşmakta, ömür sermayesi tükenmektedir. Bu yolculuk nihayetlendiğinde, insan Rabb’i ile karşılaşacak, O’na kavuşacaktır. Şu halde yürüyüşümüz O’nadır. O zaman bu hayatı, bu farkındalık ile yaşamaya çalışmalıdır. Çalışmalarımızın ve çabalarımızın gayesi, bu yolculuğun sonunda Rabb’imizin huzuruna yüz akıyla çıkabilmek olmalıdır. Hesap Günü’nde amel defterimiz yüzümüzü kızartacak bir şekilde olup da “Kaçış yeri nerede?” (Kıyamet 75/10) dememek için dünyadayken “Allah’a kaçmalıdır.” (Bk. Zâriyât 51/50).

Allah’a kaçmak/yönelmek, insanın beşerî yönünü tatmin etme çabasından vazgeçip ruhânî yönünü tatmin etme/nefs-i mutmainneye sahip olma çabasıyla mümkündür. Bu, aslında dünyadayken cennete girmektir (Bk. Fecr 89/27-30) ve içimizdeki nefha-i ilâhiyyenin farkına varmakla, (Bk. Hicr 15/29) hakikat-i Muhammediyye’den bir öz taşıdığımızın bilinciyle hareket etmekle mümkündür. Bunun için, insan evvelâ kendi manevî potansiyellerini görmezlikten gelmemeli; varoluş sırrının peşine düşmelidir. Hz. Mevlânâ’nın buyurduğu gibi “

Şaşılacak şey şudur ki, sen sırrını kendinden bile saklıyorsun

” (Mesnevî, (Gölpınarlı tercümesi), 2/231). Şu halde, insan, kendi sırrını kendinden saklamayı bırakmalı, o sırrın açılması için gayret sarf etmelidir. İnsanın, kendi varoluşsal sırrına vakıf olabilecek yetisi, ruhu sayesinde açığa çıkar. Ruhânî potansiyel ise, beşerî hazları minimize etmekle ortaya çıkar. “Cömertlik, şehvetlerden ve hazlardan uzak durmaktır.” (Gölpınarlı tercümesi, 2/199) der Hz. Mevlânâ. Öyleyse

insanın nefsine yaptığı cimrilik, ruhuna yapmış olduğu ikramdır, cömertliktir.

“Rızkınız göktedir.” âyetinin, işârî/tasavvufî yorumu sadedinde Hz. Mevlânâ’nın ifade buyurduğu gibi,

insanın asıl gıdası “göksel ve ruhânî olan”dır

(Bk. Mesnevî, 2/301). İnsana lâyık olan gıda, Hakk’ın nurudur; ona hayvânî gıdalar lâyık değildir (Mesnevî, 2/172).

O halde ey insan! Ey nefsim! Sonsuzluğa açılacak olan bu hayat yolculuğunda aldanmamak istiyorsan, rızkını ve gıdanı yerde değil, gökte; beşerî boyutta değil, ruhânî boyutta ara. Zaman sermayeni iyi kıymetlendir. Unutma ki, içinde bulunduğun yolculuğun sonu Yüce Mevlâ’ya çıkacak. Öyle bir hayat yaşa ki, ölümün vuslat tadında olsun.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP