34,5952
36,2705
2.927,39
İmam hatipte okurken “bari sayısal bölüme geçeyim” dediydim biliyon mu? Meğersem imam hatiplerde sayısal bölüm yokmuştu. Ben de “bari fen ya da Anadolu lisesine geçiş yapayım” dedim. Dediler ki “geçemen, yasak.” Ben de “bari ben bu Milli Eğitim’i mahkemeye vereyim de bu adaletsizlik ortadan kalksın” dedim. Mahkemeye veremezmişim. Verir mişim de sonuç çıkmazmış. Babam dedi ki “oğlum eğer okumayacaksan gel de bari çiftin çubuğun başına geç.” Ben dedim “olmaz, okuyacam ben. Bari eşit ağırlık okuyayım da milli eğitimi mahkemeye verecek kadar hukuk okuyayım.”
Tekrar döndüm imam hatipe. O sıra bir haber gördüm. Diyor ki “milli sporcu olursansa istediğin gibi istediğin okula gidebiliyon.” Ben de dedim ki “orada insan azdır, bari Wushu sporuna başlayayım da milli sporcu olayım.”
Gittim, iki hafta talim yaptım. “Turnuva var, gidecen mi?” dediler. “Milli sporcu olunuyorsa gideyim bari” dedim. Turnuvada benim branşımda 17 kişi var. Kura çektiler. İlk turu bay geçtim. Çeyrek turda “dövüşecen mi?” diye sordular, ben de “dövüşeyim bari” dedim. Bir de sordum, öğrendim. O turnuvada ilk üçe girersen milli oluyormuşsun.
Çeyrek finalde bebeye Allah ne verdiyse daldım. Hançulu punçulu derken yıktım attım.
Geldik yarı finale. O bebeye de daldım ama bebe teknik biliyor. İki vurmasıyla zıbarttı beni. Dedim “ne olacak şimdi?” Dediler ki “üçüncülük maçına gireceksin.” Ben de dedim ki “bari üçüncü olayım.”
Üçüncülük maçındaki bebeyi gözüm kestiydi aslında. Benden uzun ama benden cılız. “Bari yakın yakın vuruşam da devirem şunu” dedim ama hakem ne oldu nasıl oldu anlamadım, diskalifiye dedi. Anlayacağın benim milli sporculuk işi sizlere ömür oldu.
Mecbur “bari eşit ağırlık okumaya geri döneyim de hukukçu olayım ben” dedim.
İyi çalıştım o sene. Belediyenin kütüphanesinde yattım kalktım. Babam da “anladım ben seni, oku bari sen” dedi de ses etmedi. Sınava girdim, yazdım çizdim.
On yedi tane hukuk fakültesi yazdım tercih listesine. Bizde bir hoca vardı. Rehberlikçi. O dedi ki “bu liste böyle olmaz. Bari on sekizinciye psikoloji yaz da garanti olsun.” Ben de “yazayım bari” deyip yazdım.
Sonuçlar açıklandı. Psikoloji kazanmışım. Canım sıkıldı tabii ama “ben bu okulu okumam da gidem de bi bakam bari” dedim, geldim İstanbul’a. Baktım ki İstanbul çok güzel. Ama öyle böyle değil, çok güzel. Dedim ki “bari bu sene İstanbul’u gezeyim tozayım da senenin sonunda sınıfta kalıp babamın yanına, çifte çubuğa döneyim.” Yaptırdım kaydı.
Eminönü senin Kemerburgaz benim, Florya senin Üsküdar benim diyerekten bir sene İstanbul’u arşınladım. Okul bitince de vardım gittim ki tasdikname alayım. Öğrenci işlerindeki sert abla dedi ki “ilk sınıfta kalmak yok. Sen ikiden devam edecen, kalan dersleri alttan verecen. İstersen ilişiğini keserim ama sen bilirsin yani.”
Ben de dedim ki “madem bırakmadılar beni, vardır bunda da bir hikmet, ben bu psikolojiyi okuyayım bari.”
İşte geldik dördüncü sınıfa. Hocalarım diyor ki “ilk sene saçmaladın ama iyi toparladın. Parlak bir öğrencisin. Akademide kalmak istersen haberimiz olsun.” Ben de diyorum ki “bari okulda kalayım da akademik kariyer yapayım.”
Şöyle bitirdi anlattıklarını: “İşte benim hikayem böyle abi.”
Bu tuhaf çocuğun bu tuhaf hikayesini dinledikten sonra hepimizin aklındaki soruyu arkadaşlarımızdan biri sordu: “Peki delikanlı, en başında sayısal okuyabilseydin idealindeki meslek neydi?”
“Mekatronik okuyacaktım abi ben” dedi. Bir başka arkadaşımız tekrar sordu: “Güzel bölüm. Var mıydı lisede ilgin mekatroniğe?”
“Yok abi” dedi, “ben köylük yerde ne bilirim mekatroniği falan. İsmi hoşuma gittiydi. Ben de mekatronik okuyayım bari dediydim.”
“Türkiye” dedim kendi kendime bu gerçeküstü ama dibine kadar gerçek hikâyeyi dinlemeyi bitirdiğimde. “Türkiye, mekatronik okumak isteyen, avukat olma şansını kaçırınca psikolog olan güzel yüzlü çocukların ülkesi. Ölene kadar, hatta öldükten sonra bile sevelim bu ülkeyi bari.”