35,3221
36,7069
2.958,36
Bugün, Rusya’da seçimler başlıyor: herkes, Putin’in seçileceğine emin. “Muhalefetin” adaylarının kimler olabileceğinin dahi Kremlin tarafından belirlendiği Rusya’nın sistemine, “yönetilen demokrasi” adı veriliyor. Türkiye de, 2024 itibariyle, tıpkı Rusya gibi, savaşa ve “seçimsiz seçimler” doğru ilerliyor olabilir. 31 Mart yerel seçimleri, “köprüden önce” son çıkış belki de…
Bugün Rusya’da seçimler başlıyor: 15 Mart’ta açılan sandıklar, 17’sinde kapanacak. Seçimlerin sonucunda kimin kazanacağı belli: Vladimir Putin, 5. kez “seçilecek” ve Jozsef Stalin’den sonra Kremlin’de en uzun “hüküm süren” ikinci devlet başkanı olacak.
2022’de Ukrayna Savaşı başladıktan sonraki ilk seçimler bunlar. Putin için mesele kazanmak değil; gövde gösterisi yapmak. Rusya’nın seçimlerinin “göstermelik” olmadığını iddia ederek, Ukrayna Savaşı’nın sürdürülmesini sağlamak için de, mümkün olduğunca yüksek oranda katılım oranının tutturulması gerekiyor. 2018 başkanlık seçimlerinde, yüzde 67,5 katılım oranı sağlanmış ve Putin de, yüzde 76,7 oy almıştı.
2018’in katılım ve oy oranlarının aşılması Kremlin tarafından, Putin’in hala “özel askeri operasyon” olarak adlandırdığı Ukrayna Savaşı’na “Rusya halkının desteği” olarak lanse edilebilecek.
Rusya’nın sistemini, “yönetilen demokrasi” (managed democracy) olarak adlandıranlar var. Sandığın göstermelik olduğu bu yönetim biçiminde, Putin’in rakiplerinin tümü “tavşan adaylar” ve kim olacakları bile Kremlin tarafından belirleniyor. Bu sefer de, Putin’in “karşısına çıkanlar”, aşırı milliyetçi Rusya Liberal Demokrat Partisi (LDPR) lideri Leonid Slutsky, Komünist Parti’den 75 yaşındaki Nikolai Kharitonov ve Yeni İnsanlar Partisi’nden 1984 doğumlu Vladislav Davankov. Bu adaylardan herhangi biri, yüzde 10’a ve muhalefetin tümü toplamda yüzde 20’lik desteğe ulaşabilirse kendileri için “büyük başarı” sayılacak.
Seçimler sonrası daha otoriter bir Rusya’ya doğru?
Seçimler yaklaşırken de, savaşa karşı çıkmak başta olmak üzere gerçekten muhalefet etmenin bedeli Rusya kamuoyuna hatırlatıldı. 70 yaşındaki insan hakları aktivisti Oleg Orlov, savaş karşıtı söylemlerinden dolayı 30 ay hapse mahkum edildi. 72 yaşında apolitik, “sıradan vatandaş” Evgeniya Mayboroda ise, sosyal medyadaki iki paylaşımı nedeniyle 5,5 yıl hapse cezasına çarptırıldı. Tabii bu örnekler; Rusya’nın, Ukrayna Savaşı sonrası “yeni normalinde” sıradan kalıyor. Ukrayna Savaşı ilk başladıktan sonraki haftalardaki savaş karşıtı protestolarda, yaklaşık 15 bin kişi tutuklanmıştı. Tutuklananlar arasından genç erkeklerden bazıları da, silah altına alınarak Ukrayna’da cephenin ön saflarına “ölüme” yollandı. 4 Mart 2022’de yasalaşan yeni sansür karşıtı kanunlar da, sosyal medya, basın veya kamuoyuna açık herhangi bir şekilde savaşa ilişkin olumsuz paylaşımları, açıklamaları “dezenformasyon” kapsamında değerlendirip cezalandırmayı mümkün kıldı. Ukrayna Savaşı’na karşı bildirilere imza atanlar da (Türkiye’deki “Barış İmzacıları” örneğinde olduğu gibi) yargı süreçleriyle karşı karşıya kaldılar.
Ne var ki; Ukrayna, başta Putin’in savaşı idiyse de, artık Rusya’nın savaşına dönüştü. Hükümetin teknotratları, başlangıçta savaşa şüpheci ve hatta mesafeli yaklaşsalar da, artık savaşı destekliyorlar veya desteklemek durumundalar…Dahası, Merkez Bankası Elvira Nabiullina örneğinde olduğu gibi, Rusya ekonomisinin tüm yaptırımlara-kısıtlamalara rağmen, ticaret ve tedarik zincirlerini yeniden şekillendirmesi ve dahası içe kapalı bir savaş ekonomisine dönüşmesi yoluyla ayakta kalmasını sağladılar. Böylece, Batı’nın geniş kapsamlı yaptırımlarına karşın Rusya ekonomisinin derin bir buhran yaşamasına engel oldular. Savaşa karşı çıkan “elitler” veya “sıradan vatandaşlar” da, yurtdışına kaçtı veya profillerini düşürdüler.
Rusya’nın hala bağımsız sayılabilecek araştırma kuruluşu, Levada’nın anketleri; savaşa yüzde 75’in üzerinde ve Putin’in başkanlığına da yüzde 80’den fazla geniş tabanlı bir halk desteğine işaret ediyor. Buna karşılık, nüfusun yarısından fazlası da, barış görüşmelerini destekliyor. Şimdiye değin, Moskova ve St Petersburg’un savaşın etkilerinden uzak kalması, Kremlin’in sert biçimde sorgulanmasını engelliyor.
Putin, ekonomiyi ekonomistlere bıraktı: yaptığı tek doğru hareket de bu galiba…Rusya’da enflasyon tekli hanelerde ve %4’e düşmesi bekleniyor.
Gözüken o ki, Rusya’nın seçimleri, “kazasız belasız” Putin lehine atlatıldıktan sonra, ülkede yeni bir otoriter konsolidasyon dönemi başlayacak. Yeni bir “seferberlik”; genç Rusların silah altına alınarak yeniden “Batı ile savaş cephesi” için mobilize edilmesi söz konusu olabilir.
“Son seçimin” olmayacağı onlarca yıl
Elbette, Rusya’nın daha da otoriterleşmesi meselenin Türkiye’yi de çok ilgilendirecek yanları var: Rusya, daha da otoriterleşirken, Türkiye’nin bugünkü yönetiminin, Mart 2024 sonrası seçimsiz yıllarını, nasıl “değerlendirmesi” mümkün acaba?
Rusya’da Putin’in 6’şar yıllık iki dönemle, önce 2030 ve ardından 2036’ya kadar iktidarda kalabileceği tahayyülü hakim. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile neredeyse yaşıt Putin için gelecek böyle siyaseten uzanıp giderken; Türkiye’de de “neden olmasın?” diyecekler olacaktır.
Nisan ile beraber, Türkiye’nin de askeri operasyon ve dolayısıyla savaş/güvenlik eksenli süreçlere girmesi muhtemel: Irak’ta geniş kaplı bir operasyon için zaten hazırlıklar yapılıyor.
Siyaset bilimi alanındaki bazı araştırmalar, “otoriter yöneticilerin”, herhangi bir şekilde, muhalefetle karşılaşmayacaklarına emin olduklarında, güçlerini konsolide etmek için hızlı bir “eliminasyon” dönemine giriştiğine işaret ediyor.
Türkiye de, muhalefetinin “yönetilen demokrasi”ye doğru,hızlı biçimde ayıklandığı bir süreç öncesi, şarkılı danslı “yalancı baharını” yaşıyor olabilir…