34,4679
36,1894
2.960,19
Üç ana oturumdan oluşan toplantıda, gönül coğrafyamızın birbirini tamamlayan unsurları olan Anadolu ve Balkanların kardeşliği güçlü bir şekilde vurgulandı. Dün olduğu gibi bugün de, gönül köprülerimizin gücünün ve etkinliğinin artarak devam ettiği ve yarın da devam edeceği noktasında fikir birliği oluştu. Elbette ki, bu tür toplantılardan hemen somut sonuçlar beklememek gerekir. Bu kadar âlimin bir araya gelip iki gün boyunca sorunları masaya yatırmaları, çeşitli istişareler yapmaları, hatta aynı masada yemek yiyip birbirleriyle tanışmaları bile başlı başına önemli bir kazanımdır. İslam Alimleri Vakfı’nın, böyle bir toplantıyı organize etmesi, vakfın potansiyel gücünü göstermesi bakımından umut verici olmuştur. Ümmetin birliğinin, ulemânın birliğinden geçeceği gerçeğinden hareketle, İslam Alimleri Vakfı’nın bu husustaki gayretlerine destek vermek, bu konuda duyarlı olan herkesin üzerine düşen bir sorumluluktur.
Toplantının sonuç bildirgesinde yer alan maddelerin bir kısmını sizlerle paylaşmak isterim:
1. Dünyamız, bir insanlık krizi yaşamaktadır. Küresel güçler, yüzyıllar içinde acı tecrübeler sonucunda kazanılan temel insani değerleri ayaklar altına almış, sömürge düzeninin devamı için Müslüman ülkelerin dağınıklığını fırsat bilerek, evrensel ahlâk ilkelerini, uluslararası hukuk kurallarını ve kurumlarını pervasızca etkisizleştirmiştir. Bütün bunlardan; dinî, siyasî, sosyal ve ekonomik anlamda en ciddi zararı İslam dünyası görmüştür ve görmeye de devam etmektedir. Bu gelişmeler karşısında, İslam’ın iki ana kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm’in ve Hz. Peygamber’in (sav) uyarıları dikkate alınarak “peygamber varisi” olma sorumluluğunu taşıyan âlimlerin toplumu bilinçlendirmeleri, ulusal ve uluslararası karar vericilerin tutum ve davranışlarını adalet ve hakkaniyet doğrultusunda etkilemeyi amaçlayan somut çalışmalara ağırlık vermeleri bir zorunluluktur.
2. Günümüzde küresel hegemonyanın kurucusu olan Batı dünyasının tarihi tecrübesi ve toplumsal dinamikleri, birlikte yaşama ve birlikte kazanmayı sağlayacak bir zihniyete sahip değildir. Kendini merkeze alarak tasavvur ettiği dünyada, karşıtını üretmekte ve kendisini mutlak anlamda onun kaybetmesi üzerine konumlandırmaktadır. İslam dünyası ve tüm insanlık, bugün bunun acısını çekmektedir. Dinî kurum ve kuruluşların temsilcileri, İslam âlimleri ve kanaat önderleri, İslam ahlâkının temelini oluşturan “Allah’ın yarattığına şefkat göstermek” ve “yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek” ilkelerinin bir gereği olarak, bütün imkânlarıyla İslam medeniyetinin alternatif olduğunu dünyaya anlatacak çalışmalar yapmalıdır.
3. Tüm dünyanın gözü önünde, emperyalist güçlerin desteğiyle Siyonist İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırıma ve bölgede oluşturduğu tehdit ve tehlikeye İslam dünyasının yeterince tepki vermemesi ve bu zulmü durdurmaya yönelik gerekli adımları atmaması kabul edilemez.
4. Küresel güçlerin, sürekli olarak insan haklarını bahane ederek İslam dünyasına baskı uyguladığı ve uluslararası müdahalelere gerekçe yaptığı ortada iken, ikiyüzlü bir tavır ile çocukların, kadınların ve yaşlıların, kısaca insanlığın katline sessiz kalması kabul edilemez. Uluslararası toplumun bu konuda bütün imkânlarıyla derhal inisiyatif alması zorunludur.
5. İslam dünyasının sivil toplum örgütleri ile resmi kurum ve kuruluşları, Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları ülkelerde, Müslümanların uluslararası hukuktan doğan haklarının korunması ve yapılan ihlallerin engellenmesi konusunda gerekli duyarlılığı göstermelidir.
6. Egemen güçlerin, İslâm dünyası üzerinde emellerini gerçekleştirmek maksadıyla, etnik yapılar ve dini gruplar üzerinden uyguladıkları emperyalist ve oryantalist projelere karşı Müslümanlar uyanık olmalıdır. Bu bağlamda, İslâm âlimleri ve kanaat önderleri, müslüman devletlerin “İslâm kardeşliği” ve “ümmet bilinci” çerçevesinde politikalar geliştirmesine öncülük etmeli, uzun vadede siyasî, ekonomik ve sosyal açıdan birlik ve beraberliği sağlayacak çalışmalara ağırlık vermelidir.
7. İthal değerler ve sömürge dili ile yapılan eğitim ve öğretim, kendi toplumuna yabancılaşmış insan üretmektedir. İslâm âlimleri ve kanaat önderleri, Müslüman ülkelerde sağlıklı bir din eğitimi için İslami değerlerin ve din dilinin korunmasını temin edecek çalışmalara ağırlık vermelidir. Bu bağlamda; ailede, okulda ve toplumda bilinçlendirici çalışmalara odaklanmalıdır.
8. İslam âlimleri ve kanaat önderleri, Müslümanların temsil gücünü artıracak, yaşadıkları ülkelerdeki din karşıtlığına ve İslamofobik tutumlara cevap verecek, tüm insanlığa İslam’ı uygun bir dille anlatacak faaliyetlere ağırlık vermelidir.
9. İslam âlimleri ve kanaat önderleri, planlı ve programlı bir şekilde belirli aralıklarla bir araya gelerek sorunlarını müzâkere etmeli ve uygulanabilir çözümler üretecek sivil hamlelere ağırlık vermelidir.