34,3291
36,3928
2.845,01
Siyonistlerle Anglosaksonlar arasındaki yakınlığın ne derece tehlikeli bir boyut kazandığı Hollanda sokaklarında bir daha görüldü. Hollanda’nın Amsterdam şehrinde meydana gelen hadiseler basınımıza yansıdığı için ayrıntılara girmenin gereği yok. Ajax-Maccabi Tel Aviv maçı için Amsterdam’a gelen Siyonist taraftarlar maç öncesinde Filistinlilere yönelik saldırgan bir tutum takınıyor ve maç sırasında da İspanya’da sel felaketinde ölenlerin anısına saygısızlık gösteriyorlar. Filistinliler de hadiselerden dolayı kısa zamanda toparlanarak Siyonistlere cevap vermek için sokağa dökülüyorlar. Çoğu kimse Amsterdam sokaklarındaki çatışmaların, Siyonist taraftarların hadiseleri farklı bir boyuta taşımak istemesinden kaynaklandığını dile getirdi. Onlara göre hadiselerde İsrail istihbaratı rol almıştı. Eğer bu doğruysa ABD ve İngiltere istihbaratının da orada olduğunu düşünebiliriz.
Bir futbol karşılaşması dolayısıyla Amsterdam sokaklarında yaşanan hadiseler önemliydi fakat Avrupalı liderlerin anlık tepkileri de en az bunun kadar önemliydi. Liderler açıklama yarışına girdi ve Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı’ndan önce yaşadığı pogrom olaylarına atıf yaptılar. Hollanda sokaklarında yaşananları tanımlarken pogrom kavramının özellikle tercih edildiği anlaşılıyor. Hâlbuki Siyonistler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle Holokost üzerinde durmuşlar, Yahudilerin savunma hakkını Alman saldırganlığı üzerine bina etmişlerdi. Böylelikle kurban oldukları yönündeki algıyı sürekli canlı tutarak İsrail’in Anglosakson kolonisi olma özelliğini görünmez kılmışlardı. Eğer 7 Ekim olmasaydı Filistinlilerin varlığına yönelik ilgi giderek azalacak, İngiltere ve ABD’nin Doğu Akdeniz’deki jeopolitik kazanımı sorgulanmayacaktı. Fakat Filistinliler her şeyi göze alarak Filistin’i terk etmeyeceklerini gösterdiklerinde büyü bozuldu. Katı olan buharlaştı. Elbette bu sefer şartlar çok değişmişti. Filistinliler topraklarını terk etmedikçe soykırımın şiddeti bütün insanlığı irkiltecek boyutlara ulaştı. Filistin direnişinin pogrom ve Holokost ile yakından uzaktan ilişkisi yoktu. Anglosaksonlar ve Siyonistler Doğu Akdeniz’de kolonyalist yayılmacılık siyaseti güdüyor ve önlerine çıkanları yok ediyorlardı. Bunun anlaşılması çok önemliydi. Nihayetinde son bir yılda Siyonist propaganda etkisini kaybetmiş, bütün dünyada Filistin davasına farklı bir yerden bakılmaya başlanmıştı.
Mevcut Avrupalı liderlerin inandırıcılıklarını kaybettikleri zaten biliniyordu. Onlar Ukrayna Savaşı’nda İngiltere ve ABD’nin yönlendirmesine göre hareket ederek sadece Anglosaksonların menfaatine kıymet verdiklerini göstermişlerdi. Özelikle Fransızlar, Almanlar, Hollandalılar, İtalyanlar adeta birbiriyle yarışa girmişti. Bu sefer de Siyonistlerin etkisiyle İngiltere ve ABD siyaseti doğrultusunda hareket ederek pogrom kavramını kullandılar. Pogrom bir grubun başka bir gruba yönelik etnik, dinî veya siyasî nedenlerle kıyım amaçlı saldırganlığını tanımlayan bir kavram. Geçmişte Avrupa ülkelerinin bir kısmında Yahudilere yönelik kitlesel eylemleri tanımlamak için kullanılmış. Bu da Holokost’un aradan kaldırıldığını gösteriyor. Avrupalı liderler 7 Ekim’den sonra Siyonistlerin Filistinlilere yönelik soykırımına destek verdi. Bu desteğin her ne suretle olursa olsun devam edeceği anlaşılıyor. Siyonistler, İspanya’da sel felaketinde yaşamını yitirenlerin anısına saygısızlık gösterse de mevcut Avrupalı liderler pogrom demeyi tercih etti.
Siyonizm kolonyal bir ideoloji olarak Anglosaksonların eseri. Bu ideoloji hem İngiltere ve ABD’de belirli mezhepler üzerinden Hıristiyanlar arasında hem de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin himayesinde (manda yönetiminde) İsrail’in kurulmasına giden yol açılınca Yahudiler arasında hızla yayıldı. Bunun en önemli sonuçlarından biri Filistin’deki kolonyal yayılmacılığın teopolitik bir mesele olarak görülmesidir. Müslümanlar da Filistin davasına uzunca bir dönem teopolitik bir mesele olarak baktı. İlginç bir şekilde İngiltere ve ABD’nin Doğu Akdeniz’de nüfuz alanı genişliyor ve sağlam temeller üzerine oturtuluyor ama kitleler dinleri tartışıyordu. Filistinliler topraklarını sattı lafının dolaşıma sokulması da kolonyal yayılmacılığın propaganda gücünden kaynaklandı. Çok yönlü saldırı karşısında Filistinlilerin varlık gösteremeyeceği düşünülmüştü. Direniş neredeyse imkânsızdı. Bunun için Filistinlilerin mücadelesi de teopolitik çerçevede izah edildi. Hâlbuki Filistinliler Anglosakson yayılmacılığı karşısında durmuşlar ve Filistin’i nesillerden nesillere aktarılan bir davaya dönüştürmüşlerdir.
Siyonizm karşısında Filistin davasının daha da güçleneceği çok açıktır.