h Dolar 34,1026 % 0.24
h Euro 38,1457 % 0.24
h Altın (Gr) 2.874,39 %1,62
a Öğle Vakti 13:03
İstanbul 21°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
  • DOLAR 34,1026h

    34,0921

  • EURO 38,1457h

    38,0411

  • Gram Altın 1,62h

    2.874,39

a

Alevi Örgütlenmesi Neden Sorunlu?

Alevi Örgütlenmesi Neden Sorunlu?
0

BEĞENDİM

Toplumsal oluşumlar kendini tanımlarken, ya dini kimliği üzerinden ya da milliyet kimliği üzerinden ifade eder. Dinin en önemli yönlerinden birisi, içinde barındırdığı dinamizm ile toplumsal değişmeyi tetiklemesidir. Bu anlamda din; doğuşundan bugüne toplumsal hayatı düzenleyen ve değişmenin önemli etkenlerinden birisi olmuştur.

Din, tarihin akışında toplumsal devinim sürecinde değişimi sağlayan veya direnç gösteren, bazen de istikrarı sağlayan önemli bir faktördür. Toplumsal yaşamındaki rolü gereği bütünleşmeyi koruyan bir yapıya da sahiptir. Din, inanç sahiplerine bir dünya görüşü, bir yaşam biçimi sunmasıyla da gündelik yaşamın şekillenmesinde önemli rol oynar.

Her toplumun mutlaka bir dini vardır. Ülkemizdeki dini topluluklar oldukça çeşitlilik göstermektedir. Öyle ki aynı Tanrı’ya, aynı kutsal kitaba ve aynı Nebi’ye inanan kesimler arasında bile bu çeşitliliği görebilmekteyiz. Bu nedenle din, toplumsal ilişkilerdeki istikrarın bozulmasına da neden olabilmektedir.

Ülkemizde hala gerek devlet tarafından, gerekse dini topluluklar arasında hatta Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da bir dini topluluk olarak kabul edilmeyen ve ötekileştirilen Aleviler, toplumsal istikrarsızlığa tarihin hiçbir döneminde neden olmamışlardır.

Hz. Ali ve onun öğretisini günümüze taşıyan, Ehli Beyt inancını Anadolu’da yaşatan ve yaygınlaştıran kişiler Anadolu Alevi Ocakları mensubu Seyyid-i Saadet Evladı Dedeler’dir.

Alevilerin inanç mekanı, ibadet yeri Cemevi’dir. Buna örnek olarak Malatya Arapgir Onar Köyü’nde bulunan Türkiye’nin en eski Cemevi olarak bilinen ve Şeyh Hasan Onar tarafından yaptırılan yaklaşık 800 yıldır dimdik ayakta olan inanç merkezini gösterebiliriz. Mimarisi ile de örnek olan Şeyh Hasan Onar Cemevi halen yöre halkının ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor.

Bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizelim. Alevi örgütleri, Alevi inanç geleneğinden uzaklaşmış ve yabancılaşmıştır. Bu anlamda asimilasyona hizmet etmektedirler.

Bugün var olan “Cemevleri”nde Anadolu Alevi Ocak temsilcisi olan Pir, Mürşid ve Rehber’e bir hükmü bulunmamaktadır. Musahipli İkrar Cemleri yapılmamaktadır. Nedeni ise Ocak Piri’nin, Mürşidi’nin, Rehberi’nin olmamasıdır. Bu Alevi inancı açısından hayati bir sorundur. Musahiplik erkanları toplumsal birliğin ve kardeşliğin direğidir. Musahipliğin yokluğu bugünkü karmakarışıklığın nedenidir. Bu direk kırıldığında Alevilerin belkemiği kırılmış demektir.

Söylemde, eylemde ve hatta inanç uygulamalarında bile ortak duruşları sorunlu olan Alevi kadrolarının “Alevi Kurumları” olarak bilinen bu Cemevleri’ni yönetmeleri toplumun inancından uzaklaşmasına da neden olmaktadır.

İbadetin esası olan erkannameler bir kenara bırakılarak, her “Cemevi Dedesi” yönetim kadrolarının direktifleri doğrultusunda yeni bir ibadet dili ve şekli uygulamaya başladı. Bu “Dedeler” şekilci erkanlar yürüterek toplumun inançsal gereksinmelerine cevap verememektedirler.

Oysa Alevi ibadetinin dili Türkçe’dir; şekli ve nasıl yapılacağı ise her Alevi Ocağı’nın kendi erkannamesinde mevcuttur. Yüzyıllardır ibadetler bu erkennamelerle gerçekleştirilirdi.

“Alevi Kurumları” arasında Aleviliğin tanımı konusu da sorunludur ve fikir birliği yoktur. Kimi Aleviliği ideolojik bakış açısıyla tanımlarken, kimileri geleneksel inancın ışığında tanımlamaktadır.

Aleviliği İslam dairesi içinde gören, Hz. Ali ve 12 İmamlara bağlı, İmam Cafer Sadık öğretisini esas alan kurumlar da var; “Bizim İslam’la hiçbir alakamız yoktur” diyenlerde…

Cem, içinde birçok ritüeli barındıran bir ibadettir. Ancak Ocak mensubu Dedeler bu ibadeti kendi talipleri ile gerçekleştirebilirler. Her Alevi’nin inanç önderi olarak bir Mürşid’i, bir Pir’i ve bir de Rehber’i vardır. Ve bunlar arasında da yüzyıllardır devam eden bir ikrar bağı bulunmaktadır.

Alevilerin en büyük sorunlarının köyden kente göç ile birlikte ortaya çıktığı gerçeği göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir. Her Alevi ailenin ikrar bağı ile bir inanç önderi ile çok sıkı bağları var iken göç ile birlikte bu ilişki kendiliğinden çözülme sürecine girdi.

Kent ortamında birbirlerini hiç tanımayan canların herhangi bir Cemevi’nde Cem olmaları geleneksel usul ve erkan yönünden doğru bir uygulama değildir. Cem ibadeti öncesi Dede, Cem’e katılacak taliplerinden Rızalık alır. Bunun yerine getirilmediği Cem’ler de bir anlamda kadüktür. Dolayısıyla Anadolu Alevi Ocak Dedeleri ile gerçek taliplerinin ikrarlaşması acil bir görev olarak toplumun önünde durmaktadır.

Cemevlerini kontrolü altında tutan dernek ve vakıflar, bu mekanları siyasete mevzi yapmak için araç haline getirdikleri için toplumda büyük huzursuzluk yaratmaktadır. Alevi dernek ve vakıf yöneticilerinin inancı siyasete alet etme konusunda kendi kurumlarını araç olarak kullandığının birçok örneği vardır. Bundan dolayı da canlar, ibadet için Cemevlerini tercih etmemeye başladı.

Cemevi yöneticileri, “Neden Cemevleri boş?” sorusunu kendilerine sormaları gerekmektedir.

Alevilerin geleneksel örgütlenme modeli Anadolu Alevi Ocak Sistemi’dir.

Alevilerin bir araya gelerek yeni bir örgütleme içine girmeleri ve kendi anlayışlarına uygun kurumları oluşturmaları kentleşme ile birlikte ortaya çıkan zaruri bir durumdur. Yeni örgütsel yapılanma ulular-veliler adına kurulan dernek ve vakıflardır. Bu bir gereksinim sonucu ihtiyaca cevap veren bir örgütlenme idi. Toplumsal uyanışa bu örgütlenmenin önemli katkısı da oldu. Lakin zaman içinde asli görevlerinde uzaklaşarak aralarında düşünsel farklılıklar oluştu. Bu farklılaşma topluma da yansıdı ve toplum nezdinde güvenilirliklerini yitirmeye başladılar.

Alevi hareketinin kadroları 2000’li yıllarda yüzbinleri meydanlara toplarken; bugün binleri bile eylemlere getiremediklerinin nedenini masaya yatırmalıdır.

Alevi Demokratik Kitle Örgütleri, toplumun taleplerini, söylem ve eylem düzleminde ortak stratejik hedeflerini belirleyerek aralarındaki gereksiz tartışmalarla yüzleşmeleri gerekmektedir.

Modern hayatla birlikte Alevi sivil toplum örgüt kadrolarının geleneksel Alevilik öğretisi ile aralarında önemli farklılaşma meydana gelmiştir. Dernek ve vakıflar tarafından Cemevleri’nde görevlendirilen “Kurum Dedeleri” ile ibadet için gelen Aleviler arasında bir ikrar bağı olmadığı bir gerçektir. Onlar, yıllardır geçici olarak görevlendirilmiş Cemevi Dedeleri’dir. Bu Dedeler’in yaptırdıkları ibadetler geleneğe uygun değildir. Anadolu Alevi inancında Dedelik soya dayalı ve nesiller boyu kesintisiz devam eden ve kendi içinde bir hiyerarşisi olan bir yapılanmadır.

Günümüzde Alevilerin bir kısmı, kendi içindeki sorunların çözülmesi için adaleti, adliye koridorlarında aramaya başladı. Bu durum gelenekten kopmalarından dolayıdır. Bugün Cemevleri’nde yapılan Cem’lerde canlar “Dar-ı Didar” olmadığı için alınan kararların bir geçerliliği de yoktur.

Geçmişte Dedeler talibi sorgulardı. Şimdi ise bu Alevi sivil toplum örgüt yöneticileri ve talipler Dedeleri sorgular oldu.

Demokratik Alevi hareketi önce kendi birikmiş sorunlarına odaklanıp bunları gidermenin yol ve yöntemlerini bulmak durumundadır. Geçmişte olduğu gibi çekim merkezi olmaya yönelik sistemli bir çalışmaya öncelik verilmelidir. Toplumun içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve inançsal sorunları masaya yatırıp, gerçeklerle yüzleşmeleri ve biriken sorunlara bilimin ışığında çözüm bulmaları gerekmektedir.

Aşk-ı muhabbetle…

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP