35,0149
36,7837
2.980,94
Sednaya Hapishanesi’nde gördüğünüz gibi rejim birçok katliam yaptı. İnsanları öldürdü ve demir preslere kilitledi, sonra asitle yaktı, sonra da fırınlarda yaktı. Ve sadece Sednaya Hapishanesi değil, pek çok kayıp insan var ve hapishane güvenlik şubeleri Suriye’de yaygındı. Rejim, ülkeyi, halkı baskı altında tutarak yönetiyordu. Tüm güvenlik, askeri ve ekonomik kurumları kullandı. Sanki bu insanlarla kan davası varmış gibi, halkı bastırmak için kullandı. Kuşkusuz bu hapishane Suriye halkının tarihinde kara bir lekedir. Ama aynı zamanda orada bulunan insanların kurtarılması güzel bir andı. Bizim için ilk görev bu suçları belgelemek ve yasal olarak bir daha bunların yaşanmasını engellemektir. Bu cezaevinde yaşananlardan sorumlu olan herkesi özellikle işkencecileri yargılamak için çalışacağız. Ayrıca onları Suriye içinde ve dışında savcılık ve yargı yoluyla takip edeceğiz. Bu olaylara karışan herkesin peşine düşeceğiz ve hesap verinceye kadar mal varlıkları Suriye devletine devredilecek. Ayrıca Sednaya Hapishanesi ile ilgili de bir fikrimiz var. Burayı bir müze ve anıt olarak muhafaza etmek şeklinde. Rejimin suçları ve Suriye halkına yaptıklarının bir kanıtı olarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Hiç kolay değildi. Öncelikle çok büyük bir ordusu vardı ve çok fazla silahları vardı. Ordu kapsamlı bir şekilde eğitildi. Gündüz ve gece savaş becerileri geliştirildi ve gördüğünüz gibi modern silahlar kullandık. Ama en önemlisi Yüce Allah’ın takdiri, bu onun zaferi. Plan, hızlıca başarı elde etme üzerine kurulmuştu. Bu muharebede ortaya yeni ve kendine özgü bir savaş sanatı çıktı. Bunun inşallah ileride çalışılacağını ve büyük üniversitelerde ders olarak okutulacağını düşünüyorum.
Hayır, hiçbir zaman anlaşma yoktu. Tam tersine, bu savaşa girmememiz konusunda haklı olarak endişelerini ifade ediyorlardı. Zira herkesin aklına Gazze’deki halkımızın başına gelen ağır bombardıman, geçmişte bizim halkımızın yaşamış olduğu katliamlar geliyordu. Ama biz bunu yapmak niyetindeydik ve bu düzenden kurtulmak istiyorduk. Suriye topyekûn bir hapishane gibiydi. Sadece Sednaya veya diğer hapishanedekiler değil halkın tamamı hapisten kurtarılmış ve özgürleşmiş gibi sevindi.
Öncelikle devlet zihniyetini getirmelisiniz, çünkü devrim gurur duyduğumuz tarihimizin bir parçası haline gelse de devrim ve muhalefet zihniyetiyle devlet inşasına giremeyiz. Devletin içimizde mevcut olması gerekiyor ve devletin aklı da şunu söylüyor: Stratejiler, planlar oluşturuyoruz. Tabii kısa, orta ve uzun vadeli stratejik vizyonlar üzerinde çalışıyoruz. Birinci önceliğimiz ülkede hızlı bir istikrar ve temel hizmetlerin sağlanması. Öncelikle güvenlik hizmetleri, örneğin elektrik ve gıda hizmetleri ve yakıt gibi. İnsanları geçici olarak iyi bir yaşam sürmeye iten bir şey ve sonra rejimin bıraktığı tüm sorunlara stratejik bir çözüm inşa etmek için çalışıyoruz. Bölgede, altyapı düzeyinde, ekonomi düzeyinde, sosyal statü düzeyinde, insan kaynakları düzeyinde, devlet iradeleri düzeyinde de aynı şekilde yargının reformu, polis ve güvenlik işlerinin reformu ve aynı zamanda ordunun reformu gibi konularda da çalışıyoruz. Ancak Suriye’de çok fazla sorun var. Burada akıllıca olan bu sorunları bölmek ve her sorunu ayrı ayrı çözmekten geçiyor. Daha gerçekçi sonuçlara ulaşana kadar.
İslam dünyasının her yanında insanı ihya eden, insana hizmet eden gelişmeler, ilerlemeler bizi sevindirir elbet. Bizim başka ülkelere karışmak, başka ülkelerdeki değişimleri yönetmek gibi bir iddiamız yok. Kendi ülkemizde kendi halkımıza yıllardır her türlü zulmü çektiren bir istibdada daha yeni son verdik. Bu başlı başına bizim için çok büyük bir nimet ama aynı zamanda bizim üzerimize büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu diktatörlük bizim halkımıza çok zulmetti, ama aynı zamanda ülkeyi de yaktı, yıktı, insanlarımızı öldürdü, tehcir etti, dağıttı, zindanlara attı. Ülkenin çok zengin kaynaklarını sadece kendisine doğrudan fayda verip vermediği açısından değerlendirdi. Hiçbir zaman halka hizmet etmeyi gözetmedi, sadece halka hükmetmeyi gözetti. Suriye gibi tarihin önemli bir halkını, ülkesini çok geri bıraktı bu durum. Bizim birinci önceliğimiz halkımızın sorunlarını çözmek, onların insan gibi yaşamalarına imkân verecek şartları oluşturmak ve ülkeyi kalkındırmak. Çok sorunlarımız var ve şu anda temel önceliğimiz bu sorunları çözmek. 12 milyona yakın insanımız yer değiştirmiş durumda ve bunların güvenle, kendi evlerine, yurtlarına dönüşlerinin, aynı zamanda onların ülkeye tekrar kazandırılmasının önünü açmaktır. Bunun ötesinde bütün İslam dünyasının sorunlarını çözmek gibi, gücümüzün üstünde ve bizi asıl halkımıza karşı sorumluluğumuzdan alıkoyacak işlere girişmeye niyetimiz yok. Ülkemizin yararına olacak şekilde bütün ülkelerle ilişkilerimizi kurmaya ve geliştirmeye çalışacağız.
Bildiğiniz gibi Suriyeliler birçok ülkeye sığındı ama onları en çok kucaklayan ve saygı duyan ülke Türkiye oldu. Suriye umarım bu iyiliği unutmaz. Stratejik ilişkiler olacak. Yeni Suriye devletinin inşasında Türkiye’nin birçok önceliği var. Karşılıklı ticari ilişkiler de olacak. Ekonomik kalkınma tecrübelerini Suriye’ye aktarması noktasında da Türkiye’ye güveniyoruz. Toplumsal bağları koruyacağız. Aynı anları sevgi ve samimiyetle de paylaşacağız ve bu zafer sadece Suriye halkının değil, Türk halkının da zaferidir. Çünkü mazlum zalime karşı zafer kazandı, bu, Türk halkı gibi samimi insanların zaferidir.
Bu ifade Şam’da İslam’ın çok güçlü olduğunu söylemek için doğruydu. Evet ben Şam’ın camilerinde büyüdüm ve Şam’daki bazı şeyhlerden eğitim aldım. Aklımda aynı fikirle Şam’dan çıktım. Suriye’de adaletin ve merhametin yayıldığı bir aşamaya nasıl gelebiliriz? Elbette, sosyal ve tarihi çevre, içinde yaşayan ve eğitim görenler üzerinde etkilidir. Şam ortamı barışçıl çok sevecen ve duygusal bir ortamdır. İşte rejim Şamlıların bu nezaketinden ve iyi niyetinden yararlandı ve Şam’a hiç yatırım yapmadı. Evet, rejim Şam’a hakkını vermedi ve onu gözetip kollamadı, aksine onu aşağıladı ve küçük düşürdü, itibarını zedeledi, büyük bir Captagon fabrikasına çevirdi, hapishanelerini işkence mezbahalarına çevirdi. Ben, Şam’ın her türlü iyiliği hak ettiğini ve çok büyük bir yol gösterici olarak geri dönmesi gerektiğini, örnek alınacak bir kalkınma başkenti olarak inşa edileceğini söylüyorum.
Biz artık en zor kısmı atlattık. Suriye halkı topraklarına kalpten bağlıdır ve çok fazla evin yıkıldığı doğru. İnsanların ülkelerine, memleketlerine dönmeleri için uygun bir ortam oluşturarak bu duruma çözüm getirmek zorundayız. Birinci sınıf konutlar yapmalıyız. Sonra onlara hizmet sağlamak, sonra ekonomiyi geliştirmek zorundayız. İnsanların yarısının Suriye’ye kitleler halinde geri döneceğini düşünüyorum.
Bu hususu konunun uzmanlarına ve özellikle Suriye hukukunu iyi bilen kişilere bırakın derim. Ülkenin geleneklerini ve tarihini bilenlere. Kişisel görüşlerle bir ülkeyi yönetmek doğru değil. “Bunu empoze etmek istiyorum” diye bir şey söylemek bana düşmez, ben sadece yasayı uygularım.
Öncelikle, dinimizin bize emrettiği ve ahlakımızın emrettiği bir şey. Öldürmek için savaşmıyoruz, adaletsizliği insanlar için ortadan kaldırmak için savaşıyoruz. İslam ahlakına, Müslüman’ın ahlakına sahip olmalıyız. Müslümanlar askerlik görevini yerine getirirken savaş durumunda bile ahlaklı davranmak durumundadırlar. Birçok insan suçsuz. Rejimin yaptığı şey de buydu, on dört yıl boyunca, yani rejim köylerimizi bombalıyordu, ama biz gidip de rejime ait köyleri bombalamıyoruz. Neden? Çünkü onların hiçbir suçu yok. Rejime gelince, kasıtlı olarak altyapıyı bombalıyordu, hastaneleri kasten bombalıyordu, evleri, çocukları, kadınları vb. kasten bombalıyordu ve bunu canlı televizyonda görebiliyordunuz. Bu devrimde, halka karşı nezaket ve şefkatle davrandık çünkü temelde mücadelemizin kaynağı, halkı adaletsizlikten kurtarmaktı. Bu yüzden savaşan gençlere mümkün olduğunca rehberlik etmeye çalıştık. Muzaffer olduk, doğru, ama bu zaferle merhamet ettik. Allah’tan bunu diledik. İntikamsız bir zafer. Devrimci zihniyet öldürebilir, ama ahlakını kaybederse her şeyini kaybeder. İnsanlık ve Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki bu işi başardık. Başkaları da kendilerini güvende hissettiklerinde olumlu bir karşılık aldık. Böylece devrim ile rejim arasında ne kadar fark olduğunu hissettiler. Tam tersi olsaydı, birçok suç işlenecekti. Muzaffer taraf olduğumuz doğrudur ama. Allah’a şükür ahlaka uygun davrandık. Bu siyaset değil, bu bir görev ve sorumluluğumuzdu.
Doğru. Demek istediğim, bu da devrimin asil hedeflerindendi. Soylu insanlar devrimde bile dışarı çıkmadılar. Devrim temelde camilerden çıktı. Eğer ortaya çıkarsa, bir Hak meselesi olduğu için çıkmalıdır. İslam bize adil olmamızı, insanlara tecavüz etmememizi ve kamu malına tecavüz etmememizi emreder. Bu, devrim sırasında, özellikle askeri tarafta, eski bir nesil tarafından gündeme getirildi. Ancak durum böyle değil. Bazı sorunlar yaşandı ve ihlaller oldu ama kontrol altına alındılar çok şükür.