34,4956
36,1394
3.005,24
Yıllar önce, unutulmaz bir hikaye uzak bir film setinde başladı. İki yönetmen, George Lucas ve Steven Spielberg, “Star Wars” adını taşıyan bu efsanevi uzay filmi üzerine dostça bir iddiaya girdi. Kazananın sadece biri olacağı açıktı, ama dostlukları asla kaybetmeyecekti.
İddia, o günlerde sadece bir film projesi gibi görünse de, George Lucas ve Steven Spielberg arasındaki bu dostça rekabet, sinema tarihine damgasını vurdu. İkisi de kendi projelerinin başarılı olacağına inanıyor ve bununla birlikte diğerine de ilham kaynağı olacağını düşünüyordu.
Sonuç olarak, Lucas’un “Star Wars”u milyonlarca insanın hayal gücünü etkileyen bir fenomen haline geldi. Spielberg ise “Close Encounters of the Third Kind” ile unutulmaz bir eser ortaya koydu. Her ikisi de kendi alanlarında başarı elde etti, ama asıl kazanan sinema tutkunları oldu.
Uzun zaman önce, çok çok uzaklarda bir film setinde iki yönetmen ‘Star Wars’ adlı fantastik bir uzay filmi hakkında dostça bir iddiaya girdi. Evet, sadece biri bu işten kârlı çıkacaktı ama diğeri de tarihe geçecekti. Fakat her iki koşulda da kazanan dostluk olacaktı.
Genç George Lucas’ın ‘Star Wars’ adlı projesine stüdyolar pek sıcak bakmadı. Ta ki senaryosunu 20th Century Fox’a götürene kadar. Ama bunun nedeni bir önceki filmi ‘American Graffiti’nin başarısıydı. 1968 yapımı ‘2001: A Space Odyssey’ türün öncülüğünü yapmış olsa da kimse bu uzay filmini çekmeye çok hevesli değildi.
Yapım süreci gecikmiş ve bütçe aşılmıştı. Dertli Lucas o esnada kendi bilimkurgu filmini çeken yakın arkadaşını ziyaret etti, biraz morale ihtiyacı vardı. Bu yakın arkadaş Steven Spielberg’dü; 1977 tarihli klasiği ‘Close Encounters of the Third Kind | Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’ı çekiyordu.
Turner Classics Movies için Spielberg’le yapılan bir röportaja göre, Lucas sete tutkuyla bağlı olduğu projesinde yaşadığı sorunların ardından keyifsiz bir şekilde geldi. Biraz enerji toplamaya ihtiyacı var gibi görünüyordu ve sette birkaç gün geçirdi. Spielberg o günleri şöyle anlatıyor: “George sinirleri bozulmuş bir hâldeydi. Star Wars’un başlangıçtaki vizyonuna uymadığını söylüyordu. Sadece bir çocuk filmi yaptığını düşünüyordu.”
‘Üçüncü Türden Yakınlaşmalar’ setinde ise işler gayet yolunda görünüyordu. Jaws’ı çoktan çekmiş olan Spielberg kendini kanıtlamış bir yönetmendi. Galiba bu film Yıldız Savaşları’ndan çok daha başarılı olacaktı. Lucas o an buna o kadar emin oldu ki Spielberg’e bahse girmeyi teklif etti. “Senin filmin çok daha başarılı olacak! Bu tüm zamanların en büyük hiti olacak. Bu set inanılmaz. Neler yaptığınıza inanamıyorum. Pekala, bak ne diyeceğim. Sen bana Close Encounters’ın yüzde 2.5’ini verirsen ben de sana Star Wars’un yüzde 2.5’ini veririm” sözlerine Spielberg gülerek “Tamam” yanıtını verdi. Biraz da onu motive etmek istiyordu. Lucas, Close Encounters’ın bir hit olacağı konusunda haklıydı ama türün öncüsü Star Wars olacaktı.
Sonrasını biliyosunuz: Close Encounters of the Third Kind gerçekten de başarılı oldu ve gişede 303 milyon dolar kazandı. Ancak Star Wars tüm zamanların en büyük gişe hasılatlarından birine ulaşacaktı. 25 Mayıs 1977’de gösterime giren film sadece ABD’de 460 milyon dolar hasılat elde etti, dünya çapında gişede 775 milyon dolar kazandı.
Spielberg’ün Variety dergisine verdiği tam sayfa ilanda R2-D2 dev köpek balığı Jaws’ı bir oltayla yakalıyordu. ‘Hiperuzay performans paketinin gerçekten işe yaradığını’ belirten kısa bir not ‘dostun Steven’ imzasıyla sona eriyordu.
1982’de Spielberg ‘E.T. The Extra-Terrestrial’ ile gişe rekorunu geri aldığında, Lucas da aynı dergide tam sayfa bir ilan vererek karşılık verdi.
Bu jest ikili arasında sınırlı kalmadı. Mesela 1998’de James Cameron’ın Titanic’i tüm zamanların en çok gişe yapan filmi olduğunda Lucas yine tam sayfa ilan vererek geleneği sürdürdü. Cameron ona bir teşekkür notu gönderdi. Ona göre “Bu son derece zarif bir jestti.”
Evet, Steven Spielberg ve George Lucas’ın çok iyi dost olduğu bir sır değil ama belki de bu dostluğun en iyi göstergesi milyon dolarlık bir bahsin bile aralarına girememiş olması. Zira Spielberg o gün girdikleri iddiadan epey kârlı çıktı. Yönetmenler ve stüdyolar arasında devam eden bir geleneği başlatan bu zarif hareketin hikâyesi bize sevdiğimiz, sinemasına hayran olduğumuz, filmleriyle büyüdüğümüz iki yönetmenin hem güçlü rakip hem de sıkı dost olabileceğini anımsattı. Ve tabii ‘ah keşke’ dedirtti.