34,6368
36,5867
2.940,54
Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik. İktidarın geçmişi kötülemek için sıkça kullandığı “eski Türkiye”, kendilerini övmek istediğinde ise kullandığı “yeni Türkiye”den manzaraları geçmişin ve bugünün resimleriyle kıyaslamak istedik. Fark mı? Fark göremiyoruz. Tek fark, kullandığımız siyah beyaz fotoğrafların çekildiği zaman diliminde Askeri darbe koşullarının sürmesiydi. Renkli fotoğraflarda, yani günümüzde ise bir askeri darbeden söz etmek mümkün değil. Ama darbe koşullarının birebir yaşandığı da ortada.
Yukarıdaki siyah beyaz fotoğrafların Ecevit’e ait olanlarını ben çektim. 12 Mart ve 12 Eylül’ün ünlü kumpas davalarının namlı savcısı Süleyman Takkeci’nin karşısında oturan dönemin İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın fotoğrafını ise Cumhuriyet’in efsane fotoğrafçısı rahmetli Erdoğan Köseoğlu çekmişti.
12 Eylül’den sonra Ecevit, bir davadan tutuklanmış ama pek çok davadan da yargılanıyordu. Ecevit bazen hâkim karşısına çıkacağı tarihi özenle gizlerdi. O nedenle partili arkadaşları bile o davaları izleyemezdi. Hoş; zaten kapalı olan CHP Genel Başkanlığı’ndan da istifa etmişti. Ancak bazı davaların günlerini zar zor öğrenir ve 1980 öncesi gençlik kollarından arkadaşlarla gidip davaları izlerdik. O zamanlar öğrenciydik. Fotoğrafı yazıişlerinden arkadaşlara gösterdiğimde, “Zenit marka makineyle çekilmiş gibi” dediler. “Aynen öyle” dedim. Öğrenci harçlığıyla ancak Zenit alabilirdik. Ankara Adliyesi’nin önündeki ve duruşma saatini Rahşan Ecevit’le beklerken çektiğim fotoğrafın hangi yıla ve hangi davaya ait olduğunu not almamışım. Muhtemelen ya Arayış dergisindeki bir yazısı ya da yabancı basına verdiği demeçler nedeniyle açılmış bir dava olmalı.
EL SALLAMASI DA BİRE BİR
Bülent Ecevit, CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmasına rağmen askeri yönetim, nefes alışını bile izliyordu. Ne ilginç değil mi; Kemal Kılıçdaroğlu da CHP’nin önceki genel başkanı sıfatıyla hafta içinde hâkim karşısına çıktı. Duruşma salonunda Özgür Özel’le bakışması, Ecevit’in duruşma öncesinde Rahşan Ecevit’le bakışmasını anımsattı. Yine adliye önünde toplanan kalabalığı el sallayarak selamlaması da bire bir aynıydı. Üstelik Kılıçdaroğlu, milletvekili iken söylediği sözlerden ötürü yargılanıyordu.
Kılıçdaroğlu duruşmasının yapıldığı günün akşamına iki kayyum haberi geldi. Tunceli ve yine bu ilin Ovacık ilçesine kayyum atandı. Son bir ayda kayyum atanan belediye sayısı 6’ya yükseldi. Belediye başkanlarına yönelik suçlamalara gelince terörle iltisaklı kişilerin ailelerine taziye ziyaretinde bulunmak ya da telefonla aramak, bu ailelere cenaze aracı tahsis etmek vb.
12 Eylül’den sonra DİSK davasından yargılanan Ahmet İsvan’a yönelik suçlama da benzerdi. 1 Mayıs’ta Taksim’e gitmeleri için işçilere İETT otobüslerini tahsis etme suçundan yargılanıyordu. Sanırım dört yıl kadar tutuklu kaldı. Eşi Reha İsvan ise bizim Ali Sirmen, Erdal Atabek, Mahmut Dikerdem, Hüseyin Baş ve Ataol Behramoğlu ile birlikte Barış Derneği’den tutukluydu.
AKP’NİN ‘YENİ TÜRKİYESİ’
Gazetecilerin yargılanması ve tutuklanması konusunda 12 Eylül Cuntası, AKP iktidarının eline su dökemez. O dönemde sosyalist dergileri saymazsak ana akım medyadan tutuklanan ya da yargılanan gazetecilerin sayısı yine de bir elin parmakları kadardı.
Aradan 50 yıla yakın bir süreç geçmiş. Eski Türkiye ile AKP’nin “Yeni Türkiyesi” arasındaki fark işte bu kadar. Bir daha darbe dönemlerine dönmeyiz sanıyorduk. Ama hayaldi gerçek oldu.