34,4855
36,2570
2.957,02
Gigi Griswold*
Tam da Amerikan seçimleri hakkında Amerikan halkının bu seçimleri nasıl algıladıklarına dair bir yazı yazacak iken, New York Times’ta da David French‘in “Joy Can Do More Than Beat Trump” (Neşe Trump’ı Yenmenin Ötesinde Şeyler Yapabilir) başlıklı yazısını okuyunca, yazının bir Amerikan vatandaşı olarak hissettiklerimi yansıttığını gördüm.
Evet, David’in sözünü ettiği neşe, Kamala Harris‘in başkan adaylığını Biden‘dan devraldığı ilk günden beri, erkeklerin hoş bakmadığı kahkahaları ve eşitlikten, özgürlükten, uzlaşmadan söz eden seçim kampanya mesajları ile ülkeye bulaştırdığı “neşe!”
Benim gibi, son dokuz yıldır yaşanan toksik enerjiden, bölünmeden yorulmuş, bitkin düşmüş milyonlarca Amerikalıya, Kamala’nın ülkeyi birleştiren olumlu mesajları, gülen yüzü umutlu, inançlı ve kararlı olmamızı hatırlattı. Ülkeyi bir anda coşku sarmaladı, dört bir yandan kampanya için bağışlar yağarken, binlerce gönüllü Kamala Harris’in seçim kampanyalarında çalışmak için sıraya girdi. Tüm bunlar hepimizin gözü önünde oluyordu, coşku, sevinç, umut çabucak bulaşıverdi hepimize. Trump başkanlık yarışında kazanacağından da emin olarak kendini Biden’la yarışa hazırlamışken, karşı taraf önce şok, sonra öfke, inkar, suçlama gibi ruh hallerin girdi. Kamala ile Cumhuriyetçi Parti tarafında bir karmaşa oluştu, Trump hâlâ Kamala ile nasıl yarışacağını çözmüş değil, bilemiyor ve saçmaladıkça saçmalıyor.
Ben bu seçimlerin sonuçlarına Amerikan halkı karar verecek ve kazanacak olan Kamala Harris diyorum. 2015’lerde Trump’ın ülkeye saçtığı, anormalliğin yorgunluğundan o kadar bunaldık ki, artık kararlarımız umut, uzlaşma ve normalleşme özlemiyle şekillenecek.
Karanlığa işaret eden, ötekileştiren, korkutan, eksik ya da yanlış hissettiren, adalet ve değerlerimizi sarsan tüm anormalliklere karşı duruyoruz.
Kamala bize normali anımsatıyor. Amerikan halkının büyük bir çoğunluğu, bizler nefretin değil sevginin, korkunun değil coşkunun, kötümserliğin değil umudun, otokrasi yerine demokrasinin, yargılamanın değil anlamanın, negatifliğin değil pozitifliğin peşindeyiz.
Amerika’nın ruh hâli değişti artık ve öfkeli olmak istemiyoruz!
Bu değişim Harris’i sadece iktidara taşımayacak, aynı zamanda ve kesinlikle inanıyorum ki Trump’ın yarattığı MAGA (Amerika’yı Yeniden Büyük yap) hastalığını, anormalleşmeyi normalleştiren Trumpizmi Amerikan tarihinin derinlerine gömecek!
Belki de bu yazı size fazla iyimser gelebilir, ancak gerçekten umutluyum çünkü bir umut dönemindeyiz. Barış ve birliktelik; öfkenin yerini pozitifliğe bırakması, sevginin nefrete galip gelmesi gibi değerleri öne çıkaracak bir umudun peşindeyiz.
2015-2016 yıllarında başlayan ve köklenen öfke, korku, hakaret ve yalanlarla dolu atmosfer yordu Amerika’yı. Büyük kitleler bu olumsuzluktan bıktı. Son yıllarda Evangelistlerin özel hayatlara müdahale eden politik kazanımları, Trump tekrar iktidara gelirse işler hale getireceği ve ABD’yi geriye götürecek olan “Proje 2025” (*) tehdidi derken, Amerika’nın artık bunlara tahammülü kalmadı. Bu noktada artık geri dönmeyeceğiz!
Aslında, Amerikan halkı ve kültürü dokuz yıl önce başlayan öfkeli söylemlere, bireyin hayatına, özel seçimlerine müdahale edilmesine öteden beri yabancı, oldukça bireysel bir toplum iken; 2010 yıllarda üst üste yaşanan hayal kırıklıkları, eğitimsizlik, ekonomik sıkıntılar ve elitler tarafından dışlanmışlık hissi ile dolu insanlar başta işçi sınıfı olmak üzere, çiftçiler, unutulmuş gaziler, ırkçılar, ulusalcılar, beyaz ırk üstünleri ve Amerika’da yükselen Evangelizmin taraftarları arasında 2015 lerde MAGA hareketi destekçilerini buldu.
Hepsi öfkelilerdi, kimi sisteme, kimi politikacılara, kimi yoksulluğuna, kimi göçmenlere, kimi siyahlara, kimi Latinolara, kimi Müslümanlara, kimi Yahudilere, kimi sıkışmış kalmış olmasına haklı veya haksız öfkeliydi. Öfke onları birleştirdi ve en önemlisi bu yılan dilli öfkenin dillenip budaklanmasını normalleştiren, öfkelerine dair hedefler, taraflar göstererek, Amerika’yı polarize eden Donald Trump adlı bir lider oluştu!
Dünya yüzünde hiçbir standart bakımından ABD’nin lideri olabilecek bir figür değilken, kendini öfkeli ve ezik hisseden gruplar için kendi içlerinden çıkmış gibi konuşan, bağıran, utanmadan sakatlarla bile alay edebilen, kendinden farklı düşünen herkese hakaretler yağdıran öfkeli bir adamdı seçtikleri Trump. Onun MAGA hareketini Amerika’nın birinci meselesi haline getirdiler.
2016-2020 döneminde, Trump iktidarda olduğu sürece hep aynı anormal kötü dili kullandı ve ülkeyi bölmeye devam etti, seçimleri kaybedinceye dek, kaybettiğini de kabul etmeyerek “Ben kazandım onlar çaldı…” yalanıyla da ülkeyi polarize etmeye devam ederek Beyaz Saray’dan zorla çıktı.
Şimdi ise, milyonlarca Amerikalı o günlere geri dönmeyi istemiyor. Trump’ın yarattığı liderlik modeli Amerikalıya ve Amerika’ya hiçbir açıdan iyi gelmedi.
Oysa bugün, biz Amerikalılar öfkeli değil, olumlu hissetmek istiyoruz. Yargılamak yerine anlamak, ne zaman çocuk sahibi olacağımıza veya sahip olmamaya, kimi seveceğimize, ailemizi nasıl belirleyeceğimize dair kişisel seçimlerimizde özgürlük istiyoruz. Çocuklarımızın eğitimini yasaklarla değil, fırsatlarla ve ilerici eğitim içerikleriyle tanımlamak istiyoruz. Başta etkin silah alım kurallarını oluşturmak olmak üzere, can güvenliğimizin sağlanmasını istiyoruz. Otomatik silahlarla, çarşıda pazarda, konserde, sinemada kurşunlara hedef olmak, çocuklarımızın cansız bedenlerini okullarından almak istemiyoruz. Adaletin dokunulmaz olmasını, ırkçılıkla her alanda mücadele edilmesini, milyarderlerin değil halkın sesinin duyulmasını istiyoruz.
Demokrat Parti’nin Kamala liderliğinde coşku ile yaydığı ve çoğu Amerikalının dürüstlüğüne duyulan umut ve inanç; Cumhuriyetçi Partinin Trump liderliğinde sürekli nefret, korku salması, ırkçılık ve sıradan Amerikalı erkek ve kadına karşı aşağılama dolu mesajlarından, daha gerçekçi ve çok daha faydalı bir tutum değil mi?
Son 9-10 yıldır Fox TV ile bazı Amerikan beyinler olumsuzluk ve yalanlarla yıkandı. Trump’ın resmi televizyon kanalı gibi olan Fox sayesinde ulusal bağlamda yalanlar, korkutmalar, hakaretler ve ötekileştirmeler devam etti. Ne yazık ki, FOX Amerika’nın en çok izlenen ulusal TV kanallarının başında geliyor.
Ancak yeni nesiller, milenyumlar ve Z kuşağı haberleri ulusal televizyon kanallarından takip etmiyor! TikTok, Instagram, YouTube, Reddit, X, Snapchat gibi kendilerine iyi gelen kaynakları var. Bu platformlar ulusal kanalların ezberlerini tekrarlamıyor. Çoğul ve çeşitli haber ve sosyal medya kaynakları birlikte karmakarışık bir kokteyl gibi belki ama gerçeklere bir nebze olsun pencere açıyorlar.
Örneğin Fox TV sürekli göçmen korkusu yaratıp nefreti körüklerken, gençler kendi haber kaynaklarında göçmenlerin kendi hikayelerine, göçmenlik sistemin açıklarına eksiklerine ve en önemlisi göçmen denince katil veya tecavüzcü anlamına gelmediğine dair öğretilere kavuşuyorlar. Bir başka örnek de, İsrail’in Gazze’yi işgal ettiğinde yaşanan trajedileri, tüm ulusal kanallar izleyicilerinden saklayıp, yayınlamazken, gençler gerçekleri olan biteni TikTok’tan, Instgram’dan öğrenerek, Gazze yanlısı protestolarla Amerikan üniversitelerinin kampuslarını doldurdular. Ülkenin vatandaşlarından aldığı vergilerle İsrail’e neden her yıl yardım ettiğini sorgulamaya başladılar!
Gazze bilinçlenmesinden çok önce “Siyah hayatlar önemlidir” akımı ile politik arenada ivme kazanan Amerikan gençliği için geçtiğimiz yıllar içinde sayısız politik ezberler bozuldu. Sosyal medyanın her kaynağından fırlayan başka ülkeleri ve bu ülkelerin yaşam şartlarını da izlerken, kendi imkanlarını, haklarını da sorgulamaya başladılar. Kendilerine dair bir farkındalıkları oluşurken, Amerikan Rüyası denen şeyin kendileri adına bugünün koşullarında imkansız olduğunu görmeye ve bunların politik nedenlerini de tartışmaya başladılar. Otuz yıldır yaşadığım ve politikalarını yakından takip ettiğim yeni ülkemde ilk kez gençlerin, Amerika’nın iç ve dış politikalarına dair bu denli yaygın bir farkındalık ve sorgulama sürecinden geçtiğini gözlemledim.
1968 kuşağının torunları olan Z kuşağı, dede ve ninelerinin aktivizm ruhunu, sosyal adalet ve değişim tutkusunu paylaşıyor. Ancak odaklandıkları alanlar, kullandıkları taktikler ve içinde bulundukları politik bağlam açısından önemli farklılıklar var. 68 kuşağı tarih sahnesine Vietnam Savaşı ve Sivil Haklar Hareketi ile çıktı; Z kuşağı ise fırsat eşitliği, huzurlu ve sağlıklı bir gelecek peşinde. Onlar için iklim değişikliği, silahlı şiddet, ırksal adalet, LGBTQ+ hakları, ekonomik eşitsizlik gibi meseleler ön planda. Dijital çağda yetişmeleri, küresel farkındalıkları ve sistemik reform arzuları aktivizmlerini şekillendiriyor.
Biden’ın başkan adaylığından çekilip, bunu Harris’e transfer etmesinin hemen ardından Kamala’yı ilk andan itibaren destekleyen, coşku ile ilk onaylayanlar genç kuşaklar oldu. Kamala’nın adaylığı ile canlanan gençlik, Fox’un yalanlarına inanan, geçmişi geri getirme diasporası ile oy merkezlerine gidecek olan yaşlı kesimlerden, çok daha enerjik, yüzbinlerce gönüllü olarak Kamala liderliğinde yeni ve pozitif bir ABD için çalışmaya başladılar bile.
Duruma biraz da istatistiksel bakarsak; gençlerin bu seçimlerdeki potansiyel etkisini daha net anlayabiliriz. Amerika’nın toplam nüfusu 2023 (varsayım) itibariyle toplam yaklaşık 336 milyon ve bu nüfusun yaşlara göre dağılımı ise:
Bu dağılım da genç nüfusun seçimlerde önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor.
Önümüzdeki ABD seçimlerinin, başkanlık seçiminin yanı sıra, ekonomi, eşitlik, adalet, kürtaj, yasadışı göçmenlik ve göçmenlik, özgürlük – demokrasi, çevre ve iklim gibi Amerikalı seçmen için önemli olan öncelikleri var.
(*) “Proje 2025” nedir? “Proje; 2025”, 922 sayfalık, Amerika’nın federal yönetimde kapsamlı değişiklik hedefleyen, Amerika’nın tutucu, gerici ve otokratik bir sistemle yönetilmesini hedefleyen bir plandır. Donald Trump’ın seçilmesi halinde başkana ait yetkilerin büyük ölçüde genişletileceğini ve 180 günlük geçiş süreci içerisinde 50 bin hükümet çalışanının işten atılıp yerine Trump’a yakın isimlerin getirilmesini gerekli görüyor; zira inanılan tutucu değerleri hayata geçirmek için böyle bir kadro değişikliğinin şart olduğuna inanıyorlar. ABD Başkanlık seçimleri için yarışan Trump’a yakınlığıyla bilinen muhafazakâr isim Paul Dans’ın direktörlüğünü yaptığı projeye Biden’ın getirdiği eleştiriler arasında “anayasanın feshedilmesi”, “demokratik denetleme ve dengenin temelinin sarsılması” ve Trump’ın “siyasi ve kişisel düşmanlarından intikam alma” çabası yer alıyor. Nitekim, Biden’ın eleştirisini yüzde 100 doğrulayan biçimde, Trump’ın geçtigimiz cumartesi, kendi sosyal medyası “Truth Social” da kanıtlamış oldu. Trump mesajında 2. kez başkanlığı aldığında tüm politik rakiplerini, uzun sureli olarak hapse yollayacağını belirtti. Özetle proje 2025 ABD de yönetim, yönetilme açısından tarihinde hiç gerçekleşmediği, kuruluş anayasasına da tümüyle aykırı olacak, gerici ve despotik bir projedir. Bu proje, 100’den fazla muhafazakâr kuruluşun işbirliğiyle hazırlandı ve Heritage Vakfı tarafından düzenlendi ve yayınlandı. Demokratların tepkisini çeken bir diğer açıklama da Heritage Foundation Başkanı Kevin Roberts’tan gelmişti: “İkinci Amerikan Devrimi sürecindeyiz” |
* Fort Collins, Colorado
2 Eylül 2024