34,4707
36,2535
2.954,30
Şili’de, darbe döneminden kalma anayasanın değiştirilmesi için ikinci kez sandık başına giden halk, bir kez daha tercihini “hayır”dan yana kullandı.
Şili Seçim Servisi verilerine göre, ülkede yeni anayasanın yürürlüğe girmesini isteyenlerin oranı yüzde 44,24, istemeyenlerin oranı ise yüzde 55,76 olarak belirlendi.
Böylece, diktatör Augusto Pinochet döneminde hazırlanan ve birçok kez revize edilen mevcut anayasa yürürlükte kaldı.
Şili Devlet Başkanı Gabriel Boric, La Moneda Sarayı’nda yaptığı açıklamada, önceliklerinin değiştiğini belirterek, görev süresi boyunca yeni bir anayasal sürece kapalı olacaklarını söyledi.
Aynı hatayı tekrar etmemeleri gerektiğini dile getiren Boric, “Artık karşı seçeneği öne sürenlerin elde ettiği sonucu kabul etmenin zamanı geldi ancak sandığa gidenlerin önemli bir kısmının da olumlu oy verdiğini unutmamak gerekiyor. Ülkemiz mevcut anayasa ile yoluna devam edecek zira iki referandumun sonucu da Şili’deki bu güzel zenginliği birleştiremedi.” ifadelerini kullandı.
Boric, siyasetin Şili halkına borçlu kaldığını belirterek, “Borç çalışarak ödenir ve bizler, Şili halkının talep ettiği çözümlere ulaşmak için mücadelemize devam edeceğiz. Bugün vatandaşların talep ettiği şey, daha fazla diyalog ve fikir birliğidir. Şililerin günlük yaşamlarındaki meşru talepleri ve devam eden acil sorunlar karşısında kayıtsız kalmayacağız.” değerlendirmesinde bulundu.
GEÇEN YIL DA “HAYIR” ÇIKMIŞTI
Şili’de, yazılan yeni anayasanın yürürlüğe konulup konulmayacağına ilişkin 5 Eylül 2022’de düzenlenen referanduma katılanların yüzde 61,9’u “hayır” oyu vermişti.
Şili’de Ekim 2019’da başlayan ve 5 aydan fazla süren yağma, şiddet olaylarına neden olan ve “sosyal patlama” adı verilen hükümet karşıtı gösterilerde, anayasanın yeniden yazılması protestocuların başlıca isteklerindendi.
Diktatör Pinochet döneminde yazılan Şili anayasası, halkın bir kısmınca “diktatörlük rejiminin mirası” ve “eşitsizliğin temel kaynağı” olarak değerlendiriliyor.
Anayasanın, Pinochet eliyle yapılan özelleştirmeler ve özelleştirme teşvikleri nedeniyle yeterli sağlık, eğitim ve emeklilik imkanı sağlamayan ekonomik sistemi koruduğu düşünülüyor.