35,1437
36,5708
2.974,64
Recep ERÇİN
Nobel Ekonomi Ödülü sahibi MIT Profesörü Daron Acemoğlu, dünyayı ve Türkiye’yi bekleyen değişimler ve bunların yarattığı belirsizliklere işaret etti. Türkiye Kurumsal Yatırımcılar Derneği’nin (TKYD) düzenlediği zirvede konuşan Daron Acemoğlu, “21. Yüzyıl hepimizin bildiği gibi çok çalkantılı başladı. Çalkantılı devam ediyor. Birçok belirsizlikler var. Umudumuz bu belirsizlikler bir açıdan azalacak, daha açık bir yol ortaya çıkacak idiyse şu ana kadar böyle bir şey görmedik. Bu belirsizlikler tüm dünyayı etkiliyor ama Türkiye’yi de çok etkileyecekler. Ve bunların birçok yönü var. Ama ben dört ana belirsizlikten bahsedeceğim. Bunlar ‘yapay zekâ’, ‘eşitsizlik ve istihdam, yaşlanan nüfus’, ‘iklim değişikliği’, ‘küresel gerginlikler ve değişimler.’ Bu dört akımın etkisinin hepsinin odak noktası teknoloji ve aynı zamanda tabii ki teknolojinin insanlar üzerine olan etkisi, teknolojinin yönü ve doğru kullanılması. Bunun için de kurumlarımızın ve aynı zamanda beşeri sermayemizin çok doğru şekilde kullanılması lazım” mesajları verdi.
Dünya mersine Türkiye tersine
Demografik tarafta Türkiye’ye bakıldığında “çok enteresan bir şey” olduğunu ifade eden Acemoğlu, şu tespitlerini dile getirdi: “Türkiye diğer ülkelerden bile daha genç ve genç nüfusu her zaman 20. yüzyıl boyunca Türkiye’nin potansiyelini arttıran, dinamiğini arttıran bir güçtü. Ama Türkiye’nin buradaki yaşlanma hızına bakarsanız Çin kadar olmasa da neredeyse Japonya’nın hızı kadar artıyor. Yani bu çok hızlı bir değişim Türkiye için. Bu değişim neler getirecek bunu anlamak lazım. Ama bu değişimin ötesinde Türkiye’de aslında demografik riskler daha da fazla. Çünkü aynı anda yaşlanan bir nüfusla beraber Türkiye’de erken emeklilik problemi de çok hızlı bir şekilde artmaya başlıyor. Yani Türkiye’de aktif sigortalı yani çalışan, pasif sigortalılara göre çok azalmaya başladı özellikle son 5-6 sene içinde. Çünkü insanlar erken bir şekilde emekliliğe ayrılıyorlar. Bu demografik değişimle tabii ki insanların daha uzun çalışmaları, daha uzun çalışma ya da çalışma hayatlarını daha doğru kullanmaları önemli bir hâle gelecek. Türkiye’de buna ters giden bir akım da var.”
‘Verimlilik artmadığı için büyümenin kalitesi düşük’
“Türkiye değişimlere hazır mı ve istikrara ulaşabilir mi?” diye soran Acemoğlu, sunumunda şunları anlattı: “Şimdi Türkiye’nin son 30 senelik iktisat tarihine bakarsanız ortaya çıkan tablo çok belirsiz. Bu belirsizlik tabii ki şirketler için iyi değil. Bu belirsizlik yatırım için iyi değil. Bu belirsizlik teknoloji için iyi değil. Aynı zamanda bu belirsizlikle beraber teknoloji problemi, verimlilik problemi de görebilirsiniz. 1989’dan 2001’e kadar Türkiye’deki toplam faktör verimliliği artışı sıfır.
Türkiye’de ne yazık ki, 1990’lar kaybedilmiş bir dönem ve burada toplam faktörde bir iyileşme yok. 2007’nin başında değişik bir tablo ortaya çıkıyor. Aynı Amerika’nın çok hızlı büyüdüğü, bir 10 senelik gördüğümüz gibi yüzde 3’ün üstünde, hatta yüzde 5’e yakın bir toplam faktör verimliliği var. Bu dönemde hatırlarsanız yabancı sermaye çok hızlı geldi. Kurumsal reformlar ekonominin durumunu düzeltti. Özellikle enflasyon kontrol altına alındı. Yolsuzlukta kontrol, yolsuzluğun kontrol altına alınması konusunda önemli adımlar atıldı. Ama ne yazık ki bu dönem sona eriyor ve 2006’dan şu ana kadarki zaman diliminde de yine yüzde 0 bir büyüme. Yani Türkiye düşük kaliteli büyüme gösteriyor, burada verimliliği artıramadığı için.”
‘Verimlilik artmayınca ücretler de artmıyor’
Türkiye’nin ihracat kompozisyonunun da yıllar içinde değişmediğini vurgulayan Acemoğlu, “Türkiye ilk başta düşük teknoloji ürünleri ihraç ediyordu. Tekstil ya da tarım gibi. En yüksek teknoloji ürünleri üretmiyor örneğin işte yapay zekâ ya da uçak yok ama orta yüksek teknoloji ürünler, örneğin beyaz eşyalar, elektronikler de büyük bir artış var. Ama 2006’dan sonra, 2007’den sonra bakıyorsunuz, burada hiçbir artış yok. Yani Türkiye 2006’da ne ihraç ediyordu ise aşağı yukarı teknoloji açısından aynı şeyleri ihraç ediyor. Düşük kalitelerle büyümenin nedenlerinden bir tanesi de yeterince teknolojiye, insana, insan kaynaklarına yatırımda bulunmamak…
Bazen inşaata Türkiye neredeyse yüzde 20 yatırımda bulunuyor. Makine ve teçhizata yüzde 10. Hatta bazen yüzde 10’un altında. Tabii ki böyle bir büyüme tablosuyla ortaya çıkan problem eşitsizlik. Yine eşitsizlik de biraz bir iyileşmeler vardı 2000’lerin başlarında. Niye? Çünkü üretkenlik arttığı zaman, aynı zamanda ücretlerin arttığını görüyorsun. En önemli unsurlardan bir tanesi üretkenliği, verimliliği arttırmadığınız zaman ücretleri arttırmak çok zor ve bu nedenle de toplam faktör verimliliğinin yavaşladığı ve büyümediğini, kesildiği zaman da Gini katsayısının arttığını görüyorsunuz. Aynı zamanda yine bakarsanız toplam gelirin çok büyük bir bölümü en zengin yüzde 1’e gidiyor ve bu kesimin, geliri giderek artıyor son 20 sene içinde. Bunların en önemli unsurları da yine dediğim gibi eğitim, teknolojinin nasıl kullanıldığı ve kurumsal yapı” ifadelerini kullandı.
‘2008’den sonra kurumsal reformlarda bir zayıflama var’
“Önce eğitimden başlayalım” diyerek, “Türkiye’de yeterince insan liseden mezun olmuyor ve daha da önemlisi lise müfredatı da insanları yeni teknoloji çağına bu zorlu çağa hazırlamıyor” ifadelerini kullanan Acemoğlu, durumu şöyle açıkladı: “Türkiye’de lise altı eğitimi olan kesim, birçok ülkeden, özellikle Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinden çok daha yüksek, en fakir Asya ülkeleri ile neredeyse aynı durumda. Daha da kötüsü bu bilimin, teknolojinin çok önemli hâle geldiği bir çağda Türkiye yeterince genci yüksek lisansa ve doktoraya göndermiyor. Türkiye’ye bakarsanız yüksek lisans ve doktora mezunu sayısı birçok ülkenin çok altında. Ve insanlar ne konularda uzmanlaşıyor dediğiniz zaman; teknolojinin en ağırlıklı olduğu ve büyüyen konularda yeterince yatırım olmadığını, yeterince kalifikasyonu olan eleman olmadığını görüyorsunuz.
Örneğin Türkiye’de yazılımcı oranı yine birçok ülkenin altında….Türkiye’de hem yeterince insanı yüksek eğitime göndermiyoruz ve hem de teknolojiye hazır bir hâle getirmiyoruz. Kurumların önemini de bahsettim. Kurumlar konusunda da Türkiye’nin çok daha iyisini yapması lazım. Size göstermiştim örneğin 2000’le 2006 arasında, 2000’le 2007 arasında Türkiye’nin toplam faktör verimliliği iyileşti. Teknoloji kullanmasında bir iyileşmeler vardı. Bunların bir önemli sebebi de kurumlarda az da olsa bir iyileşme vardı. O kurumların örneğin vatandaş sesinin duyurulması, siyasi istikrar, hükümet etkinliği, regülasyonun kalitesi, hukukun üstünlüğü, yolsuzluğun denetlenmesi gibi konulara baktığınız zaman bunların çoğunda bir iyileşme görüyoruz Türkiye’de. Bazılarında pek yok ama bazılarında yine de var. Ama kriz sonrası özellikle 2008’den sonra baktığımız zaman kurumsal reformlarda tam tersine bir zayıflama var. Türkiye’de bu bir tek ekonomi kurumlarında değil, aynı zamanda siyasi kurumlarda da bir zayıflık gösteriyor. Bunun nedenini, bunun önemini vurgulamanın nedeni de şu, tabii ki Türkiye’nin demokrasisi çok önemli ve Türkiye’nin geleceği demokraside.”
‘Türkiye’nin önünde çok kısa bir pencere kaldı’
Yapay zekâyı doğru kullanan ülkelerin çok daha verimli hale geleceğini anlatan Daron Acemoğlu, şu uyarıları yaptı: “Belki eşitsizlik problemine daha iyi yanıtlar vermeye başlayacak. Yaşlanan toplumlar aynı zamanda yeni fırsatlar üretecek, yeni hizmetler gerektirecek ve bunu teknolojiyi ve beşeri sermayeyi kullanan ülkeler çok doğru kullanacaklar. İklim değişikliği içinde çok büyük fırsatlar var ve aynı zamanda değişen dünya düzeni içinde de başarılı olan ülkeler teknolojiyi doğru kullanıyor, teknolojinin yönünü doğru tespit eder ve buna uygun bir şekilde insan kaynaklarına yatırımda bulunan ülkeler. Bunların her biri için kurumların önemi çok önemli. Kurumlar bu yatırımları denetleyecekler ve aynı zamanda toplum içinde bir uyuşma ve bir barış sağlayacaklar ki bu fırsatlara doğru bir şekilde yatırımlarda bulunabilelim. Ve bu açıdan Türkiye’nin önünde çok kısa bir pencere kaldı. 10, belki 20 sene içinde artık hem kurumların hem beşeri sermayeyi değiştirmesi lazım. Çünkü dünya hızlı bir şekilde değişiyor ve Türkiye nüfusu o genç dinamik potansiyelini kaybetmeye başlayacak. Bu yüzden de ben hâlâ Türkiye’nin potansiyeline gerçekten inanmama rağmen önümüzde çok çalkantılı zamanlar olduğunu da düşünüyorum.”