34,5493
36,1716
2.983,66
Aslında hiçbir şey. Çünkü ne derler bilirsiniz: “En iyi Amerika hiç olmayandır. Cehennemin dibinde olan ise, en iyi Amerika’nın da iyisidir.”
Bizim eski aşırı romantik Marksist-lerimizle aşırı romantik İslamcılarımızın aksine, son 100 yılda dünyayı bugünkü haline getiren üç emperyalist merkezin hep ABD, Rusya ve İngiltere olduğunu düşünegeldim. Son 30 yılın yeni emperyalist merkezleri ise Çin ve İran malum. Ben bu beş ülkeyi herhangi bir gerekçeyle birbirinden ayırıp da “zalimler arasında kategorik bir ayrım” yapası olan biri değilim. Hepsinin de yıkılıp gittiğini görmek en büyük ve değişmez hayalim. “İsrail’e ne diyorsun?” derseniz, o pislik yuvasının ömrü zaten kısa, pek kısa olur inşallah.
Dolayısıyla Trump’ın seçilmesi üzerinden “şimdi ne olacak?” diye analiz kasmaya pek iştahım yok. ABD, bildiğimiz emperyalizmine “Trumpvari” yöntemlerle devam edecek. Buna dair gram şüphem yok. Emperyalizmin Mısır, Suud, BAE kuklalarının el bastığı o kutsal küre üzerinden ilerlemesi ile ilerlememesi arasında bir fark oldu mu da şimdi ikinci Trump döneminde bir fark bekleyeyim?
Fakat şunlar var tabii şöylece konuşmamız gereken. Tam bir tüccar olan ve ajandasını apaçık yürütmeyi pek seven “sarı saçlım mavi gözlüm” hem Ukrayna’yı yalnız bırakarak Avrupa Birliği’ne sağlam bir gol atabilir hem de Gazze’de ateşkes sağlayıp “İsrail’in başkenti Kudüs’tür” konseptine geri dönebilir. “Gazze’deki en kötü ateşkes en iyi savaştan yeğ midir?” diye sual edecek olursanız “onu ben değil, Hamas bilir” diyeceğim size. Çünkü gerçekten sadece Hamas karar verebilir buna. Çünkü malumunuzdur, Trump’ın seçilmesi İsrail televizyonlarında şampanya patlatılarak kutlandı. Gazze ve ateşkes beklentilerimizde agâh olsak iyi olur yani. Kulağımız ABD ya da İsrail’de değil sürekli Hamas’ta olmalı ateşkes hususunda. Dünyanın özgür bireyleri ne derse o.
Dün el-Cezire’nin eski yöneticilerinden birinin “Trump’ın seçilmesi Ankara’nın işine gelir. Suriye’nin kuzeyi hususunda Ankara’nın eli çok rahatlar” minvalinde bir yorumuna denk geldim. Evet, bu böyle olabilir. Trump, Suriye konusunda Rusya ile pek çok meselenin dâhil olduğu bir paket uzlaşmaya gidebilir. Bu uzlaşmanın doğal sonucu da PKK’nın her zamanki mayın eşekliği pozisyonunda kalması ve Amerika ile Rusya tarafından bir kez daha satılması olabilir. Bu durumda Türkiye’nin eli armut toplamaz elbette. İşin aslı, bunun böylece gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini İsrail’in PKK’nın arkasında ne oranda duracağı belirler büyük oranda. Yani Suriye’nin kuzeyinde işler istediğimiz gibi ilerleyebilir ancak bu ilerleyiş en azından yakın vadede bizim uhdemizde ve inisiyatifimizle değil, bazı gelişmelere bağlı olarak gerçekleşebilir. Yani demem o ki Trump, Putin ile “gevşek bir iki kutuplu dünya” formülünü arayabilir. Trump, doğrudan Türkiye’ye “al Suriye’de istediğini, Mısır üzerinden alayım Libya’da istediğimi” bile diyebilir. Yeter ki tüccar kafasına yatsın bu alışveriş. Der tabii de Türkiye buna razı olur mu, o da ayrı bahis.
Velhasıl, Trump’ın ABD dışındaki yol haritası, ABD emperyalizmini hiç istifini bozmadan ve sadece yöntem değişikliği ile ilerletmek olacaktır. Bundan hiç şüphem yok.
Gelelim Trump’tan “lan yapsa ne iyi olur” şeklinde özetleyebileceğim ABD içi beklentilerime. Trump Amerika’sında LGBT ideolojisi yüzde yirmi, yüzde on, yüzde beş bile güç kaybetse çok büyük bir memnuniyet duyarım bundan. Dünyanın sonunu getirmekten başka bir halta yaramayacak olan LGBT ideolojisi ile insanlığın topyekûn mücadele etmesinin kaçınılmaz bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Trump’ın burada bu mücadeleye vereceği en küçük destek bile epeyce kıymetli olur. Ki seçimde LGBT ideolojisinin bütünüyle Trump karşıtı bir aks oluşturması “intikamcı kişilik” Trump’ın harekete geçeceğine dair inancımızı diri tutmamıza yarar.
Biliyorsunuz, LGBT ideolojisiyle son derece bağlantılı olan o büyük skandalın isimlerini, yani Puff Diddy’nin meşhur partilerine katılıp reşit olmayan çocuklara tecavüz eden ünlülerin tamamını faş edeceğini söylemişti Trump. Bunu yaparsa LGBT ideolojisi “tam 12’den” bir isabet alacaktır. Umarım, bu kişiselleştirdiği intikamını çabucak alır da bir kez daha LGBT ideolojisinin ne denli pislik bir ideoloji olduğu ortaya çıkar.
Başa döneyim. Amerika yıkılına kadar onunla mücadele etmeye devam etmek, insanın boynuna vazifedir. Ona şüphe yok. Şüphe olmayan bir başka bir husus da “aptal cumhuriyetçi” Trump’ın, “aptal demokrat” Harris’e nazaran başka, bambaşka hususiyetleri olduğu gerçeğidir. Bu tüccar politikacı, dünyayı hop oturup hop kaldıracak performansı ve türlü aptallıklarıyla gündemimizi işgal edecek, ardından Amerikan dişlisi yoluna devam edeceği bir başka aptal bulacaktır. Olduğu olacağı budur.
Konyalıların dediği gibi diyelim: “Çok da şiiitmemek” lazım gelir.