35,1931
36,6655
2.975,49
Akben, “Bankacılık Söyleşileri” kapsamında AA’ya yaptığı açıklamada, ülke ekonomilerinin, küresel makroekonomik görünümün jeopolitik gerilimler ve enflasyonist baskı unsurları neticesinde kırılgan olduğu 2023 yılında, iktisadi faaliyetteki ivmenin sürmesi ve enflasyonist patikadan çıkış misyonu arasındaki makul dengeyi gözetmeye çalıştığını ifade etti.
Söz konusu dengenin tesisi için uygun seviyede ve tedrici ölçüde aksiyonların hayata geçirilmesinin elzem bir husus olarak ön plana çıktığını vurgulayan Akben, “Bu süreçte enflasyonun kısmi olarak dışsal faktörlere bağlı gelişmeler neticesinde tahmin edilebilirliğinin zayıf olması, belirgin miktarsal sıkılaşma ve mali tarafta daraltıcı önlemlerin eş zamanlı uygulanmasına neden oldu.” dedi.
Kademeli olarak gerçekleşen parasal sıkılaşma süreci ve bunun sonucu olarak artan fonlama maliyetlerinin, resesyon beklentilerinin oluşmasına zemin hazırladığını belirten Akben, küresel büyüme tahminlerinin aşağı yönlü revize edilmesiyle sonuçlanan bu dönemde, takip edilen öncü göstergelerin muhtelif periyotlarda karışık sinyaller sunduğunu, gelinen noktada, atılan sıkılaşma adımlarının küresel enflasyon artışını dizginlediğinin görüldüğünü söyledi.
Bununla birlikte güncel küresel büyüme rakamları ve ekonomik aktiviteye ilişkin öncü göstergelerin ekonomilerde beklenenden daha olumlu bir büyüme kaydedileceğine yönelik tahminleri artırdığının izlendiğini aktaran Akben, bu kapsamda, küresel ekonomide resesyon beklentilerinin, yerini nispi olarak daha iyimser bir tabloya bıraktığına şahit olduklarını, bu durumun, “yumuşak iniş” olarak ifade edilen senaryonun daha muhtemel olduğunu gösterdiğini, geçen günlerde ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankasının politika faizini sabit bırakmasının, söz konusu beklentileri teyit eder nitelikte olduğunu dile getirdi.
Öte yandan, bölgesel gerilimlerin olası yayılım riski, küresel ve yerel enflasyon göstergelerinin gelişimi, merkez bankalarının alacağı aksiyonların gidişatı ve yine küresel çapta kırılganlık gösteren enerji ve gıda fiyatlarının, olası resesyon riski çerçevesinde yakinen takip edilecek parametreler arasında yer alacağını vurgulayan Akben, “Bu minvalde, uluslararası diplomasinin makroekonomik görünümü evireceği iklim, beklentileri yeniden şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.” dedi.
“2024 ve takip eden orta vadeli dönemde söz konusu pozitif gelişmelerin devamlılığını öngörüyoruz”
Mehmet Ali Akben, bu yıl şubat ayında, herkesi derinden yaralayan, elem dolu bir deprem hadisesi yaşandığını hatırlatarak, deprem felaketine karşın devletin, Türkiye’deki tüm kurumların ve milletin göstermiş olduğu yüksek gayret ve koordinasyon ile zorlu bir sürecin yaralarını hep beraber sarmaya çalıştıklarını, sosyolojik etkisinin uzun yıllar hissedileceği bu felaketin, ekonomik yansımalarıyla kaçınılmaz olarak karşılaştıklarını söyledi.
Türkiye ekonomisinin, deprem felaketine ve küresel boyutta risk unsuru taşıyan dışsal faktörlere rağmen dayanıklılığını ispat ettiğini ve son 13 yıl boyunca kesintisiz büyümeyi başardığını belirten Akben, açıklanan üçüncü çeyrek GSYH rakamlarına göre Türkiye ekonomisinin bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,9 artış ile beklentilerin üzerinde büyüdüğünü kaydetti.
Türkiye ekonomisinin; finansal istikrar ve mali disiplinden ödün vermeksizin ekonomik döngüde öncelik niteliği taşıyan üretim, ihracat, yatırım ve istihdam ivmesini sürdürmeyi amaçlayan politikalar doğrultusunda hareket ettiğini vurgulayan Akben, ekonomik büyümenin devamlılığının yanı sıra bu dönemde finansal ve mali istikrarı sağlamak adına atılan adımların hız kazandığını bildirdi.
Akben, şu değerlendirmede bulundu:
“Diğer yandan, enflasyonla mücadelenin gerekliliği olarak uygulanan ve cari açığı azaltıcı çerçevede oluşturulan politikaların elbette reel ekonomiye yansımaları hissedilecektir. Enflasyon ile topyekun mücadelenin ve sıkılaşmanın, ekonomik devinimde birtakım ters yönlü etkileri olacaktır. Nitekim bu dönemde finansmana erişimin hem regülasyonlar itibarıyla hem de yükselen maliyetler neticesinde düşük seyrettiğini tecrübe ediyoruz. Ancak orta vadeli görünümde tabana yaygın bir ekonomik kalkınma modeli için söz konusu aksiyonlar elzem niteliktedir. Atılan adımlar, üretim, istihdam ve ihracata olan etkisi dolayısıyla makul süre ve ölçülülükte gerçekleştirildi. Makroekonomik göstergelerin, Orta Vadeli Program’ın işaret ettiği ekonomik hedefler ile uyumlu ilerlediği gözlemleniyor. Nitekim Orta Vadeli Plan’ın açıklanmasının hemen akabinde Plan ile uyumlu aksiyonlar yürürlüğe konuldu ve makroekonomik göstergeler olumlu sinyaller vermeye başladı. Bu gelişmelerin neticesinde Türkiye’nin CDS ve yurt içi dolarizasyon oranında ciddi bir düşüş gözlemlendi ve buna paralel olarak TCMB’nin brüt rezervleri de 140 milyar doları aştı. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ülkemiz nezdindeki değerlendirmelerini pozitif bir zemine taşıması, kaydedilen olumlu gelişmeleri teyit eder niteliktedir. Önümüzdeki yıl ve takip eden orta vadeli dönemde söz konusu pozitif gelişmelerin devamlılığını öngörüyoruz.”
“Türk bankacılık sektörü, selektif kredi anlayışını benimsedi”
Vakıf Katılım Genel Müdürü Akben, makroekonomik istikrarın tesisine ilişkin kararların ve yapısal çözüm niteliğindeki stratejilere uyumu elverişli kılan düzenlemelerin isabetli sonuçlar ürettiğinin aşikar olduğunu belirterek, dezenflasyon sürecine ilişkin kapsamlı aksiyon planlarının hayata geçirilmesi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, ekonomik büyümenin tabana yaygın gerçekleştirilmesi ve selektif kredi uygulamalarının kullanılması suretiyle katma değerli üretimin önceliklendirilmesinin bankacılık sektöründe son derece pozitif bir yansıma bulduğunu ifade etti.
Akben, “Önümüzdeki dönemde devam edeceğini öngördüğümüz kaliteli büyümenin temellerini güncel dönemde atmış bulunuyoruz. Ekonomi yönetiminin önümüzdeki dönemde atacağı adımların da sadeleşme ekseninde gerçekleşeceği, TL tasarrufları özendirici ve büyüme istikrarını muhafaza edici nitelikte olacağını öngörüyoruz.” dedi.
Reel ekonominin kalkınmasında ve gelişmesinde önemli bir rol üstlenen Türk bankacılık sektörünün, bu dönemde liralaşma stratejisine odaklandığını ve alınan makroihtiyati tedbirler etrafında istikrarlı büyümesini sürdürdüğünü kaydeden Akben, şöyle devam etti:
“Bu doğrultuda Türk bankacılık sektörü; cari açığı azaltıcı, üretime dayalı ve inovasyon odaklı ekonomik büyümenin tesisine katkı sunmak amacıyla selektif kredi anlayışını benimsedi. Bunun yanı sıra finansal istikrarın temini ve dezenflasyon sürecinin gerçekleştirilmesine yönelik yapılan düzenlemeler, bankacılık sektörü için mücbir aksiyonların hayata geçirilmesini zorunlu kıldı. Yoğun regülasyonların yürürlükte olduğu bu dönemler, elbette bankacılık sektörü için zorluklar barındırdı. Ancak ekonomi yönetiminin aldığı kararların ivedilikle hayata geçirilmesi noktasında Türk bankacılık sektörünün fevkalade bir tecrübe örneği sergilediğini belirtmek gerekir. Türk bankacılık sektörü güçlü sermaye yapısı, etkin risk yönetimi ve kapsamlı denetim mekanizmasıyla güven tesisinde bulunuyor. Ekonomik aktivitedeki ivmenin hız kaybetmediği bu dönemde, bankacılık sektörünün tedbirlere tam uyum göstermesinin de verdiği katkıyla dezenflasyon süreci için zemin hazırlandı.”
“Dijital bankacılık faaliyetlerine yönelik ilginin arttığına tanık olduk”
Mehmet Ali Akben, Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren bankaların, uzun yıllardır süregelen yatırımlar neticesinde aynı zamanda teknoloji firması klasifikasyonlarını taşıyan ve inovasyon odaklı kurumlar haline geldiğini belirterek, yüksek dijitalleşme ve yeni teknolojilere entegrasyon noktasında yüksek iştah gösterildiğini söyledi.
Akben, 2024’ün; sektör genelinde, teknoloji yatırımlarının hız kesmeden devam edeceği, büyüme perspektifinin dijital kanallar vasıtasıyla kurgulanacağı bir dönem olacağını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Altyapı yatırımlarının süreceği ve inovatif ürünlerin ortaya çıkacağı bu dönemde, elbette rekabet ön planda olacaktır. Toplanan fon tarafında klasik bankacılık anlayışından ziyade bütün müşteri kitlesi nezdinde tekil olarak yüksek kişiselleştirilmiş deneyim sunmak ve nakit akış döngüsünün merkezinde yer almak sektör genelinde öncelik olacaktır. Toplanan fon büyümesinin, kullandırılan fonlardaki gidişatla da ilintili olarak yüzde 40 bandını aşacağını öngörüyoruz.
Nakdi finansman portföyünde ise içinde bulunduğumuz sıkılaşma döneminin etkisiyle talebin önceki dönemlere kıyasla hafif düşüş gösterdiği görülüyor. Önümüzdeki dönemde enflasyon göstergelerinin belirgin düzeyde iyileşme göstermesiyle finansman büyümesi ivme kazanacaktır. Dezenflasyon sürecinin tamamlanacağı takvime bağlı olarak finansman büyümesi değişiklik gösterecektir. Güncel koşullar altında, önümüzdeki yılda finansman büyümesinin yüzde 40’a ulaşacağını değerlendiriyoruz. Şubeleşmenin özel mevduat bankaları nezdinde olgunluğa eriştiğini ve yoğun bir şubeleşmeyle karşılaşmayacağımızı, diğer yandan sektöre yeni giren ve nispeten daha genç oyuncuların şubeleşme trendine devam edeceğini öngörüyoruz. Ayrıca, yasal zeminin oluşmasıyla dijital bankacılık faaliyetlerine yönelik ilginin arttığına tanık olduk. Önümüzdeki dönemde de sektöre yeni dijital bankaların katılacağını ve rekabet koşullarının dijitalleşme merkezli şekilleneceğini değerlendiriyoruz.”
“Bir yıllık süre zarfında KKM’den çıkışın büyük ölçüde tamamlanacağını değerlendirebiliriz”
Vakıf Katılım Genel Müdürü Akben, KKM’nin, dolarizasyon eğiliminin yoğunlaştığı geçmiş dönemde geçici ve süreli bir zaman dilimi için ortaya konulmuş bir ürün olduğunu vurgulayarak, gelinen noktada, bu ürünün görevini ifa ettiği ve doğrudan TL cinsi toplanan fonlara yönelik ilginin arttığının görüldüğünü ifade etti.
Akben, “KKM’den çıkış sürecinin uzunluğunun ise tek bir etmenden bağımsız olarak genel eğilime bağlı yönetileceği kanaatindeyim. Bu noktada, TL toplanan fonları özendirici olarak atılan adımların ve bankacılık nezdindeki regülasyonların sonuç verme hızı yakinen takip edilecektir.” dedi.
Ağustos 2023’te KKM hacminin 3,4 trilyon lira ile zirve seviyesine ulaştığını, takip eden dönemde artan TL toplanan fon ilgisiyle tedrici düşüş gösterdiğini kaydeden Akben, “Bunu takip eden 3-4 aylık sürecin akabinde gelinen noktada 24 Kasım haftasına ilişkin veriler ışığında KKM hacminin, zirve seviyesinden yüzde 20’ye yakın düşüş kaydederek 2,7 trilyon lira olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Aynı dönemde KKM hariç TL fonlar ise yüzde 40 seviyesine yakın artış gösterdi. Bu durum, artan TL toplanan fon ilgisini teyit eder niteliktedir. KKM’den çıkış zamana yaygın ölçüde olacaktır, süre tarafında ise diğer değişkenler de etkili olacağı için doğrudan bir tahminde bulunmak güçtür. Ancak bununla birlikte güncel eğilime bakıldığında takip eden bir yıllık süre zarfında KKM’den çıkışın büyük ölçüde tamamlanacağını değerlendirebiliriz.” şeklinde konuştu.
Sektörde katılma hesap getirilerindeki artışın doğrudan TL toplanan fon payına yansıdığını gördüklerini ifade eden Akben, TL toplanan fon büyümesinin sektör genelinde güçlü bir ivme kaydettiğini, geçen yıl bankacılık sektöründe yüzde 53 düzeyinde seyreden TL fon payının, gelinen noktada yüzde 60 düzeyine yaklaştığını söyledi.
“Finansman hacminde büyümelerin devam ettiği ancak büyüme hızının yavaşladığı bir dönem geçiriyoruz”
Vakıf Katılım olarak 2023 yılında liralaşma hedeflerine tam uyum gösteren bankalardan biri olduklarını aktaran Akben, şunları kaydetti:
“Genişleyen şube ağımız, müşteri memnuniyetini önceliklendiren hizmet anlayışımız ve teknolojik altyapı yatırımlarına verdiğimiz önemin neticelerini aldığımıza şahit oluyoruz. Toplanan fonlar içindeki TL payımız, sektördeki gelişime paralel olarak yüzde 60 düzeyine yaklaştı. TL cinsi toplanan fon hacmimizi yılbaşına göre yüzde 54 düzeyinde artırdık.
Katılım bankalarında, çalışma mekanizmaları gereği, finansman maliyetlerinin arttığı dönemlerde bunun katılma hesap getirilerine yansıması gecikmeli oluyor. Benzer kaideyle, finansman maliyetlerinin düşüş eğiliminde olduğu dönemlerde ise tersi durum görülüyor. Bu dönemde finansman maliyetlerindeki artışın etkisi katılım bankaları genelinde katılma hesap kar payı oranlarına gecikmeli yansımış olsa da Vakıf Katılım, müşteri kazanımını sürdürdü. 3. çeyrek itibarıyla aylık ortalama müşteri kazanımı, yılın ilk yarısındaki ortalama kazanımların yüzde 30 üzerine çıktı. Nitekim Vakıf Katılım olarak, tabana yaygın bir bilanço inşa etmeyi temel öncelik olarak görüyoruz.”
Enflasyonla mücadele kapsamında, selektif sektörler haricinde TL cinsi ticari finansman büyümesine getirilen sınırlama ve artan kar payı oranları sonucu kullandırılan fon ivmesinin geçen 1-2 aylık periyotta belirgin şekilde yavaşladığını ifade eden Akben, “Son haftalarda ise kullandırımlarda hafif toparlanma eğiliminin olduğu görüyoruz. Ancak yıl geneliyle mukayese edildiğinde, finansman hacminde büyümelerin devam ettiği ancak büyüme hızının yavaşladığı bir dönem geçiriyoruz.” dedi.
Parasal sıkılaşmanın etkilerinin kullandırılan fon getirilerine doğrudan yansıdığını, bu durumun talep koşullarının doğal seyrinde bir düşüş getirdiğini belirten Akben, ihracat, yatırım ve tarım kategorilerine yönelik ticari kredilerde regülasyonların sınırlı olmasının bütüncül olarak selektif kredi anlayışının uygulanabilirliğini ortaya koyduğunu, sektör genelinde, kullandırılan fonlar tarafında bu alanlara yönelik iştahın önümüzdeki dönemde artacağını öngördüklerini söyledi.
“Coğrafi kapsama alanımızı artırarak hizmet ağımızı genişletmeyi hedefliyoruz”
Mehmet Ali Akben, bankacılık sektörünün, süregelen altyapı ve yoğun dijital dönüşüm yatırımları ile teknoloji firmalarına özgü yetkinlikler kazandığını, veriyi merkeze alan iş yapış kültürünü operasyonel süreçlerinde yaygınlaştırdığını vurgulayarak, rekabetin arttığı bu konjonktürde, robotik süreçler ve API’lar aracılığıyla entegrasyonların artmasıyla operasyonel giderlerin optimize edilmesi, veri akışının anlamlandırılarak kişiselleştirilmiş müşteri deneyimi sunulması ve finansal girişimlere tek uygulama üzerinden entegrasyonun artırılması hususlarının büyük ilgi odağı haline geldiğini anlattı.
Bankacılık sektörü dışındaki finansal aktörlerin, geliştirdikleri ürün ve hizmetlerle bankaların rekabet alanına girmesi ve yenilikçi teknolojilerin geometrik bir artış ivmesi kaydetmesinin, bankaların bu alanda reaktif anlayıştan ziyade proaktif bir yaklaşım benimsemesiyle sonuçlandığını, bu yaklaşımın sonucu olarak geleneksel bankacılık anlayışının açık bankacılık temelli bir dönüşüm gerçekleştirdiğini aktaran Akben, gelinen noktada, bankalar ve banka dışı aktörler arasında örnekleri her geçen gün çeşitlenerek artan entegrasyonların geliştirilerek hem rekabete hem de işbirliğine işaret eden “rekaberlik” kavramının ortaya çıktığını kaydetti.
Akben, gelecek dönemde de sektörün finansal teknolojilere adaptasyonunun devam edeceğini, sunulan ürün ve hizmetler ile müşteri deneyiminin artmasına odaklanılacağını ve bankaların gelir üretiminin bu kanallar aracılığıyla çeşitleneceğini öngördüklerini ifade etti.
Katılım finans ilkelerinden taviz vermeden sektörün referans kurumu olma vizyonuyla faaliyetlerini sürdüren Vakıf Katılım olarak, faaliyete geçtikleri dönemden bu yana her yıl istikrarlı olarak pazar paylarını artırdıklarını belirten Akben, şöyle devam etti:
“2023 yılını da aynı ivmeyle sürdürdüğümüzü söylememiz mümkün. Eylül dönemi finansal sonuçlarımıza göre toplam aktif büyüklüğümüzü, yılbaşına göre yüzde 43 artırarak 269 milyar liraya ulaştırdık. Büyüme performansımızı verimlilik esasında gerçekleştirmeyi önceliklendirdik. Mevcut bütün kaynaklarımızı reel sektörün gelişimi ve büyümesi doğrultusunda yönlendirmek ve reel sektörün ihtiyaçlarına ivedilikle cevap üretmek misyonuyla hareket ederek sunduğumuz nakdi ve gayrinakdi desteği yılbaşına oranla yüzde 40 artırarak 222 milyar liraya ulaştırdık. Toplanan fon hacmimizi ise aynı dönemde yüzde 47 artırarak 203 milyar liraya taşıdık. Toplam öz kaynak büyüklüğümüz yılbaşına göre yüzde 50 artarak 28 milyar lirayı aştı.
Finansal kalemlerde artan penetrasyonumuzun yanı sıra şubeleşmeye ve istihdam kazanımlarına devam ettik. 2023 yılının ilk 9 ayında 19 yeni şube açarak toplam şube sayımızı 184’e çıkardık. Yılı 191 şube ile kapatmayı hedefliyoruz. Organizasyonel olgunluğumuzu artırmayı ve katılım finans ekosistemine yeni istihdamlar kazandırmayı önceliklendirdik. Yılın ilk 9 ayı itibarıyla personel sayımızı 355 kişi artırdık ve toplamda 2 bin 739 personel sayısına ulaştık. Geldiğimiz noktada, 2023 yılını hedeflediğimizin ötesinde bir performansla tamamlayacağımızı öngörüyoruz. Vakıf Katılım olarak ilerleyen dönemlerde coğrafi kapsama alanımızı artırarak hizmet ağımızı genişletmeyi hedefliyoruz. Müşteri memnuniyetini merkeze alacak dijital dönüşüm projelerine ağırlık vermeye devam edeceğiz. Ürün ve hizmet yelpazemizi genişleterek daha fazla müşterinin hizmetine sunacağız.”