34,5307
36,0213
3.004,44
Oyunun oluşum sürecinden bahseder misiniz?
Aslında bu oyunun süreci düşündüğümden uzun sürdü. Mayıs 2023, demek ki neredeyse bir buçuk yılı aşkın süre.
Hazırlık için uzun bir süre.
Evet. Ben oyunu duyduğum zaman, bir de Sedef Aybar’ın, çok güvendiğim bir çevirmen. Onun olduğunu bildiğim için çok heyecanlandım, hemen okudum. Bizim tiyatromuza da çok uygundu. Çünkü “Annem Hep Derdi ki” ana sözleri anlatan bir oyun, evet, babalar da haklıdır ama anneler babaların haklı olmadığı zaman daha da çok haklıdır. Böyle bir espri yapabilirim. Annemizin o öngörüsü, duygusu, bu oyunda var. Baktığım zaman Şikago üzerinden yazılmış bir oyun ve öykü biraz eski kalıyor. İki genç Şikago’ya taşınıyor, tehlikeli mahalledeler. Artık Amerika’da bile Şikago’nun tehlikeli mahalle olma fikri geçti. En beğendiğimiz şehirlerden Los Angeles ve San Francisco’nun suç oranı açısından daha tehlikeli olduğunu öğreniyoruz. Dolayısıyla oyunun o hali ile oynamak mümkün değil. Servet Hanım’ın bana güvenmesi üzerine bayağı bir değişiklik yaptım. Yazardan da izin alarak Türkiye’ye uyarladım. Bu süreç içinde gençler kültür şoku nasıl yaşabilir en çok bunu düşündüm. Dramaturjisi onun için uzun sürdü. Bu gençleri Amerika’dan istanbul’a bir de Tarlabaşı’na getirdiğimizde süreç tamamlanmış oldu.
‘SUÇLA ÖZDEŞLEŞTİ’
Oyunda günümüze dair neler var?
Aslında oyunda kentsel dönüşüm, göç gibi temalar alttan alta var. Sadece annelik teması üzerine değil. Aile kavramı inceleniyor. Maalesef son dönemlerde aile suç kavramı ile çok özdeşleşti. Biz hâlâ Türkiye’de aile kavramının en temiz, en güzel değerlerden biri olduğuna inanıyoruz.
Yani bu oyun ailece seyredilecek bir oyun mu?
Bunu şöyle açıklamak istiyorum: “Ailecek bu oyun seyrettik, sevdik çünkü içinde bir argo yok” falan gibi anlaşılıyor, bu değil. Asla ailecek izlenecek oyun bu değil. Kuşaklar arası bir iletişim. Servet Aybar’ın notu beni çok etkilemişti; “Annem hastayken ben onun başında çevirdim oyunu.” Allah hastalık vermesin. Baktığınız zaman bir duyarlılık istiyor oyun. Ben de diyorum ki birkaç kuşak seyirci gelebilse oyuna. “Ağaçlar Ayakta Ölür”de aynı sıcaklık vardı. Diğer oyunumuz, “Müziksiz Evin Konukları”nda aile içi sorunlar yine aile içinde hallediliyordu. Ailenin sevgisi, saygısıyla, dostluğuyla iyi niyetiyle hallediliyor. Bu oyunun da ana teması bu bence. Tabii oyunu seyredenlere soruyoruz. Aile mi arkadaş mı diyoruz? Arkadaş diyenler de oluyor. Baktığımızda aile öne çıkıyor. Bence oyunun şu hali çok tatlı. Bu anne babaların kuşak değiştikçe gençlerden daha çılgın olabilmeleri bize doksanlı yılları hatırlatıyor.
Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
Gündemde olan “Konken partisi” oyunu var. Hâlâ kadrosunda beklemelerimiz var. Seçkin Selvi çevirisiyle “Konken” partisini yapacağız. Onun dışında bir sürprizimiz daha var. Gelecek sezonda hazırlayacağımız oyun Arthur Miller’ın “Satıcının Ölümü” oyunu üzerine çalışmaya başladık.
KUŞAK ÇATIŞMASI
Kadroyu nasıl oluşturdunuz?
Böyle kadrolu komedi yok, dolayısıyla burada Çiçek Dilligil’i, Mert Asutay’ı bulmak Aziz Sarvan – Ecmel İs’i bulmak öncelikle bizim aile yapısını kurmamız için çok önemli oldu. Mert Aykul ve Aşkın Şenol, Dilara Mücaviroğlu’nu eklemek isterim. Anne babalar çok önemli bu oyunda çünkü anne babalara göre ayarlanıyor oyun. Oyunda sadece kuşaklar arası çatışma yok. Kültürler arası çatışma da var.