34,3572
36,5115
2.872,71
Kapalı gişe işlerden çekinirim. Değişen tiyatro seyircisi profili nedeniyle erkenden tükenen biletlerin sebebi çoğu kez ‘iyi bir tiyatro oyunu’ olmuyor. Popüler kültüre hizmet eden, bol bütçeli ve iyi pazarlanmış yapımlar yeni nesil seyirciyi kolayca içine çekiyor. Kıdemli seyirciler olarak biz de umut ve merakla bu kurguya dahil oluyoruz. Biletimi haftalar öncesinden, iyi bir rakam ödeyerek aldığım, merakımı giderdiğim ve hayal kırıklıklarımla ayrıldığım ama sanırım sezon sonunda çok sayıda ödülle onurlandırılacak Afife oyununu konuk etmek istiyorum bu hafta köşeme.
Adı Afife olmasaydı belki daha mutlu hissedeceğim bir müzikli oyundu sahneden bana ulaşan. Gerçi yapımcılar da oyun için şunu not etmişler tanıtım yazılarına; ‘‘Afife Tiyatro Oyunu, Afife Jale’nin yaşam öyküsünden ilham alınarak yaratılmış hayali bir kumpanyanın hikayesidir.’’ Yine de Afife’nin adı geçtiğinde, tarihi fırsatların kaçırılmamasını; daha fazla insanın onu, daha anlaşılır bir biçimde tanımasını dilerdim. Oyunda da anlaşılır şekilde vurgulanan, Türk tiyatrosunda ‘fedai’ olarak anılan, yasaklara rağmen tiyatro sahnesine çıkan ilk Türk/Müslüman/Kadın üçlemesiyle, bir ışıktır Afife. Dileyen okuyucularımın Afife’nin yaşamını ve mücadelesini okuması için konuyla ilgili geçmiş tarihli köşe yazımın linkini paylaşıyorum sizlerle; https://halktv.com.tr/kultur-sanat/afife-jale-tiyatro-varsa-ben-varim-758310h
Kimsesiz, bağımlı olarak bu dünyadan ayrıldığında Afife henüz 39 yaşındaydı. Sahneye ilk çıktığında ise 18. Kendinizi o yaşta hayal edin; tek arzunuz hayranı olduğunuz tiyatroda sahnede olmak. Ama şartlar buna elverişsizdir. Sahnede olmak başlı başına zorken, o sahnede kalabilmek için sistemle mücadele etmek Afife’yi hem hırslandırır hem yalnızlaştırır. Bugün sahneden bize ulaşan kadın oyuncuların hepsinin tarihinde Afife’nin sahne tozunun büyüsü vardır.
Sponsor destekli ve Tiyatro Afife-Zorlu PSM ortak yapımı olan Afife oyunu tek perde, iki saat. 2.200 koltuk kapasiteli salonda seyircisiyle buluşan oyunda şanslı seyirciler oyuncuların mimiklerine, makyajlarına daha yakından bakarken büyük çoğunluk epey uzak mesafeden görsel bir şov izliyor. Seyirciyi koltuklarına yerleşirken büyük, dekorsuz bir sahne, dev bir ekran ve canlı müzik performansları için enstrümanlar karşılıyor. Oyun öncesi uyarılar tüm nezaket ve ısrarıyla yapılıyor. Telefonlarınızın uyarı tonlarını kapatmanız yetmez, fotoğraf ya da video çekmeniz ve oyun boyunca eş dostla mesajlaşmanız, sosyal medyanıza bakmanız da bu terbiyesizliği yapmayan diğer seyircileri rahatsız edecektir diyorlar. Yani uyarıyı ben yapsam cümleyi böyle kurardım ama onlar kibarca iki dilde uyarılarını yapıp yetmezse sizi lazerle ifşa ederiz diyorlar. Bu uyarılar işe yarıyor; oyun boyunca en azından ben ve çevremdekiler gönlümüzce oyunu seyredebiliyoruz.
Sahnede oyuncular son derece başarılı performanslarla birden fazla karakteri canlandırıyorlar. Oyunun yıldız ismi Demet Evgar. Televizyonda olduğu kadar sahnede de izleyenler için onun başarısının tesadüf olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bir kadın oyuncu için Afife olmak, onun ismini sahneden seyirciye ulaştırmak büyük bir hayalin gerçek olması gibidir. Ancak sahneye 18 yaşında çıkan ve kısa bir ömre sahip Afife için Evgar doğru bir oyuncu seçimi midir? Kapalı gişe garantisi olan bir isme yönelmekle, metnin gerektirdiği yaşta, genç ve başarılı bir oyuncuya fırsat vermek arasında bir tercih yapılmış ve prodüksiyon riske edilmemiş. Evgar’ı izlemek keyifliydi ancak onun Afife olduğuna oyun boyunca ikna olamadım. Tıpkı kendi dedikleri gibi o da tiyatro kumpanyası gibi hayali bir kahramandı. Demet Evgar dışında oyuncu kadrosunun başarılı diğer isimleri; Tilbe Saran, Necip Memili, Bora Akkaş, İdil Sivritepe, Bedir Bedir, Orkuncan İzan, Ekremcan Arslandağ, Öyküsu Okur, Basma Seiba, Bilge Çınar’dı.
Afife’nin hayatından esinle yazılan metnin sahibi Selin Cankı Ceylan. Oyunun yönetmeni Serdar Biliş. Biliş, büyük projelere imza atan, bütçeyi acımadan harcayan, şanslı ve çalışkan bir yönetmen. Yıllar içinde yaptığı işlerden izlenimim ele aldığı metinleri merkez temasından uzaklaştıran, biraz hafifleten bir tarzının olması. Yönetmenler çoğu kez oyunlarını sahnelendikten sonra ekibine teslim eder. Biliş’i oyundan önce mekânda görmek henüz bebeğini bize tam emanet edemediğini düşündürdü bana. Bazı yerlerde müzikal olarak da duyurulan Afife, müzikli bir oyun. Tuluğ Tırpan’ın müzikleri ve Ilgın Kopuz’un sözleri oyuna hayat veriyor. Kostüm tasarımları ile dönemin Osmanlı, gayrimüslim ayrışmalarını, gündelik yaşam ve şov dünyası görselliğini sahnede başarıyla aktaran isim Gamze Kuş. Danslarla sahneyi zenginleştiren ekibin başında hareket tasarımıyla Candan Baş yer alıyor. Okurlarımın ismine tanıdık olduğu Cem Yılmazer ışık ve multimedya tasarımının mimarı. Onun imza işlerinden biri ile daha mekân, zaman değişimleri, atmosfer yaratımı başarıyla sunulmuş. Zorlu PSM, bu tür şovlar için güçlü teknik olanaklara sahip. Teknik imkanların tam anlamıyla kullanıldığı sahneden oyunu kesintiye uğratmadan tramvay geçiyor, perdeler inip kalkıyor, kulisler kuruluyor, bisikletle gezilip, Maxim Gazinosu’na gidilebiliyor. Oyunun en göz kamaştıran sahnesi Maxim ve gazino şovu iken en dramatik an ise kumpanyanın birlikte çektirdiği fotoğraftan Afife’nin ayrılışı. Evgar oyun sonundaki tiradında “Bu dünyada kadın olmanın gereği, var olmak istiyorsan yanman gerek. Yanarken peşinden gelenlerin yolunu aydınlatman, kendini feda etmen gerek.’’ diyor.
Dünyada çok daha önce kullanılmaya başlanan, sahnede canlı kamera kullanımıyla Türk seyircisi yeni yeni tanışıyor. Zamanı parçalayan, çoğaltan bu anlarda Evgar’ın yüzü dev ekrandan seyirciye yansıtılıyor. Seyircinin Evgarı’ı yakından görebildiği için sevindiği o anlarda yönetmenin üretmek istediği anlam bambaşkaydı. Afife’nin içsel patlamalarının sinema diliyle sahneden koparılarak yansıtılması etkileyiciydi. Fazladan kullanımlar ve bisiklet sahnesinde görüntünün ekrana aktarılamadığı teknik aksaklık dışında sorun yoktu. Afife’nin narkotik bağımlılığı, Selahattin Pınar ile aşkı ve Anadolu turneleri gibi hayatındaki önemli detaylar eksik kaldığı için, Afife’yi ilk kez tanıyan seyirci için birçok şey havada asılı kaldı. Biyografilerdeki en büyük çıkmazlardan biri, anlatılan kişinin tüm yaşamını mı yoksa hayatının bir kesitini mi aktarmaktır. Bu bir tercihtir ve yönetmen ya da yazar bu konuda kafası karışık değilse seyircisini ikna eder. Seyrettiğim Afife bir biyografi değildi, kurmacaydı ama Afife’nin adıyla oluşturulan beklenti bir pazarlama yöntemiydi. İtirazım buraya. Oyuna gidecek seyircilerin beklentilerini doğru yere koymalarını isterim. Oyunda, Osmanlı zamanında tiyatronun gelişmesine, yaygınlaşmasına büyük emekler veren, Türk tiyatrosunun temel harcı olan Ermeni Tiyatrosu’nun emekçilerinin, önemli isimlerinin atlanmaması, tarihte görmezden geldiğimiz gayrimüslim sanatçılara gecikmiş bir hak teslimidir. Bu hakkın kapitalizmin kalelerinden Zorlu’da teslim ediliyor olması düşündürücü tabi.
Osmanlı’nın son zamanlarında Apollon Tiyatrosu’nda sahneye çıkan ilk Türk, Müslüman, Kadın oyuncu Afife’ye yasaklar getiren ve onu sahneden indiren zihniyete karşı türlü kazanımlar Cumhuriyet’in ilk dönemlerine Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte hız kazandı. O günden günümüze kadınlar, dayanışma ve dirençle güçlerini koruyup etki alanlarını genişletmeye devam ediyor. Kadın cinayetlerinin durmadığı, yasakların hız kesmediği Türkiye’den gelen son haber, Mubi Fest İstanbul 2024’ün iptali oldu. İstanbul Kadıköy Kaymakamlığı festivalin başlamasına saatler kala programda yer alan ve açılış filmi olarak gösterimi planlanan QUEER’in gösterimini yasakladı. Festival komitesi yasaklara tepki olarak tüm gösterimleri iptal etti. 1900’lerin ortalarına kadar kadınları sahnede görmeye tahammül edemeyen zihniyet, aradan yüz yıl geçmişken LGBTİ+ bireylerin perdeden yansıyacak sanat filmine yasaklama getirerek bizi şaşırtmamıştır. Nasıl kadınlar çalışma hayatında, sokakta, siyasette, sanatta yerini aldıysa, LGBTİ+ bireyler de zaman geçtikçe hak kazanımlarını sağlayacaktır. Sanatı ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan her yasağın karşısında durmaya devam edeceğiz. İyi hafta sonları.