34,5791
36,2995
2.971,88
İnsan, mevcudiyeti ve mahiyeti itibarıyla farklı bir varlıktır. Bu farklılığın keyfiyeti geçmişten bugüne tartışılmış ve bir kısım özellikler öne çıkarılmıştır. Akıl, idrak, düşünme, imar ve inşa, anlam arayışı, yönetim kabiliyeti, hatta yeme şekli gibi hususlar bu meyanda zikredilmiştir. İlgili hususiyetlere istinaden insanın yüce ve üstün bir varlık olduğu vurgulanmıştır. Kur’ân’da İsrâ Suresi 70. ayette geçen “Biz insana lütuf ve ihsanda bulunduk (kerramnâ)” ifadesinden mülhem İslam kültüründe de insan için “mükerrem varlık” nitelemesinde bulunulmuştur.
İnsanın mükerrem kılınışı ayetler bağlamında ele alındığında iki boyuta dikkat çekildiği görülür. Bakara Suresi 30. ayette insanın yeryüzünde halife olarak var edildiğinden bahsedilir, devamında meleklerin bu konudaki endişeleri dile getirilir, Âdem’e tüm isimlerin öğretildiği beyan edildikten sonra da meleklere Adem’e secde etmeleri emredilir. İşte burada insanın bir anlamda üstünlüğü ortaya konulurken ona verilen düşünme, akletme, temyiz etme ve isimlendirme kabiliyetine vurgu yapılır. İsrâ Suresi 62. ayette şeytanın insana secde etmeyi reddedişi ifade edilirken kullandığı kerramte (işte benden üstün kıldığın) fiilini de aynı bahiste gündeme getirilen insanın bilişsel vasfıyla bağlantılı olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla insanın mükerrem kılınışını onun akıl, anlayış, temyiz, idrak ve bunlarla bağlantılı kabiliyetler olarak yorumlamak isabetli olur.
Meselenin ikinci boyutu ise, insanın bedensel kabiliyet ve yaratılış itibariyle birçok varlıktan üstün kılınmasıdır. Müfessirler bu minvalde insanı hayvandan farklı kılan bir kısım bedensel özellik ve kabiliyetlerden bahseder. İnsanın güzel bir sûret ve kâmette yaratılmış olması, iyi, güzel ve temiz şeylerden yiyip içmesi gibi. İsrâ Suresi 70. âyette ‘kerramnâ’ fiilinden sonra karada ve denizde çeşitli vasıtalarla taşınıyor olması, güzel ve temiz şeylerden rızıklandırılması gibi hususların zikredilmesi, âyetteki ‘kerramnâ’ fiilinin bedensel üstünlük ve bunlarla teşrîfe delalet ettiğini söylemek mümkün olur.
Tüm bu yorumlarla birlikte ‘kerramnâ’ fiilinde bulunan “onurlu ve şerefli” olmak anlamı da öne çıkar. İnsan bedensel ve bilişsel özellikleriyle ve Allah’ın kendisine verdiği hilafet göreviyle temâyüz etmiş, şerefli ve onurlu bir varlıktır. Bu fikriyatın sonucu olarak insan, İslam düşüncesinde mükerrem varlık olarak telakki edilmiş, Allah’ın lütf-u ikramıyla nimetlere mazhar olmuş şerefli bir varlık olarak nitelenmiştir. İnsan akıl ve irade sahibi; yeryüzünde yöneticilik vasfına işaret olarak halîfe kılınmış, yerlerin ve göklerin kaçındığı emaneti yüklenmiş, ilahî nefha üfürülmüş, bir varlıktır. Fakat bu özellikler onun mükemmel bir varlık olduğu anlamına gelmez. Sahip olduğu fıtrat itibariyle “nankörlük, acelecilik, cahillik, cimrilik, kıskançlık zalimlik” gibi sıfatlara da yatkınlık gösterir, bu sıfatlardan kurtuluşu ise nefsini tezkiye ile mümkün olur.
Modern zamanlarda ise insanın Tanrı’dan bağımsız, bireysel aklıyla hakikate ulaşabileceği fikriyatıyla başlayan süreç, insanı mükemmel bir varlık olarak görme ya da kılma ameliyesine dönüşmüş durumda. Ancak bu süreç insanı mükemmel kılma idealinin ötesine geçerek onu Tanrılaştırma arayışına dönüştü. Moderniteyle birlikte yaşanan süreç, dünyayı mutlu, huzurlu, barış içinde yaşanan bir mekana çevirmedi. Mutlu, huzurlu, barış içinde bir hayat; insanları Allah’ın mükerrem bir varlığı olarak gören bir düşüncenin, ahlaki kemali hedef alan bir vizyonun, hayata hakim kılınması, bilimin de bu amaca hizmet edecek şekilde istihdam edilmesiyle mümkün olacaktır.