h Dolar 35,2119 % 0.14
h Euro 36,7438 % 0.14
h Altın (Gr) 2.958,45 %-0,64
a İmsak Vakti 02:00
İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
  • DOLAR 35,2119h

    35,2051

  • EURO 36,7438h

    36,7238

  • Gram Altın -0,64h

    2.958,45

a

Batıların kavgası(1)

Zihnimizdeki Batı kavramı umûmiyetle tek parça hâlinde yer alır. Meseleleri daha ziyâde Hilâl-Haç gerilimine oturturuz. Aslında bu ayırımın payımıza düşürdüğü Doğu’nun tek parça olmadığını da biliriz. Meselâ bir İran ile aramızdaki farklılıkların, rekâbet ve çatışmalar eksenindeki târihsel-tecrübî hâdiseler üzerinden pekalâ farkındayızdır. Ama Batı-Doğu karşılaşmalarında bunları ihmâl ederiz. Hâlbuki bunu akılda tutup, Batı’nın da tek parça bir Batı olmadığını hesâba katmak gerekir. Hoş, siyâsal

Batıların kavgası(1)
0

BEĞENDİM

Zihnimizdeki Batı kavramı umûmiyetle

tek parça

hâlinde yer alır. Meseleleri daha ziyâde

Hilâl-Haç gerilimine

oturturuz. Aslında bu ayırımın payımıza düşürdüğü Doğu’nun tek parça olmadığını da biliriz. Meselâ bir İran ile aramızdaki farklılıkların, rekâbet ve çatışmalar eksenindeki târihsel-tecrübî hâdiseler üzerinden pekalâ farkındayızdır. Ama Batı-Doğu karşılaşmalarında bunları ihmâl ederiz. Hâlbuki bunu akılda tutup, Batı’nın da tek parça bir Batı olmadığını hesâba katmak gerekir. Hoş, siyâsal târih bilgilerimizle meselâ Avrupa içinde yaşanmış savaşların bilgisine de sâhibizdir. Bu da kolayca bir ihmâlin konusu olur; yeter ki

Batı-Doğu rastlaşmaları

gündeme gelsin. Çok parçalı bakış ve düşünüşü bırakır, tek parçalı baskın düşünüş ve değerlendirmelere geri döneriz. Fransa ile İngiltere veyâ Almanya ile İngiltere kendi içlerinde çatışabilir; ama mesele Doğu meselesi hâline gelirse onları türdeş bir Batı olarak görürüz. Meseleler

jeopolitik

eksenin dışına çıktığında, meselâ

jeokültürel

olarak değerlendirildiğinde bu bakış daha da keskinleşir.
Batı’nın çoğulluğu meselesine çarpıcı bir tespitlerle dikkat çekenlerden birisi de Mâhir Kaynak idi. Merhum Kaynak,

Kıt’a Avrupası ile Angloamerikan eksen arasında iflâh olmaz bir karşıtlık olduğuna

çok sık işâret ederdi. Mâhir Kaynak’ın değerlendirmeleri o zamanlarda bir miktar yadırganırdı. Ama günümüze doğru yaşanan hâdiseler bana, onun bu bakışının çok isâbetli olduğunu düşündürüyor.
Modern dünyânın sıklet merkezinin

Avrupa ve Kuzey Amerikalar arasındaki bir hat olduğunu söylemek mâlûmu ilâm eden

bir basitlemedir. Bu iki kıt’ayı birleştiren hidrolik zeminin bizzat Atlantik olduğunu ve bu hegemonik merkezin isminin

Atlantik hegemonyası

olduğunu iddia etmek de öyle. Bunlar son derecede yaygın kabûl gören ve son derecede isâbetli bir değerlendirmelerdir. Nitekim, bilimlerden fenlere, sanatlardan felsefelere; modernleşmenin temel birikimlerinin çeşitli cephelerinin izi, yüzünü bu okyanusa dönen, İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa ve İngiltere olarak bilinen coğrafyalarda sürülebilir. İtalya, bilhassa Haçlı savaşlarının doğurduğu talep artışının ve bu yolda çeşitlenen ticârî ilişkilerin sağladığı avantajlarla zenginleşmiş olsa da, dünyânın yağmalanmasından pay alamamış, asla bir İspanya veyâ Portekiz olamamıştır. Çünkü neticede İtalya kadim sıklet merkezi olan Akdeniz’den besleniyordu. İberik dünyâ ise dünyâ yağmasından nasiplenen ilk fâtih devletlerdi. Lâkin, Güney Amerikalar’dan devşirdikleri zenginlikleri eski dünyânın aklıyla tasarruf ettiler ve her ne kadar Güney Amerikalarda derin kültürel izler bıraktılarsa da sürecin devâmını getiremediler. Doğu Akdeniz’in başlattığı dinamik Orta ve Kuzey Avrupa’larda da tesirli oldu. Meselâ Baltık ticâretinin canlanması, Hansa Ligası vb. dinamikler bu coğrafyaları da yeşertti. Modern Avrasya gücü olarak Rusya’nın temâyüz edişini de buna dayandırabiliriz. Ama onlar da, zırâî, ticârî ve nihâyet sınâî kapitalist süreçleri başarmış olsalar da dünyâ yağmasından pay alamadılar. Meselâ Almanya sermâye birikimini sağladıysa da, Atlantik merkezinin periferisinde kaldığı için bir küresel iddiaya dönüştüremedi. Modern Alman târihi, bilhassa kültürel olarak, bu sıkışmışlığın ve gecikmenin derin psikozlarını taşımıştır. Ama bu psikozlar aynı zamanda Alman mûcizesinin de itici dinamikleriydi. Almanya’nın siyâsal birliğine 19.Asrın sonlarında ulaşabilmiş olması tam da bu gecikmeyi simgeler. (Ne tesâdüftür; aşağıda, güneyde İtalya da aynı gecikmeyi yaşamıştır). Bunlara mukâbil Fransa, ama daha baskın olarak İngiltere atı alıp Üsküdar’ı -bunu Atlantik olarak da okuyabilirsiniz- geçmiştir. Elbette arada Hollanda’nın da çok dikkat çekici bir performansı olmuştur.

Ama neticede Ada Avrupası; Kıt’a Avrupa’sında yer almakla berâber

yüzü Atlantik’e bakan, lâkin

bir tarafını Akdeniz’in, diğer tarafını ise Atlantik’in çektiği Fransa ve kapasitesi İngiltere’ye göre daha zayıf olan Hollanda gibi başat rakiplerini bertaraf etmeyi başarmıştır.

Hâsılı Atlantik hegemonyasının çekirdek gücünün Ada Avrupası ile Kuzey Amerikalar olduğunu, bunun

Anglosphere

veyâ

Angloamerikan

veyâ olarak bilinen çekirdek olduğunu biliyoruz.
Bu süreçte yalpalayan Fransa mücâdeleyi bırakmamış, her fırsatta Ada Avrupa’sının dünyâ hâkimiyetini sona erdirmek için devreye girmiştir. Napoleon bu rövanşist sürecin yıldız ismidir. Nihâyet gecikmişliğini, çok sıkı çalışan, yıldırıcı bir disiplinle örgütlenen ve ölümcül duygularla savaşan kültürü ile telâfî eden Almanya,

Anglosphere ile sorunlu olan lige

kendisini kaydetmiştir. Bu ikisi kadar olmasa da Rusya ve diğer gecikmiş Japonya da aynı ligin takımlarıdır.

Anglosphere lig ile sorunlu olan takımların müşterek niteliği ihtirastı.

Bana öyle geliyor ki İngiltere onları kendi silâhlarıyla vurmakta çok mâhir bir performans sergiledi. Usta diplomasi ve istibarâtıyla onların ihtiraslarını birbirlerine yöneltti. Almanya ve Fransa’yı kan dâvâsına soktu. Fransa ile Rusya’yı, Rusya ile Japonya’yı savaştırdı. Napolyon orduları Rus ordusu ve daha beteri Rusya’nın kışıyla boğuşurken, eminim İngilizler şöminelerinin karşısında

Five o’clock tea

’lerinin keyfini çıkarıyorlardı.

I. Umûmî Harpte İngiltere, yükselen ve en kuvvetli rakibi olan Almanya ile ilk defâ karşı karşıya geldi. İngiltere bunu tek başına karşılayamayacağını biliyordu. Yine diplomasi ve istihbârat güçlerini devreye soktu. Karşısındaki ligi dağıttı. Fransa ve Rusya’yı bol vaadlerle yanına çekti. Savaşı kazanmaya yakın Bolşevik Devrimi yaşandı. Devrimi, Almanya askerî sebeplerle, İngiltere ise paylaşımda Rusya’yı oyun dışına atmak için el altından desteklediler. Fransa’yı ise masa başında çırak çıkartıp eli boş bıraktı.

II. Umûmî Harp sırasında aynı sahneler yaşandı. Almanya’nın geri dönüşü bu defa çok daha tehlikeydi. Fransa düşmüştü. İngiltere – Rusya ittifâkı ise Almanya’yı durdurmaya yetecek görünmüyordu. Bu defâ devreye ABD girdi

. Anglosphere yavaş yavaş Angloamerikan bir dönüşüm geçirmeye başladı.

1945’de Almanya yenildi. Rusya’ya Doğu Avrupa verildi.

Demir Perde

aslında Rusya’nın ödülü değil, kapısına kilit vurulmasıydı. Bu sûretle,

Kıt’a Avrupa’sı, Ada Avrupası tarafından Batı ve Doğu olarak parçalanmanmış oluyordu.

Devâm edeceğiz…

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP