34,5248
35,9243
2.991,56
Son 10 yılda yaşadığı krizlerle kan kaybeden Avrupa, Soğuk Savaş sonrası en karamsar ve korku dolu döneminden geçiyor. İngiliz The Guardian gazetesinde yayınlanan analize göre kıta, küresel düzende ABD ile yakınlığı sonucu sahip olduğu gücü yitirdi. Kıta ülkelerinin birliktelik duygusunu yitirdiği vurgulanan analizde, yeni göç dalgaları, Trump’ın seçilme ihtimali, Rusya’dan gelebilecek tehditler, İsrail krizinden üstüne yapışacak bir leke gibi çok sayıda küresel sorunun Avrupa’yı tedirgin ettiği vurgulandı.
Çalışmada, milliyetçilik, muhafazakar, politikalar ve çıkar çatışmalarının revaçta olduğuna vurgu yapıldı. “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” çıkışıyla ses getiren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Sorbonne Üniversitesi’nde “Uyum sağlanmadığı takdirde AB ayakta kalamayacak bir ölümlü” sözlerinin kıtanın psikolojisini özetlediğine değinildi. Bu durumun Avrupa’da korku ikliminin hakim olmasına yol açtığı ifade edilen raporda, kaygılı tutum yüzünden AB’nin birbiri ardına yanlış karar aldığına da değinildi.
Avrupa’nın krizler karşısında kendini korumak adına içine kapandığı belirtilen analizde, özellikle İsrail-Filistin çatışmasında AB’nin nüfuzunu kullanmayı tercih etmediğine işaret edildi. AB’nin uzun süredir İsrail’in önemli bir ticaret ortağı olduğu, Almanya’nın ABD’den sonra İsrail’in en büyük askeri tedarikçisi olduğu, buna karşı Avrupa’nın 3 maymunu oynayarak sadece krizin derinleşmesine katkı sağladığına değinildi. Sicili kirli olan Avrupa’nın, İsrail’in antisemitizm suçlamalarından duyduğu korku nedeniyle böyle bir tavır takındığı kaydedildi.
Çalışmada Avrupa’nın Ukrayna işgali karşısında ikiye bölündüğü ifade edildi. Başta ABD olmak üzere dünya ülkelerinin Ukrayna’nın elde ettiği başarılardan motive olarak desteğini arttırdığı, Avrupa içinse durumun tam tersi olduğu, Ukrayna cephede kaybetmeye başladığında AB’nin destek verdiği kaydedildi. Kimsenin birliktelik inancıyla elini taşın altına koyma eğiliminde olmadığı, kıta ülkelerinin Rusya’nın kazanmasının kendi güvenliklerini riske atacağı düşüncesiyle motive olduğu vurgulandı. Bu kapsamda Rusya’nın dondurulmuş varlıklarının Ukrayna’ya tahsis edilmesi, eldeki eski mühimmatların Ukrayna’ya verilmesi, para yardımı gibi planların hayata geçirildiği belirtilen çalışmada, Fransa’nın “asker yollayalım” teklifinin bile Rusya korkusuyla sert bir muhalefetle karşılaştığına işaret edildi.
Avrupa’nın korkularının dış politikadaki ilkelerine mal olduğu vurgulanan çalışmada, göçün kıtayı karamsarlığa ittiği kaydedildi. Kıta genelinde nüfusun yaşlanma eğiliminde olduğu, iş gücünün düştüğü, yasal göçün teşvik edilmesi gerektiği, buna karşılık AB’nin kaygı ekseninde aldığı kararlarla göçe ilişkin tavır belirlediği ifade edildi. Avrupa’nın göçü durdurma taahhütleri karşılığında bölgedeki ülkelere ödeme yaptığı, etik değerlerinden vazgeçtiği vurgulandı. Analizde, AB’nin son zamanlarda Tunus, Mısır, Moritanya ve Lübnan’daki rejimlerle yaptığı anlaşmalarla göçü kıtadan uzak tutmaya çalıştığına işaret edildi.
Kovid-19 salgını süresince Avrupa ülkelerinde korkunun tavan yaptığı kaydedilen çalışmada, fakir ülkelerde aşıya erişim kısıtlıyken çok sayıda Avrupa ülkesinin aşı istiflediği, bir süre sonra da tarihi geçen aşıları çöpe attığı hatırlatıldı. Korku dolu psikolojinin kıtayı riyaya sürüklediği vurgulanırken, iklim krizinin baş mimarlarından AB’nin bu durumun en büyük mağduru olan Afrika ülkelerine komik ödemeler yaptığı ifade edildi.