h Dolar 35,2199 % 0.01
h Euro 36,7972 % 0.01
h Altın (Gr) 2.974,17 %0,21
a İmsak Vakti 02:00
İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
  • DOLAR 35,2199h

    35,1818

  • EURO 36,7972h

    36,7502

  • Gram Altın 0,21h

    2.974,17

a
  • ONHaber.Net
  • Ekonomi
  • Azerbaycan’a MTO dokunuşu: İki kardeşin hasretinden vuslat, vuslatından da bir hasret doğdu (l)

Azerbaycan’a MTO dokunuşu: İki kardeşin hasretinden vuslat, vuslatından da bir hasret doğdu (l)

Geçtiğimiz ay, MTO ekibinden bir grup kardeşimle Azerbaycan'a tadı damağımızda kalan nefis bir ziyaret gerçekleştirdik. Belki de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini köklü medeniyet dinamiklerimiz üzerinden yeniden belirleyip inşa edecek bir ziyaret oldu bu seyahatimiz. Azerbaycan'ın tarihini, kültürünü ve güzel insanlarını yakından tanıdığımız oldukça verimli ve ruh dolu bir seyahat oldu. Bu seyahati, MTO’muzun Azerbaycan Temsilcisi Vuqar Azizov’un kaleminden sizlerle paylaşıyorum. Leziz bir pazar yazısı

Azerbaycan’a MTO dokunuşu: İki kardeşin hasretinden vuslat, vuslatından da bir hasret doğdu (l)
0

BEĞENDİM

Geçtiğimiz ay, MTO ekibinden bir grup kardeşimle Azerbaycan’a tadı damağımızda kalan nefis bir ziyaret gerçekleştirdik. Belki de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini köklü medeniyet dinamiklerimiz üzerinden yeniden belirleyip inşa edecek bir ziyaret oldu bu seyahatimiz. Azerbaycan’ın tarihini, kültürünü ve güzel insanlarını yakından tanıdığımız oldukça verimli ve ruh dolu bir seyahat oldu. Bu seyahati, MTO’muzun Azerbaycan Temsilcisi Vuqar Azizov’un kaleminden sizlerle paylaşıyorum. Leziz bir pazar yazısı kaleme aldı Vuqar kardeşim. Yazının ikinci bölümünü yarın yayımlayacağım. Zevkli, keyifli ve zihin açıcı okumalar…

BAKÜ’DE BİRLEŞEN KALPLER VE YOLLAR…

Anadolu’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Bakü’ye Bakü’den Şeki’ye bir nefes geliyor. Bir milletin iki kardeşi kucaklaşmak için hasret çekiyor. Hasretin kökeni İstanbul’dan kaynıyor. İki kardeşin İstanbul’da vuslatı hasrete dönüştü. Şimdi İstanbul’daki vuslat aşkı, Şeki’de hasreti bekliyor. Her vuslat hasreti, her hasret de vuslatı doğuruyor. İstanbul’da fırtınalı havaya rağmen Şeki’de dingin bir hava var. Gelen fırtınaya rağmen kendi istifini bozmadan vuslatın özleminde “öz»ünü bekliyor.

Nihayet kadîm şehir Bakü’de iki kardeş kavuşuyor. Kucaklaşma tebessümle müşahede olunurken, öz’lerde kavuşmanın göz yaşı var. Gözlerde tebessüm, sözlerde muhabbet var.

Bakü’nün kadim yeri olan İçerişehir’e girerken kalpler aslında kendi özüne nüfuz ediyor. Muhabbet İçerişehr’in sokaklarında yapılırken bizim özümüzde kelimeler kucaklaşıyor. Bazen gülümseme bazen suskunlukla gözlemlenen muhabbet, kalpleri adım adım aynı ruh içinde içeriye doğru dokuyor. Birbirine hasret kalpler, birbirinden özlemin şarkısını okuyor.

Nuri bey kalemiyle Medeniyetin Tasavvurunu kelama döküyor, Muharrem ağabey bu kelamları adım adım sanat ruhuyla görüntüyle bütünlüyor. Görüntünün merkezinde kalp atıyor. Her nefer Yusuf kalpli Yusuf Kaplan hocanın kalbinin ritmiyle şehrin ruhuna akıyor. Aslında bu sadece insanların karşılaşması değil. Bu medeniyetin dağılmış parçalarının yapboz gibi Anadolu ruhunun merkezinde birleşerek Medeniyetin Tasavvurunu ortaya çıkardığı fotoğrafı. Muharrem ağabeyin fotoğrafları gelişi güzel heveskar fotoğraflar değil, bu tasavvurun ruhunu nakşeden sanatın resmi.

Nuri bey ve Muharrem ağabey ayni besteyi yapıyor. Biri bestenin sözlerini yazarken, diğeri müziğini inşa ediyor. Bu beste “Yusuf makamı”nda toplanıyor. Bu beste Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun bestesi. Bu bestenin içinde Azerbaycan’ın medeniyet ruhuna hasret kalpler de kendine not buluyor, not oluyor. Bu besteye İlgar, Eldar, Tofik, Yavuz, Ülvü, Seid, Raul, Tural, Seyithan gibi güzel kardeşler ses veriyorlar. Bestenin makamı, perdelerle süslenerek adımları düm tek tek ritmiyle kadim türk müziğimizi hayata aktarıyor.

Yusuf hocamızın bestesi içinde bir Yusuf ağabey (Karakuş) daha vardır. Az ve öz sözleriyle bu bestenin geçit notasını yapıyor. Hoca ve talebeleri şehrin içinde nehir gibi sessiz akıyor. Ancak kalp kulağıyla dinleyenler bu akıştaki sedayı duyuyorlar.

Hocamızın değerli eşi Gökçen hoca Yusuf kalpli dert sahibi özde bir çiçek gibi o derin derde deva, devaya dava havası aşılıyor, hocamızın kalbine serinlik ve zarafet veriyor. Bunu her adımlarında görmek mümkün. Büşra Uçur, Zeynep Rana Kartancı gibi gül demetlerinin yanına bir de Azerbaycan’dan Samira kardeşimiz de renk katıyor. Bütün bu zenginlikle her birimiz samimiyetin manevi atmosferini soluyoruz.

Bu atmosfer öylesine büyüdü ki, geceyle Bakü’den Şeki’ye yol alırken hocamızın açtığı canlı yayınla 6 bin gülü daha bize yoldaş eyledi. Belki karanlık gecede bir araba gidiyordu ama bu araba çevresinde 6 bin pervane dönüyordu. Bu sadece bir yolculuk değildi, bu Medeniyetin Tasavvurunu inşa eden Yolculuğun halka halka büyümesiydi. Görünen ve yaşanan her olay bir işaret bir semboldür. Aslı ise hakikatin tecellisiydi.

ŞEKİ: BURSA’NIN İKİZ KARDEŞİ

Bitmez yolculuğumuzun yolu, tarihin sonsuz dehlizlerine açılan bir medeniyet şehri olan Şeki’de durakladı.

Şeki, kadim tarihi birikimi ile İslâm’a ve Türk dünyasına açılan kapının anahtarlarından biri. Dağların eteklerinde medeniyet ocağı. Bu şehir Bursa’nın bir benzeri. Nasıl ki, Bursa yakınlarında Göynük, Bilecik gibi yerler varsa, aynen Şeki’de de Göynük ve Bilecik ilçeleri vardır. Sadece benzerlik bununla bitmiyor. Dağların eteklerinde kurulması da aynı ruh ve manayı veriyor bize.

Bu şehir, bizi Bahtiyar Vahapzade’nin şu dizeleriyle karşılıyor:

Dağlar qoynunda mənim Şəkim,

Əfsanələr diyarısan.

Gözəlliyin dillər əzbəri,

Təbiətin sənət əsəri…

Bu şehir tarihin medeniyet incilerinden bir inci taşıyor. Eskiden beri Türk yurdu olan Şeki bir çok badireden geçerek bugünlere geldi. Mimarisiyle kendi özünü korumayı başardı. Han sarayı Şeki’nin nadide eserlerindendir ve konuşan dilidir. Onun aşağısında Kervansaray, diğer tarafta Alban kilisesi de bunlardan bir tanesi. Ancak burada meselemiz detaylara inmek değil, bu seyahetin ruhunu duymaktır.

Bakü’den Şeki’ye vardığımızda bu halkaya aşka aşık pervaneler de katıldı. Kamran hoca, Abdurrahman, Ferid gibi kardeşlerimiz de bu yolda yoldaş oldular. Kayınpederim Mehman bey ve kayınvalidem Nurlane hanım evlerini sonuna kadar bu gelen ruha açtılar. Evde aşk ateşiyle pişen şehrimizin yemekleri sadece bedenimizi beslemedi, aynı zamanda, ruhumuza da yemeklerden manevî tadlar ekledi. Bir sofra arkasında dönen muhabbet halkası yemeklerin tadı ve tuzu oldu.

Anadolu’dan hep rüzgar gelirdi Kafkaslara… Ancak aramızda bir sed vardı. Karabağ… Vatan toprakları işgal altındaydı. Bu sadece işgal değildi, Anadolu ve Kafkas Ruhu arasında da bir sed…

Yusuf Kaplan hoca, hep söylerdi; Azerbaycan burası. Nasılsa Allah’ın emri gibi bir şey oraya gitmemiz, gideriz bir gün.

O ‘bir gün’ meğerse bugünmüş. Topraklarımız özgür olduktan sonra iki kardeş arasında medeniyet halkasının birbirine bağlanmasıydı Yusuf Kaplan hocanın ziyareti. Medeniyet Tasavvuru Okulu’nun buraya uzanan nefesi oldu bu ziyaret. Burada da yankılandı, ses oldu…

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP