34,5732
36,2237
2.970,40
Gudrun Heise
Kızgın, üzgün ya da çaresiz hissettiğimizde dokunmak ya da rıza dahilinde dokunulmak bizi sakinleştirebiliyor. Çünkü dokunmak, solunumu, vücut ısısını, karaciğer fonksiyonlarını etkiliyor. Kortizol, yani stres hormonunu düzenliyor.
Bochum Ruhr Üniversitesi Bilişsel Nörobilim Enstitüsü’nden Julian Packheiser, dokunmanın etkilerini araştırmak için Almanya ve Hollanda’dan bir ekiple birlikte yaklaşık 130 uluslararası çalışmayı analiz etti.
Araştırmayı yürüten bilim insanları, bir başka şaşırtıcı sonuca daha ulaştı: Sadece insanların dokunuşları değil, robotlarınki de çok etkili.
Dokunma açlığı nedir?
Dokunma esnasında derideki sinir yolları, C lifleri, uyarılıyor, aktif hale geliyor. Beyne bir dokunuşun hoş ya da nahoş olarak kategorize edilip edilmeyeceğini iletiyorlar, beyindeki “ödül merkezi” ile doğrudan bağlantıları var. Ve yavaş, hoş okşama, beynimizin iyi hissetmemizi sağlayan mutluluk hormonu dopamini serbest bırakmasını sağlıyor.
Fiziksel ve ten teması eksikliği, sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. Evlere kapandığımız, arkadaşlar ve tanıdıklarımızla çok az temas kurduğumuz koronavirüs döneminde bunu deneyimledik.
Fiziksel temasın çok sınırlı olduğu ya da hiç olmadığı durumlarda “ten açlığı” ya da “dokunma açlığı” olarak nitelendirilen durum ortaya çıkabilir. Dokunmaya ve insan yakınlığına karşı güçlü bir ihtiyaç geliştiririz.
Bu durum özellikle fiziksel temastan yoksun, huzurevinde tek başına yaşayan veya sağlık sorunları nedeniyle hastaneye yatırılan birçok ileri yaştaki insanın çok sık yaşadığı bir durum.
Dokunmanın fiziksel ve psikolojik etkileri
Dokunmanın fiziksel etkileri şöyle sıralanabilir: Kan dolaşımını artırır, bağışıklık sistemini güçlendirir ve ağrıyı hafifletir. Masaj veya fizyoterapi gibi tedavi edici dokunuşlar da yaralanmaların iyileşmesini hızlandırabilir ve kronik şikayetleri hafifletebilir.
Dokunmanın psikolojik etkileri de önemli. Çünkü dokunma zihnin dengelenmesine ve öz saygının güçlendirilmesine önemli ölçüde katkıda bulunur. Sevgi dolu, fiziksel olarak da şefkat gösterilen bir ortamda yaşayan insanlar, daha az anksiyete ve depresyon belirtisi gösterme eğiliminde ve daha yüksek düzeyde genel memnuniyet bildiriyor.
Eğer bize yeterince sıklıkta ve yoğunlukta dokunulmazsa, kortizol seviyelerimiz yükselir ve bununla birlikte kalp krizi ve felç riski de artar.
Ne kadar sık, o kadar etkili
Araştırmacılar ayrıca en olumlu etkiyi elde etmek için dokunmanın ne sıklıkta ve ne kadar süreyle yapılması gerektiğini de analiz etti.
Julian Packheiser, “Birkaç küçük dokunuşun, daha sıkça tekrarlanması, dokunuşun sağlık üzerindeki olumlu etkisini artırıyor gibi görünüyor” diyor.
Peki bir kez uzun bir masaja mı gitmek daha iyi yoksa bunun yerine üç ya da dört kez sarılmak mı? Pakheiser bu soruya “Daha kısa olsa bile belirli aralıklarla sıkça sarılmalar daha faydalı” yanıtını veriyor.
Ama gayet tabii ki dokunuşun kişinin rızasıyla olması ve olumlu duygular uyandırması şart.
İlk fiziksel temas
Fiziksel temas, dokunma, yeni doğan bebekler için son derece önemli. Bunu çoğunlukla anneleri ile deneyimlerler. Dokunma duyusu, biz insanlarda gelişen ilk duyu.
Bebekler, daha gözlerini açmadan, dokunmayı ve vücut sıcaklığını hisseder ve bu da onların huzurlu olmalarını, güvende hissetmelerini sağlar.
Düzenli olarak kucağa alınan ve okşanan bebekler, fiziksel teması az olan çocuklara göre zihinsel ve fiziksel olarak daha iyi gelişir.
Bebeklerin anne ile ten teması, oksitosin hormonunun salınımını artırır. Örneğin doğum sırasında, doğumun başlamasına ve anne ile çocuk arasında yakın bir bağ oluşmasına neden olur.
İnsanlar arası ilişkiler ile doğrudan ilintili olan oksitosin, yetişkinler için de büyük önem taşıyor. Çünkü sakinleştirici ve rahatlatıcı bir etkiye sahip. Dolaysıyla yaşadığımız müddetçe, yakınlık ve dokunma ihtiyacımızı desteklediği için, bu hormona ihtiyacımız olacak.