34,3533
36,3372
2.821,16
İklim değişikliği, dünya nüfusunda yaşanan artış, ormansızlaşma ve kentleşme gibi faktörler doğal kaynakların her geçen gün daha hızlı tükenmesine yol açıyor.
Dünyanın sunduğu 1 yıllık doğal kaynağın insanlar tarafından kullanımını ölçerek o yıla ait Dünya Limit Aşım Günü’nü hesaplayan Küresel Ayak İzi Ağı (GFN), 2023 yılına ait doğal kaynakların 2 Ağustos itibarıyla tükendiğini açıkladı.
Buna göre, kaynaklarını 214 günde tüketen dünya, bugünden itibaren gelecek yılın kaynaklarını kullanmaya başlayacak.
GFN tarafından 1961 yılından bu yana kaydedilen veriler ışığında ilk küresel aşım, kaynakların 25 Aralık’ta tükendiği 1971’de saptandı. Covid-19 salgını nedeniyle doğal kaynak kullanımında azalma görülen 2020 yılı hariç, küresel limit aşım günü hemen her yıl bir öncekinden daha erken bir tarihe geriledi.
Her ülkenin kendine ait limit aşım günü ise ülke bazında tüketilen kaynaklara göre tek tek hesaplanıyor. Katar, bu yılki doğal kaynaklarını 10 Şubat’ta tüketerek gelecek yıldan borçlanmaya başlayan ilk ülke olurken bu ülkeyi sırasıyla, kaynaklarını 14 Şubat’ta tüketen Lüksemburg, 13 Mart’ta tüketen ABD, Kanada, Birleşik Arap Emirlikleri ve 23 Mart’ta tüketen Avustralya takip etti. Türkiye, doğal kaynaklarını 22 Haziran itibarıyla tüketirken, listenin son sırasında ise doğal kaynaklarını 20 Aralık’ta tüketeceği hesaplanan Jamaika yer aldı.
Konuya ilişkin Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Efsun Dindar, doğal kaynakların kullanımı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan atıkların, çevreye zarar vermeden bertaraf edilmesi sırasında ekolojik ayak izinin hesaplandığını, Dünya Limit Aşım Günü’nün de dünyadaki doğal kaynakların ekolojik ayak izine bölünüp, o yılki gün sayısıyla çarpılarak belirlendiğini söyledi.
“Nüfus artıkça insanoğlunun talepleri de artıyor”
Doğal kaynakların, nüfus artışıyla azaldığını, her insanın yaşadığı ülke ve coğrafyaya bağlı olarak farklı tüketim alışkanlıkları bulunduğunu belirten Dindar, “Nüfus arttıkça insanoğlunun talepleri de artıyor. Dolayısıyla daha fazla gıda, su ve enerji üretimi söz konusu oluyor. Bu da bizim doğal kaynaklarımızı hızla tüketiyor.” dedi.
İnsan ihtiyaçlarının büyük bir kısmının doğal kaynaklardan karşılandığına, su kaynaklarının yaklaşık yüzde 71’lik kısmının tarımsal sulamada kullanıldığına dikkati çeken Dindar, sosyoekonomik anlamda gelişmiş ülkelerde tüketimin diğer ülkelere oranla daha fazla olduğunu, tüket-at anlayışının da daha yaygın görüldüğünü kaydetti.
Almanya gibi sanayinin geliştiği ülkelerde doğal kaynak kullanımının giderek arttığının ve bu ülkelerde limit aşım günlerinin gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelere göre daha erken bir tarihe denk geldiğinin altını çizen Dindar, ABD’nin 5, Almanya’nın 3 ve Türkiye’nin 1,75 dünya varmış gibi doğal kaynakları kullandığını ifade etti.
Doğal kaynakların dünya üzerinde eşit şekilde kullanılmadığını ve bu durumun da toplumlar açısından önemli eşitsizlikleri beraberinde getirdiğini vurgulayan Dindar, şöyle devam etti:
“Dünya genelinde resmin bütününe bakmak gerekiyor. Neticede doğal kaynaklar ve dünya hepimizin. Temiz su, hava ve toprak hepimiz için sunulmuş bir kaynak. Afrika’da her gün açlıktan, susuzluktan ya da hastalıktan ölen insanlar var. Diğer tarafta ise sanki 5 tane dünya varmış gibi harcama yapma lüksüne sahip başka bir kıtada da farklı yaşam tarzı devam ediyor. Ulaşım araçları arasında karbon ayak izine en fazla neden olan uçaklar, gelişmiş ülkelerde daha sık tercih ediliyor. Sosyoekonomik anlamda daha fazla kalkınmış bir ülke vatandaşı dünyayı daha fazla görmek için seyahat etmek ister. Uzak ülkelere gitmek içinse uçak tercih edilir. Lüks tüketim alışkanlıkları olan bir toplumda daha fazla su ve enerji kullanılır ve karbon ayak izi de artar.”
“Bilinçli tüketici algısının oluşması gerekiyor”
Gelişmiş ülkelerde sıklıkla görülen tüketim çılgınlığının en fazla tekstil sektöründe yaşandığını ve insanları sürekli yeni şeyler almaya mecbur bırakan bir sistem yaratıldığını işaret eden Dindar, bunun ortadan kaldırılması için bilinçli tüketici algısının oluşturulması gerektiğine değindi.
Doğal kaynakların hızlı tüketimi sonrasında ilerleyen yıllarda su ve gıda kıtlığı gibi sorunların baş gösterebileceği, bu durumun küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi olayların sonuçları arasında yer alan iklim göçüne neden olabileceği değerlendirmesini yapan Dindar, şöyle konuştu:
“Doğal kaynakların tükendiği ve insan sağlığını tehdit eden aşırı hava olaylarının yaşandığı bölgelerde hastalıklar da artıyor. Konu yine insan sağlığına geliyor. Aslında insanın yaşamını devam ettirebileceği optimum şartlara bile sahip olamayacağımız bir boyuta geliyoruz. Önümüzdeki günlerde kıtlık yaşamak istemiyorsak, doğal kaynak kullanımının belirli ölçüde sınırlandırılması gerekiyor. Yoksa gelecekten çaldığımız doğal kaynaklarla çocuklarımıza bırakabileceğimiz bir yaşam alanı kalmıyor.”
Doğal kaynaklardan tasarruf yapmanın mümkün olduğunu dile getiren Dindar, binalarda ısı yalıtımı ve güneş paneli uygulamalarını, atık suların bahçe sulamada veya tuvalet ve lavabolarda rezervuar suyu olarak kullanılmasını tasarruf örnekleri arasında gösterdi.