34,5753
36,0420
3.008,35
Özgün ve etkileyici performanslarıyla klasik müziğin tanınmış toplulukları arasında yer alan Anima Musicæ Chamber Orchestra, klasikten çağdaş döneme uzanan geniş bir repertuvara sahip.
Gwendolyn Masin ise eleştirmenler tarafından “müziğin bilinmeyen bölgelerine cesaretle girebilen, heyecan verici bir sanatçı” olarak tanımlanıyor. Masin, sıra dışı bir müzisyen olmasının yanı sıra, eğitimci ve besteci kimliğiyle de dikkat çekiyor. Yayımladığı “Michaela’s Music House, The Magic of the Violin” keman eğitim metoduyla birçok ödül kazanan sanatçı, bu yöntemle ürettiği müzikal çalışmalarını da aynı kitapta sundu. 2009 yılından beri, kurucusu olduğu İsviçre’de düzenlenen GAIA Müzik Festivali’nde sanat yönetmenliği görevini sürdürüyor. Türkiye’ye ilk kez gelecek olan sanatçıyla konuştuk.
Klasik müzik konusunda Türkiye’den tanıdığınız isimler var mı?
Türkiye’den hayran olduğum çok sayıda köklü sanatçı var, ayrıca kariyerlerini dinlediğim genç sanatçılar da var. Bunlar arasında piyanist ve besteci Fazıl Say ve Hüseyin Sermet, kemancılar Ayla Erduran, Veriko Tchumburidze, Alican Süner, piyanist İdil Biret, çellistler Nil Kocamangil ve Umut Sağlam yer alıyor.
‘BİR KEZ ISIRILIRSAN…’
Sizce klasik müzik “popüler” olabilir mi, olmalı mı?
Klasik müziğin başından beri haksız yere bir imaj sorunu yaşadığını düşünüyorum. Uzun bir süre klasik müziğin kökleri Batı Avrupa’daki kiliselerin ve kraliyet saraylarının himayesine dayanıyordu. Aslında bu her türlü sanat veya eğlencede olduğu gibi bazılarının hoşuna gider, bazılarının gitmez. Müzisyenler olarak, insanları gelip canlı deneyimi dinlemeye, kendilerini buna kaptırmaya zaman ayırmaya teşvik etmeyi işimizin bir parçası olarak görüyorum. Müzikle dönüşüme uğrayanların bildiği gibi: Bir kez ısırılırsan sonsuza dek büyülenirsin. n
Çocukluğunuzda ailenizle birlikte ülke değiştirmek zorunda kaldınız. Bu dönemlerde müzik size yardımcı oldu mu? Yoksa müziğinizi kötü mü etkiledi?
Müzik, ilk anılarımdan beri yoldaşım oldu. Çok küçük bir çocukken Sacre du Printemps ve Firebird’ü dinlediğimi, babamın plak koleksiyonundaki iğnenin dönüşünü izlediğimi hatırlıyorum. Müzik toplumlarla, bireylerle ve kendimle bağlantı kurmama yardımcı oldu. O olmadan var olabileceğimden emin değilim. Her gün çaldığım ve dinlediğim için şükrederek uyanıyorum; her performans bir hediye ve ayrıcalıktır.