34,5753
36,0420
3.008,35
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, geçtiğimiz gün ”40 Yıl 40 Eser” etkinliğiyle anıldı. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Opera Salonu’nda düzenlenen etkinliğe Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, etkinlikte yaptığı konuşmanın ardından üstad Necip Fazıl’ın oğlu Mehmed Kısakürek’i “dava adamı” diye takdim ederek sahnede ağırladı.
Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfının (NFKKAV) Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmed Kısakürek de kendisini “dava adamı” diye takdim eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Necip Fazıl’ın kendi el yazısı ile kaleme aldığı Sakarya Türküsü şiirinin orjinal nüshasını hediye etti.
Mehmed Kısakürek bugün ise sosyal medya hesabından dikkat çeken bir paylaşımda bulundu.
Kısakürek, paylaşımında babası üstad Necip Fazıl Kısakürek’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için söylediği, “Beni bu genç takdim etsin” sözünü hatırlattı.
Kendisini de Erdoğan’ın takdim ettiğini anımsatan oğul Kısakürek, “Takdire bakın ki, yıllar sonra, oğlunu da, kalabalığa “dâva adamı” olarak takdim etmek, şimdi en yüksek devlet makamındaki aynı gence nasipmiş… Allah ondan razı olsun!” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1975 yılında Milli Türk Talebe Birliği’nin düzenlediği üstad Necip Fazıl Kısakürek’i takdim etti.
Sene 1975, Üstad’a Milli Türk Talebe Birliği bir jübile yapacak. İşte biz o zaman cılız, Mirza kadar olmasa bile, işte biraz daha ondan şöyle böyle boyu bosu yerinde bir genç. Takdimi yapacak, şiirlerinden şöyle bir demet sunacak gençler aranıyor. İki arkadaş seçildik ve diğer arkadaşım çok uzun bir methiye sunmuştu, 4 A4 sayfası, ben de kısa bir ifadeyle ‘bizi 4 kıta, 7 iklim hakim kılan ruhun mimarı’ diye Üstadı takdim etmiştim. Zaten daha fazla dinlemedi, ondan sonra ‘beni bu genç takdim etsin’ dedi. Şiirlere geldik, şiirlerde de Zindandan Mehmet’e Mektubu fakire emretti, onu da biz okuduk. Muhteşem bir geceydi, unutulmaz bir geceydi. O zaman gecelerimizin heyecanı, coşkusu çok çok farklıydı. Milli Türk Talebi Birliği’nin konferans salonu veyahut da şu anda Lütfi Kırdar diye bildiğimiz yer o zaman İstanbul’un tek kapalı spor salonuydu oralar bizim toplantı merkezlerimizdi, gerçekten tıklım tıklım oraları doldururcasına gecelerimizi yapardık ve geleceğe yönelik bütün heyecanımızı, aşkımızı oralarda tazelerdik.”