34,5996
36,5994
2.938,80
Prof. Dr. Kamil Yılmaz
Koç Üniversitesi ve Bilim Akademisi
TÜİK, biz iktisatçıların çok değer verdiği bir kurum. TÜİK’in binlerce çalışanının, uzmanının emeğiyle yayınladığı istatistikleri akademik çalışmalarda ve ekonomi politikası dokümanlarında kullanıyoruz. Onun için TÜİK bünyesinde yapılan çalışmaların daha iyiye götürülmesi için görüşlerimizi TÜİK uzmanlarına aktarmak suretiyle katkıda bulunmaya çalışırız.
TÜİK verilerini bilimsel çalışmalarımızda kullandığımız için TÜİK verilerinin güvenirliliğinin sorgulanmasını en son biz isteriz. Herkesin sorguladığı verileri kullanarak yapılan analizlerin bilimsel yetkinliği sorgulanacağı için, bu verilere dayanarak yazılan bilimsel makaleleri önde gelen uluslararası hakemli dergilerde yayınlamak zorlaşır, imkansız hale gelir.
Hükümetin yeni ekonomi modeli dediği popülist politikaların Eylül 2021’den itibaren uygulanmasıyla birlikte enflasyonun hızla yükseleceğini o dönemde bir çok iktisatçı vurguladı. Buna rağmen hükümet bu yolda devam etti ve sonuç TL’nin hızlı değer kaybıyla birlikte enflasyonun da son 20 yılda görmediğimiz seviyelere çıkmasıydı
Enflasyon hızla artış eğilimine girmişken TÜİK, herhangi bir açıklama yapmadan Nisan 2022’den sonra madde bazlı fiyat verilerini ve bölgesel enflasyon endekslerini yayınlamayı durdurdu.
Dün Ekonomim.com’da yer alan Maruf Buzcugil imzalı habere göre TÜİK algılanan (hissedilen) enflasyonun ölçülen resmi enflasyon verilerinin üzerinde seyretmesinin normal olduğunu, bu durumun sadece bizde değil Avro bölgesinde de karşılaşılan bir durum olduğunu vurgulamış. TÜİK bununla da yetinmemiş, Avro Bölgesi için 2004-2023 arasına kapsayan bir grafiği de paylaşmış. Türkiye için de 2023 yılı için ölçülen resmi enflasyon %64.8 iken hissedilen/algılanan enflasyonun %129.4 olduğunu hesapladığını duyurmuş.
2023’te hissedilen enflasyonun %129 olduğunu açıklayan TÜİK, bu rakamı nasıl elde ettiğini kısacık da olsa açıklamaya gerek duymamış. Bunun yerine, alternatif enflasyon verileri yayınlayan ENAG’ı doğrudan hedef almış ve özetle ENAG’ın Mayıs seçimlerinden sonra işlevini tamamladığına dair tamamen siyasi içerikli uzun bir yorum yapmaktan çekinmemiş.
Bu haberde geçen algılanan/hissedilen enflasyon hesaplaması konusuna girmeyeceğim. Bugüne kadar sadece Eurostat tarafından Avro Bölgesi ülkelerinde tüketici anketleriyle ölçülen algılanan/hissedilen enflasyon verisi yaygın olarak izlenen bir veri olmadığı için üzerinde durmayacağım. Onun yerine, Türkiye’de resmi enflasyon verilerinin sorgulanmaya başladığı son iki yıldaki gelişmelerle ilgili soruları TÜİK üst yönetimin cevaplaması için kamuoyuyla paylaşıyorum.
Birinci sorum: 2003 yılından başlayarak tüketici sepeti ve 57 alt bileşeni için 26 istatistiki bölge düzeyinde tüketici fiyat endeksleri yayınlayan TÜİK, neden bu endeksleri Nisan 2022’den sonra yayınlamıyor?
İkinci sorum: 2005 yılından başlayarak ülke ve 26 istatistiki bölge düzeyinde yayınladığı 467 madde için fiyat verilerini yayınlayan TÜİK, neden bu verileri Nisan 2022’den sonra yayınlamıyor?
TÜİK’e bu iki soruyu, bölgesel enflasyon verilerini araştırmalarında kullanan bir bilim insanı olarak sorduğumu da vurgulamak istiyorum.
Tanımı itibariyle TÜFE, tüketici sepetindeki bütün ürün ve hizmet fiyatlarının ağırlıklı ortalaması olması sebebiyle, Nisan 2022 öncesinde endeksteki artışa en çok hangi ürün ve hizmetlerin katkı yaptığına bakabiliyorduk. Öte yandan, ülke geneli için yayınlanan TÜFE’nin 26 bölge için ayrı ayrı hesaplanan endekslerin ortalaması olması gerekir. Böylece, geçmişte ürün-hizmet ve bölge bazındaki enflasyon verileriyle ülke geneli için hesaplanan enflasyon verilerini karşılaştırabiliyorduk. Artık bunu yapamıyoruz. Bu verilerin yayınlanmaması ciddi bir soru işareti oluşturuyor. TÜİK Bu konuda tatmin edici bir açıklama yapmıyor. Nitekim, TÜİK’in kendisine örnek aldığı EUROSTAT her iki kategorideki verileri yayınlamaya devam ediyor.
Son olarak şunu sormak istiyorum: TÜİK, neden kendi enflasyon verilerini İTO ve KKTC’nin enflasyon verileriyle karşılaştırmıyor da sadece ENAG’ı eleştirmekle yetiniyor?
2020 yılında yayınlanmaya başlanan ENAG enflasyon verilerinin uzun bir geçmişi olmadığı için TÜİK ve ENAG enflasyon verileri arasında yapılacak geriye dönük bir karşılaştırma yeterince aydınlatıcı olmayacaktır. Oysa elimizde 1995’ten bu yana yayınlanan İTO İstanbul geçinme endeksi ve 2000’den itibaren yayınlanan KKTC tüketici fiyatları endeksi verileri var.
TÜİK bu işe yanaşmadığı için hazırladığım İTO ve KKTC enflasyon verileri karşılaştırmalarını aşağıda Şekil 1-3’te sunuyorum.
Şekil 1’e göre, 2000-2021 arasında % -5 ile 5 arasında dalgalanan TÜİK-İTO 12-aylık enflasyon farkı nasıl olduysa 2021 sonunda itibaren hızla arttı ve Aralık 2022’de %28 ile zirve yaptı. Bu fark 2023’ün ilk yarısında yüksek kalmaya devam etse de özellikle Temmuz’dan itibaren düşüş eğilimine girdi ve Aralık 2023 itibarıyla %10’a kadar düştü.
Benzer şekilde Şekil 1’deki KKTC-TÜİK enflasyon farkına bakabiliriz. Bu fark, 2001 krizinde %20’ye kadar artmış. O zamandan 2021’e kadar %-10 ile 13 arasında dalgalanırken nasıl olduysa 2021 sonundan itibaren hızla arttı ve Ağustos 2022’de %38’i buldu. Zaman içinde düşmüşse de Aralık 2023 itibarıyla bu fark %19 oldu.
Şekil 2’de İTO-TÜİK aylık enflasyon farkı gösteriliyor. Şekil 2’de de geçmişte çoğunlukla %-1 ile 1 arasında hareket eden İTO-TÜİK aylık enflasyon farkının Aralık 2021’den sonra hızla arttığını ve Nisan 2022’de %4’e kadar çıktığını görüyoruz. Bu eğilimin sadece 2022 içinde değil 2023’ün ilk yarısında da devam ettiğini görüyoruz. Aradaki farkın Mayıs 2023 seçimleri sonrasında yani 2023’ün ikinci yarısında 2022 öncesi değerlere yakınsadığı ve %0.5 civarında gerçekleştiğini görüyoruz.
Aradaki farkı daha da iyi görmenin bir diğer yolu da İTO-TÜİK enflasyon farkına aylık değil, çeyreklik dönemler için bakmak olacak. Şekil-3’te de göreceğimiz gibi 2022’nin her çeyreğinde aradaki fark geçmişin çok daha üzerinde gerçekleşti: 2022’nin ilk çeyreğinde %3.5, sonraki çeyreklerde sırasıyla %6.7, %5.9 ve %2.5.
Yukarıda da vurguladığımız gibi, Mayıs 2023 seçimleri sonrasında rasyonel ekonomi politikalarına dönülmesiyle birlikte 2023’ün ikinci yarısında çeyreklik enflasyon farkları normal seviyelere düşmüş gözükmektedir.
İTO ve TÜİK enflasyon verileri arasındaki fark üzerinde durmamızın nedeni bunu ilginç bir veri aritmetiği olarak görmemiz değildir. TÜıK enflasyon verilerinin açıklanan diğer enflasyon verilerinin altında olması ve yıllardır yayınlanan madde ve bölge bazındaki fiyat ve enflasyon verilerinin bir anda yayınlanmasına son verilmesi, bizi TÜİK üzerinde siyasi bir baskı olduğu sonucuna götürmektedir.
Resmi enflasyon verilerinin gerçekleşen enflasyondan daha düşük gösterilmesinin vatandaş açısından önemli sonuçları vardır. Resmi enflasyon verilerine göre ücret zammı alan kamu ve özel sektör çalışanlarının ve emeklilerin gelir artışı gerçekleşen enflasyonun gerisinde kalmakta ve dolayısıyla ortalama bir Türk vatandaşının alım gücü düşmektedir.
Son iki yıllık TÜIK enflasyon verilerine göre zam alan bir çalışanın Aralık 2021’de 100 olan geliri Aralık 2023’te 271.7 olmuştur. İTO enflasyon verilerine göre ise Aralık 2021’de 100 lira olan tüketici sepeti fiyatı Aralık 2023’te 337.7 lira olmuştur. İTO’nun gerçekleşen enflasyonu daha doğru ölçtüğü varsayımı altında, maaş zamlarının TÜİK verilerine göre yapıldığı ülkemizde sabit gelirli bir kişinin bu iki yıl zarfında %20 reel gelir kaybı yaşadığı sonucuna ulaşıyoruz. Benzer bir hesabı KKTC enflasyon verileriyle yaptığımız zaman reel gelir kayıp oranı %24’e çıkmaktadır.
Buraya kadar yaptığımız karşılaştırmaya TÜİK’in cevabı hazır. Ekonomim.com’daki habere göre, “TÜİK ve İTO endeksleri arasındaki yapısal fark ölçümlerde de yıllardır farklılık yaratıyor, yüksek enflasyon bu farkı daha belirgin hale getirmiş bulunuyor.”
TÜİK’in bu saptamasının gerçeklikle bir ilgisinin olmadığını görmek için Şekil 1’de 2000-2002 dönemine bakmamız yeterli. Resmi enflasyon oranının %73’e kadar çıktığı bu dönemde İTO-TÜİK 12-aylık enflasyon farkı %3’ün üzerine çıkmamış bile.
Sonuç olarak, Ocak 2022’den itibaren TÜİK’in resmi tüketici enflasyonu verileriyle İTO ve KKTC enflasyon verileri arasında büyük bir ayrışma olması içimizdeki şüpheyi arttırıyor. Ulusal gelir verilerinin deflete edilmesinde kullanılan resmi fiyat endeksleri gerçekleşen fiyat artışlarını yansıtmıyorsa, ulusal gelir verilerinin gerçekleşen reel büyümeyi yansıttığını nasıl savunabiliriz? Tüketici fiyatlarının doğruluğundan şüphe ediyorsak, fiyat istatistiklerini yayınlayan kurumun yayınladığı istihdam, reel büyüme ve diğer verilere ne kadar güvenebiliriz?