34,5644
36,2511
2.971,67
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1924’de Türkiye Ormancılar Derneği kuruldu. Bu, Atatürk’ün ormanlara, doğaya verdiği önemi de gösteriyordu. Günümüzde ise “orman talanını önlemek” için eylemler eksik olmuyor. Vatandaş, ormanını, doğasını Devletten koruyor noktasına gelindi.
Milas-Akbelen’de köylüler orman kesimine engel olamadı. Şimdi de eylemlerini kömür çıkarılmaması için sürdürüyor. Eğer toprağın altı üstüne getirilmezse doğanın kendisini birkaç yıl içinde yenileyeceğini biliyorlar. Türkiye Ormancılar Derneği Genel Başkanı Orman Mühendisi Ahmet Hüsrev Özkara, Devlet yetkililerinin ormanlarla ilgili yaptığı açıklamaların gerçeği yansıtmadığını söyledi. Biz sorduk, Özkara ormanlarımızla ilgili sorularımızı şöyle cevaplandırdı:
SİYASİ İKTİDARA UYARIDIR
“Bir tarafta geleceğini düşünen çevresini, doğasını korumak isteyen insanlar, diğer tarafta kısa günün karı olarak ormanlarımızın elden çıkmasına neden olabilecek gerekçeler üretmeye çalışan, olaya sadece rant açısında bakan, ‘İhtiyacımız var; çıkarmak zorundayız’ dayatmasıyla karşı karşıyayız. Akbelen’deki yaşayan insanların bugünkü çığlığı ülkemiz açısından önemli bir uyarıdır. Sadece Akbelen’de yaşananlar için değil ülkemizdeki orman varlığına dönük yaklaşık 20 yıldır AKP iktidar sürecinde yaşanan yerin altını üstüne getirmek suretiyle taş ocakları, maden ocakları değişik kullanımların bir arka bahçe gibi ormanlarda değerlendirilmesinin sonucunu ortaya koydu. Bu tepkiler, insanların yaşadığı ortamdan vazgeçmeyeceğini göstermesi, siyasi iktidarın da kendine çeki düzen vermesine neden olacaktır.”
İktidar yetkilileri, tepkileri göğüslemek için, “Kesiyoruz ama dikiyoruz” diyor. Bu savunmayı ormancıların nasıl karşıladığını Özkara şöyle açıkladı: “Bu sığ bir yaklaşımdır. Maden ve taş ocaklarının işletildiği sahalar elden çıkan sahalardır. Bunların iyileştirilmesi mümkündür. Bunun çok maliyetli olduğunu sıkça vurguluyoruz. Bu durumda eko sistemin yeniden oluşması çok zor. Yıllık yaklaşık 35 bin hektar civarında bir ağaçlandırma söz konusu. 20 yılda 700 bin hektara tekabül eder. Resmi açıklamalara göre söz konusu artış ise 3 milyon. Peki nerede bu 2 milyon 300 bin hektar? Demek ki sayın cumhurbaşkanına doğru bilgi verilmiyor. Kamuoyuna farklı bilgiler veriliyor.
400 BİN DÖNÜM DELİK DEŞİK
Dikildiği belirtilen fidan sayısıyla ilgili iş dalga geçme noktasına geldi. İnsanlara böyle genel geçer laflarla ‘kesiyoruz ama şu kadar fidan diktik’ gibi açıklamaların gerçekleri bilenler için bir anlamı ve karşılığı yok. Yılda 40 bin hektara yakın saha maden, taş ocağı, enerji nakil hatları, katı atık aklınıza gelecek her bir faaliyete açık. 40 bin hektar 400 bin dönüm saha her yıl ülkemizde delik deşik ediliyor. Allah aşkına bunu kim takip edecek? Böyle bir kadro, yapı yok, denetimi gerçekleştirecek personel yok. Kesim yapılan alan her yıl artıyor. Örneğin 2022’de, ormanlardan 32 milyon metreküp ağaçlar kesildi, çıkarıldı. 32 milyon metreküp içerisindeki adetlere saydığınızda bunun çok üzerinde bir adet ağaç kesildi. Ormancıların, halkın tepkisi sonucu eskisi kadar dikili satış izni verilmiyor. Müteahhit alacağı, çıkaracağı bir an önceki ağacı düşünür, ormanların devamlılığını düşünmez.”
Özkara, bir de “ormanların parçalanmasından” söz etti. Bunun nasıl olduğunu şöyle anlattı: “10 hektardan küçük orman sahaları 2008’de 58.000 bin adetti. 2019 yılında sadece 12 yılın sonunda bu rakam 2 katına çıktı. Ormanları fonksiyonlarıyla, layıkıyla koruyorsanız, yöneticileri alkışlarız. Ama günümüzde nitelik bir artış yok, ormanların içi boşaltılıyor, parçalanıyor. Ormanlar varsa su, temiz hava, toprak var. Aksi takdirde biz önümüzdeki 50 yılı gerçekten çok zor geçireceğiz ve bir şey yapacaksanız 5 kere düşünün aksi takdirde yapmış olduğunuz hatayı düzeltmek gerçekten hem zor hem de çok maliyetli.”
Ahmet Hüsrev Özkara
Onlar ‘eli öpülesi’ insanlar
Akbelen’deki direnişten söz eden Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Ahmet Hüsrev Özkara, onlara saygılarını, sevgilerini şöyle anlatıyor: “Onlara, ‘Eli öpülesi insanlar’ diyorum. Bakın şu sıcak günlerde klimanın altında oturarak vakit geçiriyoruz. Oranın sıcak günlerde o insanların sırf yaşamın, sosyal yaşamın kalitesini arttırmak, oradaki yaşayan canlıların dikkate almak adı altında yürüttüğü bu çaba gerçekten takdir edilmeli. Ben onların her birinin ayrı ayrı ellerinin öpülmesi gerektiğini düşünüyorum. Haklı mücadelelerinde bugün için belki devlet zoruyla gücüyle hakim gibi görünebilirler ama bu toplum, bu tür zorlukları da adım adım aşacaktır. Ben buna inanıyorum. ‘Yaşasın Akbelen direnişimiz’ diyorum.”
Gelecek nesil çok kızacak!
İstanbul’da Fatih Muhafaza Ormanı var. “Muhafaza ormanı” su kaynakları ve ekosistem açısından önemli bir saha. Burası yaklaşık 2 bin 150 hektar bir alanı kaplıyor. Bunun 150 hektarı taş ocağına ayrıldı. Ahmet Hüsrev Özkara, “Bunun izah edilecek bir yanı yok” diyor. Bursa’da milli park statüsü kaldırılan Uludağ için de şu uyarıyı yapıyor:
‘60 YILLIK EMEK YOK OLACAK’
“Nüfusu 3,5 milyona dayanmış Bursa’nın, Uludağ geleceğidir. Eğer Bursa’da yaşayan insanlar huzur içinde, sağlıklı yaşamak, su kaynaklarını verimli bir şekilde kullanmak istiyorsa Uludağ korumak zorundadır. 3-5 rant sahibi (Daha fazla otel yapacağım, daha fazla insanlara buralarda satış yerleri gerçekleştireceğim) diye 13 bin hektarlık milli parktan 2 bin hektarlık bölümünü milli parktan çıkardılar. Milli park statüsüyle 60 yıldır emek vererek koruduğumuz bu saha elden çıkıyor.”
‘GELECEĞİ TÜKETMEYİN…’
“Oradaki ağaçların nasıl tahrip edildiğini gördüm. 3-5 tane insana işte motorlu gezdirme yapacaklar, başka yerlerden var olan karı getirip orada sahaya sererek 3-5 kuruş fazla para kazanmak için. Orayı Ankara’daki Gençlik Parkı gibi oyun parkı gibi düşünüyorlar. Oysa, o sahayı koruman gerekir ki o 3,5 milyon insanın yarın öbür gün su kaynakları ihtiyacı arttıkça yeraltı suları kesildikçe nasıl bir zorluklarla karşı karşıya kalacağını görmelisin. Gelecek nesil (Bizim geleceğimizi tükettiniz) diye bize küfretmesin. Bizim bugünden tedbir almamız, buna göre davranmamız lazım.”