35,1878
36,7011
2.961,36
Son 15 günde esmeye başlayan Osmanlıcılık rüzgârları bana çeyrek asır öncesini anımsattı: 1998’de Cumhuriyetin 75. yıldönümü kutlamaları yapılmış ancak daha Cumhuriyet kutlaması bitmeden, 1999 başlar başlamaz; Osmanlı’nın 700. yıldönümüne geçilmiş, ekranlarda pek çok kişi “Osmanlı torunu” olduğumuzu söylemeye başlamıştı. 2000’lerde “Yetmez ama evet” diyecek olan bazı kişiler de ekranlarda, Lozan Antlaşması “yüzünden” bir Türkün Kudüs’e kadar pasaportsuz gitme imkânından mahrum kaldığını söylüyordu, Osmanlı’nın oralardan ne şekilde çekilmek zorunda kaldığına hiç değinmeden. 700. kuruluş yıldönümü etkinlikleri, hem bazılarının Cumhuriyete saldırmasına imkân vermiş hem de Türkiye’nin ABD liderliğindeki bazı projelere katılmasına zemin hazırlamıştı: Örneğin, ABD liderliğindeki NATO, Yugoslavya’dan Kosova’nın ayrılmasına yönelik bir operasyon başlatmış ve Türkiye, bu operasyona katılırken bu, “Türkiye’nin Balkanlar’a geri dönmesi” olarak gösterilmişti. İşin ilginci, ABD’nin politikalarına “Osmanlıcılık” adı altında destek verilmesini sadece Türk-İslam sentezciler değil, kendilerine Atatürkçü, Kemalist diyen pek çok kişi de destek veriyordu. Attila İlhan, Erol Manisalı ve Teoman Alili gibi bazı yazarlar dışında gelişmeleri doğru analiz eden pek kalmamış, hemen herkeste “imparatorluk coşkusu” başlamıştı.
TEMELSİZ POLİTİKA
“Osmanlı’ya dönüş” siyasetini savunanlar, genellikle, İngilizlerin ve Rusların da benzer şekilde, eskiden yönettikleri ülkeleri bir şekilde nüfuzları altına aldıklarını söylüyor. O zaman şunu hatırlatalım: İngilizler ve Ruslar, yönettikleri halkları iliklerine kadar tanımışlar ve bunlarla ilgili eserler yayımlamışlardı. Bugün Orta Asya Türkleri ile ilgili araştırma yapan birinin Rus Türkologları görmezden gelmesi mümkün değildir. Hele İngilizler, askeri olarak ele geçirmedikleri bölgelerde de önceden ekonomik ilişkiler kurarak bilgi toplardı ve böylelikle, 1. Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti, kendi egemenliğindeki Suriye ve Irak’la ilgili haritaları Almanya’dan getirtmek zorunda kalırken 1860’lardan beridir Fırat ve Dicle nehirlerinde buharlı vapur işleten İngilizler, Dicle Nehri’nin her noktasında suyun derinliğini ezbere öğrenmişler ve böylelikle savaş sırasında İngiliz hücumbotları, Türk hatlarının gerisine ulaşıp bizim kuvvetlerimize geriden ateş açma olanağı elde etmişti (bkz. İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, 1. Cilt). Osmanlı’ya karşı Arap isyanını körükleyenlerden İngiliz istihbaratçısı Thomas Edward Lawrence, İslam uzmanıydı.
ÖNCELİK CUMHURİYET
Bugün Türkiye’de, yakın coğrafyayı gerçekten bilen, bölge dillerine vakıf olan kaç kişi var (Televizyonlarda her konu hakkında konuşanları saymazsak)? Balkan dilleri konusunda hâlâ Türkiye’nin ciddi bir uzman açığı var. Ukrayna konusunda durum daha da vahim: Ukrayna’da Türk dili bölümlerinin olmasına ve Türkiye’de Türkçe bilen Ukraynalı diplomatların görev yapabilmesine karşılık, Türkiye’de Ukraynaca bilip bölgeyi yakından takip eden yok denecek kadar az. Ekonomisi yeterince güçlü olmayan ve bölge uzmanlığı konusunda eksiği olan bir ülkenin imparatorluk planı yapması ne kadar yerinde olur, tartışılır. O nedenle sorunlu coğrafyada yer alan ve atalarımızın çok büyük sıkıntılarla kurduğu bu Cumhuriyete sahip çıkmak, asıl öncelik olmalı.