34,7212
36,5205
2.960,59
Suriye’de Heyet Tahrir eş- Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalifler, Suriye hükümetine karşı son yılların en büyük saldırısını başlattı ve ülkede iç savaşın sona erdiği algısını da bitirdi.
Halep’in kontrolünü ele geçiren silahlı güçler, Suriye ordusunu da geri çekilmeye zorladı.
Yeniden alevlenen çatışmalar sırasında Rusya da 2016’dan bu yana Halep’e yönelik ilk hava saldırısını düzenledi.
İç savaşın başlamasından 14 yıl sonra yeniden alevlenen çatışmalar, bölgeyle ilgili kaygıları da canlandırdı.
Suriye iç savaş sonrası, Beşar Esad yönetimi, Kürtler ve İslamcı isyancılar arasında fiilen üç parçaya bölünmüş durumda.
Ülkede silahların bırakılmasının neden zor olduğunu beş başlıkta inceledik.
Yabancı ülkelerin çıkarları
Suriye, müttefiklerine yardım görüntüsü altında, kendi stratejik hedeflerine ulaşmaya çalışan rakip ülkelerinin bir satranç tahtası haline geldi.
Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD’nin desteklediği farklı silahlı örgütler, Esad’a meydan okurken, Şam yönetimi, İran ve Rusya’nın verdiği kritik destekle ayakta kaldı.
Çatışma derinleşirken, IŞİD ve El Kaide gibi aşırılıkçı cihatçı örgütler tabloya girdi ve küresel kaygıları daha da büyüttü.
ABD’nin desteğiyle kendi yönetimlerini kurmak isteyen Suriyeli Kürtler, denklemi daha da karmaşıklaştırdı.
Rusya ve İran, Esad’ın iktidarını elinde tutmasında önemli bir rol oynarken, Türkiye Suriye’nin kuzeyinde kendi sınırlarını korumak için buradaki isyancı gruplara destek verdi.
2020’de Rusya ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla İdlib’de ateşkes sağlandı ve ortak devriyelerle bir güvenlik koridoru kuruldu. Ancak çatışmalar bir ölçüde de olsa sürdü. Ateşkes geniş çaplı çatışmaları önlerken, Suriye hükümeti buralarda tam kontrol sağlayamadı.
Şimdi isyancılar, Şam yönetiminin zayıflamasından ve önemli müttefiklerinin bölgedeki diğer savaşlarla dikkatinin dağılmasından faydalanıyor.
Melbourne Üniversitesi’nden siyaset bilimi uzmanı Dr. Simon Frankel Pratt, Esad yönetiminin uzun yıllardır başarılı bir şekilde yürürttüğü dış destek politikasının değiştiğini söylüyor:
“Hizbullah’ın İsrail’in saldırılarıyla büyük bir darbe alması ve Rus kaynaklarının Ukrayna’daki savaş nedeniyle azalması, Esad yönetimi gerçekten tek başına bıraktı. Böylece HTŞ’nin sürpriz bir saldırı düzenleyip, yeniden toprak ele geçirmeye başlaması için gereken anı yarattı.”
Pratt “Savaşın yeniden başlaması, hiç tam olarak çözülemeyen Kuzey Suriye’deki iç istikrarsızlıklar ve Esad’ın bağımlı olduğu yabancı desteğin erimesi ya da çökmesi kombinasyonunun bir sonucu” diye de ekliyor.
Ekonomik çöküş ve insani kriz
Yıllar süren savaş Suriye’de büyük bir yıkım yarattı, ekonomisini çökertti, altyapısını tahrip etti ve milyonlarca kişiyi vahim koşullar altında bıraktı.
Bu durum da çözümü kolay olmayan bir insani kriz yarattı.
BM’ye göre Suriye’nin savaştan önceki 22 milyonluk nüfusunun yarısından fazlası evlerini terk etmek zorunda kaldı
Yaklaşık 6.8 milyon kişi ülke içinde yer değiştirdi, iki milyon kişi kamplara yerleşti, altı milyon kişi de Suriye’den kaçıp Lübnan, Ürdün ve Türkiye olmak üzere çevre ülkelere gitti.
World Visior Syria’dan Emmanuel Ish “Durum çok değişken ve belirsiz. Farklı bölgelerde, ülke içinde yerlerinden olan insan sayısını artıran çatışmalar devam ediyor” diyor.
Ish, hali hazırda aşırı kalabalık olan kampların üzerine son çatışmalarla daha fazla baskı bineceğini söylüyor.
Geçen yıl yapılan hesaplar, 15.3 milyon Suriyeli’nin insani yardıma ihtiyaç duyduğunu söylüyor.
Benzer şekilde 12 milyon kişi de gıdaya ulaşım güvensizliğiyle karşı karşıya.
Türkiye merkezli 6 Şubat depremleri de Suriye’deki koşulları kötüleştirdi.
Deprem Suriye’de yaklaşık 6 bin kişiyi öldürürken, 8.8 milyon kişiyi de etkiledi.
Petrol sahalarının ve önemli ticaret yollarının kontrolü gibi ekonomik çıkarlar da gerilimi besliyor ve insani krizle birleştiğinde, ülkede memnuniyetsizliğe ve iç çatışmalara neden oluyor.
Otoriter yönetim
Esad yönetiminin iktidarda kalabilmek için şiddet ve baskıya yönelmesi ülke içindeki muhalifleri güçlendiren ve çatışmayı uzatan faktörlerden biri.
2021’de yayımlanan bir BM raporu, kimyasal saldırılar ve meskun mahallerin havadan bombalanması da dahil yaygın katliamları, sivillerin aç kalmasına yol açan kuşatmaları ve hükümetin insani yardımlara ciddi kısıtlamaları belgeledi.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü Julien Barnes-Dacey, otoriter yönetimin karışıklıkları körüklediğini söylüyor ve “Bu savaşın altında otoriterlik yatıyor. Esad yönetimi sürekli olarak ödün vermeyi ve iktidarı paylaşmayı reddetti” diyor.
BM, 2022 itibarıyla 306 bin 887 sivilin çatışmalarda öldüğünü, binlere kişinin de açlık, hastalık ve sağlık hizmetlerine ulaşamamaktan hayatını kaybettiğini tahmin ediyor.
İngiltere merkezli düşünce kuruluşu Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü’nden Burcu Özçelik “Rejim iyi yönetimden çok hayatta kalma dürtüsüyle hareket ediyor” diyor.
Bölünmüş toplum
Orta Doğu uzmanı Barnes-Dacey, siyasi bölünmelere ek olarak, Suriye’nin “güçlü bir mezhepsel çatışma yaşamasına” da işaret ediyor.
Doğuda, Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu bölgeler savaşın ilk yıllarından beri büyük ölçüde Suriye devletinin kontrolü dışında kaldı.
IŞİD’ın ülkedeki kalıntıları geniş Suriye çöllerinde hala mevcut ve güvenlik tehdidi oluşturuyor.
Ülkenin kuzey batısında İdlib, savaşın en şiddetli döneminde buraya sürülen militan grupların kalesi oldu. Özellikle de Heyet Tahrir eş-Şam örgütü bölgenin fiili yöneticisi konumunda bulunuyor.
Durum, isyancı gruplar arasındaki çatışmalarla daha da karmaşıklaştı.
Türkiye’nin desteklediği bazı gruplar, çoğunlukla YPG’lilerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çatıştı.
Türkiye YPG’yi “terör örgütü” olarak kabul ediyor.
HTŞ’nin son saldırısına başlamasından kısa süre sonra, Halep’i ele geçiren isyancı koalisyonunun bir parçası olan Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu, kentin etrafındaki köyleri ve kırsal alanları ele geçirdiğini iddia etti.
Bu bölgeler, Esad yönetimi tarafından değil SDG tarafından kontrol ediliyordu.
Uluslararası diplomasi işe yaramadı
BM öncülüğündeki görüşmeler de dahil, müzakereler yoluyla barış getirme çabaları, önemli paydaşların birbirinden farklı gündemleri nedeniyle büyük ölçüde başarısız oldu.
Uzmanlar, tarafların uzlaşmak yerine kendi stratejik amaçlarını gütmeleri nedeniyle sürdürülebilir çözümlere alan kalmadığını söylüyor.
Barnes-Dacey “Altta yatan dinamikler değişmedi. Esad yönetimi iktidarı terk etmeyi ya da ödün vermeyi istemiyor. İsyancı örgütler ise Esad’ı devirmek ve ülkedeki yerlerini sağlama almak için savaşıyor” diyor.
Frankel-Pratt de “Bunun nasıl çözüleceği belirsiz olduğundan bölgedeki diğer ülkeler çok gergin” diye de ekliyor.
“Gergin ülkeler, muhafazakâr davranmaya eğilimlidir. Örneğin İran ve Körfez ülkeleri arasında istikrarı korumak için geçici anlaşmalar ve büyük bir tırmanışın önlenmesi için ABD ve Avrupa’dan muhafazakâr dış politika hamleleri görebiliriz.”
Bazı uzmanlar ise Trump yönetimi sırasında değişen ABD politikalarının öngörülemezliğine dikkat çekiyor.
Örneğin Türkiye’nin, Trump göreve başlamadan önce pozisyonunu güçlendirmek ve ABD ile Rusya ile avantajlı bir şekilde müzakere masasına oturabilmek için son saldırıyı desteklediği belirtiliyor.