34,5731
36,2626
2.968,18
(ANKARA) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisi tarafından düzenlenen Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayı’nın açılışında yaptığı konuşmada, sağlık alanındaki sorunlara işaret ederek, “Öyle bir noktaya geldik ki gemi tam olarak karaya oturdu” dedi.
CHP, sağlık alanındaki meslek birlik başkanlarının da katılımıyla Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayı düzenledi. Çankaya Belediyesi Zübeyde Hanım Sosyal Tesisleri’nde düzenlenen çalıştayın açılışına CHP Genel Başkanı Özel de katıldı. Özel, burada yaptığı konuşmada, sağlık alanında yaşanan sorunlara işaret ederek, şöyle konuştu:
“Bugün Gölge Sağlık Bakanımız Sayın Zeliha Aksaz Şahbaz’ın organizasyonunda meslek örgütlerimizle ve sağlık alanının tüm paydaşlarıyla birlikte birinci basamak ve koruyucu sağlık hizmetleri çalıştayı gerçekleştiriliyor. Türkiye’nin birinci partisi olarak iktidarın sağlık politikalarının yarattığı hatta yaratacağı sorunları daha ortaya çıkmadan yıllar önce ve tüm o süreç başlarken sağlık meslek örgütlerinin uyarılarını dikkate alarak dile getirmiş bir parti olarak artık sorunların tespitinden çok vatandaşın yaşadığı bu sıkıntıların nasıl ortadan kaldırılacağına yönelik sözleri söylemenin ve bu konuda kendi programımızı somutlaştırıp iktidarımızın ilk haftasında, ayında, ilk altı ayında neleri ne şekilde kimlerle birlikte hangi takvimde nasıl bir kararlılıkla hayata geçireceğimizi söylediğimiz bir evredeyiz. 31 Mart yerel seçimlerinden bu yana taşıdığımız sorumluluk daha da arttı. Seçimlerde bugüne kadar girdikleri tüm seçimlerden birinci parti olarak çıkmanın verdiği özgüvenle bilhassa sağlık gibi en önemli olan bir alanda hem eşit hem ayrımsız hem ücretsiz olması gereken bir alanı her geçen gün daha eşitsizleştiren ayrımın olduğu ve ücretsiz sağlık hizmetinin neredeyse kimse için hiçbir faydasının kalmadığı bir süreçte bir dokunulmazlığı vardı hükümetin. ve eğer vatandaş memnun olmasa bu kadar çok oy verir mi, bizi birinci parti yapar mı diyorlardı. Sağlık alanı bu alanda aslında en derin hataların yapıldığı ama ilk başta daha önce hepimizin kabul ettiği, eleştirdiği, düzeltilmesi gereken yapısal ve yıkıcı sorunların üzerine gelmiş görece bir iyileşme döneminden dolayı kamuoyu anketlerinde de sağlık hizmetlerinin diğer hizmetlere göre memnuniyetinin daha yüksek olduğu bir süreci maalesef sağlığı ticarileştirmek, sağlık hizmetlerini artık sınıfsal bir mesele haline getirmek için bir fırsata çevirdiler. O alanı dokunulmaz bir alan olarak gördüler. Bu konuda yanlışları, eksikleri söyleyen kim varsa kamuoyu önünde mahkum edilmeye çalışıldı. Hatta CHP’de ya da diğer muhalefet partilerindeki bizler gibi sağlık ve örgütlerinden gelen hekimler, eczacılar, veterinerler sözlerini söylediklerinde kendi partilerinde dahi ‘efendim bu alanda iktidar güçlü, buraları eleştirmeyelim’ gibi iletişime yönelik uyarıların alındığı dönemlerden geçtik. Şimdi öyle bir yere geldik ki deyim yerindeyse gemi tam olarak karaya oturdu. ve ne yaşandı derseniz, bir cümleyle söylemek gerekirse bu salon haklı çıktı.
“Bu salona kimse gündelik siyasetin partiler arası rekabetin bir parçası olmaya gelmedi”
Bu salona elbette bir siyasi partinin davetiyle gelinmiştir. Ancak bu salona kimse siyaset yapmaya gelmedi. Daha doğrusu gündelik siyasetin partiler arası rekabetin bir parçası olmaya gelmedi. Zaten biz de o niyetle toplanmadık. Ama bu salon sağlığın, siyasetinin yani siyasetin sağlığa yönelik kısmının doğru kurgulanmasını ifade etmek için bir araya toplandı. Bu salon her şeyi çok bilenlerin değil birbirinin aklına değer verenlerin oluşturduğu bir topluluk. Bu salon meselelere bütüncül bakan, ekip çalışmasıyla çalışıldığı takdirde hem sahada sağlık hizmetlerinin hem de sunumundan önce tasarımında sağlık politikalarının başarılı olacağını en iyi bilen bu salon. Bu salon yıllardır ne dediyse bugün sahada o yaşanıyor. Örneğin konumuz birinci derece sağlık hizmetleri, aile hekimliği sistemi, ilk başta Türk Tabipleri Birliği aile hekimliği sistemine temelden itiraz ederken birileri doktorlara diyorlardı ki; daha iyi şartlarda çalışacaksınız kendi işinizin sahibi olacaksınız. Hem patron olacaksınız hem sağlık emekçisi olmaya devam edeceksiniz. Vatandaş mutlu olacak ve en temelindeki itirazlar duyulmaz, görülmez oldu. TTB kendi meslektaşlarının haklarını gözetmeyen onların iyiliğini isteyenlere karşı direnenler gibi gösterildi. Oysa TTB şunu söylüyordu; ‘sağlık ocağı rahmetli Nusret Fişek’in kurduğu yapının en sıcak ve ismiyle müsemma alanı bir ocaktır.’ Sıcak bir yerdir ve oraya gelen derman bulur, ne şartla olursa olsun bulur. Orada kendi doktoru yoksa daha doğrusu herkesin bir doktoru yoktur herkes herkesin doktordur. Ama onun takip eden doktor yoksa ekip arkadaşı orada onu beklemeye hazırdır. Bu işin gecesi, gündüzü, izni olmaz. Hep birlikte ekip ruhuyla çalışılır derken ‘yok efendim bakın iyi oldu. Doktor gelen hastanın eskiden yüzüne bakmıyordu. Vallahi yalan. Şimdi kolonya tutuyor. Vallahi ayıp. Ama gördünüz mü bakın şimdi artık patron hastalar oldu. Vallahi yanlış.
“Bugün istatistikler bu salonu haklı çıkarıyor”
Bugün birazdan bolca konuşacağını tahmin ettiğim randevu sürelerinin uzadığı, randevuların alınamadığı, hastaların telefon başında sinir krizleri geçirdiği, hastaneye gidince tartıştıkları, kavga ettikleri ve boşu boşuna kaynakların, zamanın israf edildiği bir sürecin içindeyiz. Herkes her yere başvurabilecek diye bir övünçle başladı mesele. Bugün herkes her yere başvurabildiği için hiç kimse hiçbir yerde eğer yeteri kadar parası yoksa ya da hiç yoksa tedaviye erişemez bir hale geldi.
Hemşireler Derneği ‘biz sağlık alanının ayrılmaz parçasıyız, bize bunu yaparsanız bu hizmetler aksar’ derken dinlemediler. Ama bugün ortaya çıkan tablo ortada. Hepsi birden ‘bu iş böyle giderse sağlıkta şiddet olur, şiddet artar, önlenemez’ dediler. Bugün istatistikler bu salonu haklı çıkarıyor.
Biz 22 yıldır bu salonu duyan, dinleyen, bu salonun uyarılarına göre, zaten bu salonun içinden gelmişler olarak, bütün politikaları buna göre öneren, buna göre eleştiren bir siyasi parti olarak, onun yöneticileri olarak bundan sonra doğruların nasıl yapılacağını da bildiğimiz bir şey var. Ne yapılacaksa bu salonla birlikte yapılacak, bu salondaki insanların, bu salondaki örgütlerin kurumsal birikimleri, kişisel deneyimlerinden yararlanılarak, itiraz etmeden, kavga etmeden, kibir göstermeden, bu salona yukarıdan bakmadan, bu salona, ‘Geçmişte çok kazanıyordunuz, geçmişte yanınıza varamıyordu’ deyip bu sorunu değersizleştirilmesini bir başarı görmeden ne yapacaksak bu salondan birlikte yapacağız.”
“Kişi başına koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan tutar sadece bin 243 liradır”
Ülke uzun zamandır ağır bir ekonomik krizin içinde ancak bu krizi çözmekten aciz bir iktidarla ve bu krizi gerçek anlamda çözmek istemeyen, toplumun belli kısımlarını kayırmak, belli kısımlarını oyalamak, ihtiyaç olduğunda oy almak üzere belli alanları gevşeten, belli alanları sıkan ama sonuçta bir genele refah getirmek yerine tam aksini tercih eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Artık eskinin ortadireği yoksul, eskinin yoksulu bugün derin bir yoksulluk girdabının içinde. Bu ekonomik kriz özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerine yansıyan bir sosyal krize dönüşmüş durumda. Bugün sağlıkta krizi konuşmak, sizleri dinlemek, bu sıkıntıdan nasıl çıkılacağına ilişkin önerilerinizi almak, somutlaştırmak niyetindeyiz. Ama bundan sonra belirlenecek bu alanlarda söylenecek sözün, önerilecek politikanın yazılması için daha sürekli ve daha sıkı bir iş birliği için katkılarınızı beklemek üzere bugün buradayız. Temel önceliğimiz, koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, yurttaşlarımızın tamamının yeterli, eşit ve nitelikli sağlık hizmetine erişilmesini temin edebilmektir. Bizler halk sağlığı disiplininin kurucusu, koruyucu sağlık hizmetleri çalışmalarıyla bilinen Nusret Fişek’in açtığı yolun takipçisi olan sizlerin sözlerine değer veriyoruz. Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi ortadayken 2024 yılı için hazırlanan bütçede kişi başına koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılan tutar sadece bin 243 liradır. Yani bu devlet her birimizin sağlığını korumak için sadece bin 243 lira ayırmıştır. Bu meseleye asıl nereden bakıldığını göstermek için en önemli göstergedir. Sağlık Bakanlığı’nın 2024 bütçesinin başlangıç ödeneğinin yüzde 27,6’sı, kabaca dörtte biri koruyucu sağlık hizmetlerine, dörtte üçü tedavi edici sağlık hizmetlerine ayrılmış durumdadır. Oysa koruyucu sağlık hizmetlerinin bütçe içindeki oranının artması gerekliliği bu salonun çok uzun yıllardır ifade ettiği ve tüm sorunların kaynağını oluşturan sebebin ta kendisidir. Bugün için aslında devleti yönlendiren aklın mahrum olduğu bilinç, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan parayla, korunan şeyin birer birer hepimizin sağlığı, toplamda halk sağlığı ama pratik bir fayda açısından bakarsanız da geleceğin orta ve uzun vadeli bütçeleri, bu ülkenin gerçek kaynakları olduğunun görülmeyişidir. Gündelik olarak, ‘Hastalansınlar, tedavi ederiz, tedavi olacakları hastaneyi ihale ederiz, hastanenin içindeki tüm hizmetleri taşere ederiz, bu taşerasyona garanti veririz, o garanti ile hem bizimkiler daimi bir gelir elde ederler, hem de vatandaşa ‘Yahu hastaneyi bedavaya getirdik’ deriz, diye bence yüzyılın en büyük yalanıyla karşı karşıyayız.
“Kalem değişmeden, mürekkep değişmeden, imzayı atan değişmeden bu mantığın değişmeyeceği de açıkça ortadadır”
Maalesef, pandemi dönemindeki emeklerine, sağlık meslek örgütleriyle kurduğu görece, bugünkü iktidar içinde, görece olumlu diyaloğa rağmen geçmiş dönem Sağlık Bakanı da hepimizin gözünün içine baka baka defalarca, ‘Vatandaşın cebinden tek kuruş çıkmadan hastaneler yapıldı’ demiş, sonra meslenin kendini görünce, ‘Ben o sistemi durdurdum’ demiş. Ama bugün Sayıştay raporlarına yansıyan gerçeklik. Yani hem hastalara bir yıl sonrasına tomografi verildiğinin tespiti ve bunun sağlık hizmetlerini aksattığı hem de bunun devlete çok pahalıya geldiği gerçeklerini ne kendisi gizleyebilmiştir, ne bugün yerine gelen Sayın Bakan’ın bu konuda bir irade gösterme imkanı vardır. Doğruları biliyorlardır, görüyorlardır. Bu konudaki tespitleri aslında siz ve bizden farklı değildir. Ama sorunların en iyisini de en kötüsünü de atayanın aynı kalem, imzanın aynı imza, mürekkebin aynı mürekkep, mantığın ise piyasacı ve bir alanı, ticari bir alanı bir yerlere rezerve etmek, hatta uzun vade rezerve etmeye yönelik olan ticari anlayışın kendisidir. Kalem değişmeden, mürekkep değişmeden, imzayı atan değişmeden bu mantığın değişmeyeceği de açıkça ortadadır.
“İktidarın sorun çözen değil bu sorunları derinleştiren politikalarını maalesef takip ediyoruz”
Yurttaşlarımızın yaşadıkları yerlere en yakın noktada düzenli sağlık kontrolü ve erken tanı testleri yaptırabilmelerini temin etmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Ücretsiz periyodik aşılamaların gerçekleşme oranını derhal artmak zorunda olduğunu, bununla ilgili bir acil durum planı ilan edilmesi gerektiğinin farkındayız. Ancak iktidarın sorun çözen değil bu sorunları derinleştiren politikalarını maalesef takip ediyoruz. 2023 yılında kızamık ve verem gibi pek çok aşının zamanında tedariği yapılmadığı için aşılama hizmetlerinde büyük aksaklıklar yaşandı. Temmuz 2024’te Sağlık Bakanlığı’nın aşı deposundan, beşli karma, kızamık, kızamıkçık, kaba kulak, Hepatit A, Hepatit B, su çiçeği ve anti serumlarla ilgili dağıtımın yapılmadığını endişe ile takip ettik. Öte yandan 2024 tedavi edici sağlık programı için ayrılan bütçenin yüzde 11’inden fazlası biraz önce bahsettiğim şehir hastanelerinin kira bedellerini karşılamak üzere ödendi. Bu rakam 55,5 milyar liradır. Milletin cebinden kuruş çıkmayacak denilen hastanelerin kullanım bedeli için bütçeden bu yıl dahil 2026 yılı sonuna kadar üç yılda toplam 186 milyar lira ödenecektir. Hiçbir konuda işini ciddiye almayan ve artık bugünkü süreci bakalım, bugünler de geçecek, bu krizi atlaksak her sorunun çözüleceğine inanacaklar diyen iktidarın boş vermişliği, sağlığı doğrudan tehdit etmektedir. Biraz önce bahsettiğim randevu çilesinde 1,5 yıl sonrasına verilen bir göz ameliyatının hastanın ölümünden altı ay sonra evine telefon açılarak ameliyata davet edildiği, o trajik, o ailesi kadar hepimizi kahreden sembol olay ortadadır. Bugün hastanelerde endoskopi için bir yıl sonrasına gün verilmesi normalleşmiş, günü veren utanmaktadır, alan şaşırmaktadır ama bu sistemi kuranlar bu meseleye müdahale edememektedirler. Çünkü yarattıkları sorun tamamen yapısal bir meseledir. O hastaneyi güya bedava yapacağız diye verdikleri taahhütler, o taahhütleri alanların bugünkü hesapları üzerinden masaya döküldüğünde daha fazla cihaz koymak, daha fazla eleman çalıştırmak ki cihazla elemanın aynı şartname ve taahhütnamede olması kadar hem onur kırıcı, kabul edilemez bir mesele bu ülkede yaşatılmaktadır. Kurtarmadığı için randevular bir yıl sonrasına verilmektedir. Eğer bu meseleye ‘temelden vazgeçtik kardeşim, iptal ettik kardeşim, borcu TL’ye çevirdik, borç bizimdir kardeşim ama hastaneler bu milletindir’ demeden bu sorun çözülmeyecektir. Bu iktidar bu sorunu çözemeyecektir.
“Seçimlere gitmeye iktidarı devralmaya hazırlanıyoruz”
Önümüzdeki Türkiye Cumhuriyeti’nin iktidarında gerçek anlamda halkın iktidarı kurulduğunda bu sorunlar kökünden çözülecektir. Hastaneler milletin, hizmet etme görevi devletin. Onuru ile yaşama hakkı da bu milletindir. Tüm bunların ışığında şunu ifade etmek isterim ki biz bu salona kendileri için daha onurlu mesleki gelecekler, daha iyi sosyal haklar, daha iyi ekonomik koşullar vaat ediyor muyuz? Vaat etmezsek çok yanlış yaparız ama ne bu toplantının konusu odur, ne bu salonun temel ve öncelikli beklentisi budur. Bu olmalıdır, zaten süreç içinde olacaktır. Biz bu salona, bu enkazı birlikte kaldırmayı, yerine doğrusunu birlikte inşa etmeyi, her bir meslek örgütünün, her bir sağlık emekçisinin bu sisteme nasıl içlerindeki meslek sevgisiyle, bu ülkeye duydukları bağlılıkla katkı sağlamak istediklerini gördüğümüzü, onların kurumsal birikimleri ve kişisel heyecanlarından yararlanarak, sıkıntıların en önceliklisi olan bu problemi nasıl birlikte çözeceğimizi konuşmak istiyoruz. Geleceğe yönelik olarak biraz önce Sayın Şahbaz’ın ifade ettiği, program kurultayının başlangıcını yaptık. Sekiz ay sonra bir belge çıkacak. Biz geçtiğimiz günlerde tüzüğümüzü demokratikleştirerek, partiyi nasıl yöneteceğimizde tam bir mutabakat sağladık. Sekiz ay sonra ülkeyi nasıl yöneteceğimizde tam bir mutabakat sağlayıp, ondan sonra da seçimlere gitmeye ve iktidarı devralmaya hazırlanıyoruz. O mutabakatın sağlık kısmında bu salonun tam mutabakatı, benim en önemsediğim noktadır. Oraya biz A’dan Z’ye meseleye nasıl baktığımızı en doğru perspektifle tarif etmeli, bu salonun mutabakatını almalı ve temel taahhüdümüzü de o günden koymalıyız. İktidar olduğumuzda Türkiye’nin sağlık politikalarını bu salonun ortak aklı yönetecek. Ben bu ortak akla inanıyorum.”