34,5388
35,9424
3.000,79
Başak Nur GÖKÇAM
Küresel ısınmanın etkileri, mevcut düzeni değiştiriyor. Artık dünya çevre dostu ekonomik modelin oluşturulması için gereken yeşil dönüşüm sürecinden geçiyor. Fakat bu dönüşümün gerçekleşmesi için lityum, kobalt, nikel, grafit ve nadir toprak elementleri gibi çeşitli kritik mineral ve hammaddelere (KMH) büyük ihtiyaç var. Çünkü güneş fotovolkaik (PV) tesisleri ve rüzgâr çiftlikleri ve elektrikli araçlar, fosil yakıt bazlı muadillerine kıyasla daha fazla mineral kullanımı gerektirir.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki 2010 yılından bu yana, yeni bir elektrik üretim kapasitesi birimi için ihtiyaç duyulan ortalama mineral miktarı, yenilenebilir enerji payının artması sonucu yüzde 50 artış gösterdi. Ve bu ihtiyacın, yüzyıl ortasına kadar katlanarak artacağı öngörülüyor. Fakat bu mineral ve hammaddelerin madenciliği ve işlenmesi, ekonomik ve siyasi olarak riskli bölgelerde bulunan az sayıda ülkede yoğunlaştı. Yüksek talebin tedarik sorunu yaşanmadan karşılanabilmesi için KMH’lere yönelik küresel yatırımların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bloomberg Yeni Enerji Finansmanı’na göre enerji dönüşümünü yavaşlatacak bir tedarik zincirinin yaşanmaması için de yüzyıl ortasına kadar 2,1 trilyon dolarlık yeni yatırıma ihtiyaç var.
Tekelleşmelerin taşıdığı riskler netleşiyor
Yeşil teknolojilerin geliştirilmesi ve etkin olarak kullanılabilmesi için gereken kritik mineral ve hammaddelerin çıkarılması ve işlenmesi için başta Çin olmak üzere, ekonomik ve siyasi açıdan riskli bölgelerde yoğunlaşıldığını belirten Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Etem Karakaya, “Yeşil dönüşüm çerçevesinde KMH’lere artan talep göz önünde bulundurulduğunda bu durum, ciddi bir tedarik riski yaratıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na (International Energy Agency, IEA) göre nikel ve kobalt gibi KMH’lere yönelik talebin 2040 yılına kadar iki kat, grafite olan talebin dört kat, lityuma talebin ise dokuz kat artması bekleniyor. Ancak KMH madenciliği; Latin Amerika, Asya ve Afrika’da yoğunlaşmışken, işleme konusunda Çin tek hakim ülke olarak öne çıkıyor. Özellikle Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşları sonrası sıkılaşan kısıtlamalar da göz önüne alındığında, bu tekelleşmelerin taşıdığı riskler daha da netleşiyor” dedi.
KMH’lerde hakim ülke Çin
Çıkartılan maden cevherlerinin işlenmesinde daha da ciddi bir tekelleşmenin söz konusu süreçlerde Çin’in, neredeyse tek hakim ülke olarak öne çıktığına dikkat çeken Karakaya, “Kobalt’ın yüzde 74’ü tek başına Çin’de rafine ediliyor. Benzer şekilde, lityumun yüzde 65’i, nadir toprak elementlerinin yüzde 90’ı ve grafitin neredeyse tamamı, tek başına Çin’de işlenip rafine ediliyor” ifadelerinde bulundu.
Karbonsuzlaşma konusunda iddialı hedefleri bulunan ABD ve AB başta olmak üzere batı ülkeleri, KMH’lerin tedariğinde başarısız olduklarını belirten Karakaya, “Çin’in KMH konusunda tek hakim ülke olması nedeniyle oluşan risklere karşı acil çözüm üretme çabaları başladı. Doğru adımlar atabilmek için ders çıkarmak ve Çin’in politikalarını incelemek gerek” dedi.
Dünyanın en büyük ikinci rezervi Eskişehir’de
2022 yılında Türkiye’nin, Eskişehir Beylikova’da 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi bulunduğunu hatırlatan Prof. Dr. Etem Karakaya, “Bunun, Çin’de yer alan 800 milyon tonluk rezervin ardından dünyanın en büyük ikinci rezervi olduğu belirtildi. Türkiye’nin enerji sektöründeki konumunu pekiştireceği ifade edildi. Bu rezerv, küresel tedarik riskine de büyük katkı sağlayabilecek düzeyde. Ancak kritik mineraller konusunda veri sunan uluslararası kuruluşlar, henüz Türkiye’nin rezervlerini küresel toplam içine dahil etmiyorlar. Oysa dünyada bilinen 17 nadir toprak elementinden 10 tanesinin Beylikova Maden Sahası’nda bulunduğu belirtiliyor. Bu rezervlerin yüksek miktarda olması ve işlenip rafine edileceğinin resmi kaynaklar tarafından beyan edilmesi oldukça önemli” dedi.
Türkiye, kendi KMH listesini oluşturmalı
Türkiye’nin yeşil dönüşüm ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve küresel ölçekte etkili oyuncu olabilmesi için kapsamlı strateji ve planlama çalışmaları yapması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Etem Karakaya, “Türkiye’nin, aynı ABD ve AB’nin yaptığı gibi, NTE’lerin özelliğine göre kendi kritik madenler listesini oluşturması ve envanterini çıkarması lazım. İlgili rezervlerin ve işlenmesi durumunda yaratılacak ekonomik değerin, farklı senaryolar altındaki fayda-maliyet analizlerini yapmasını beklemeliyiz. Bu kritik mineralleri verimli bir şekilde işleyip rafine etmesini sağlayacak ölçek ekonomilerini, maliyet avantajlarını hesaba katan, entegre tedarik zincirlerine sahip, geniş bir işleme tesisine ihtiyaç var. Ayrıca NTE’lerin işlenmesi ve rafinasyonu ciddi teknik bilgi gerektirdiği için, nitelikli insan gücü ve altyapı desteği sağlanması önem taşıyor. Son olarak, bunların dünya pazarlarına güvenle ulaştırılması, uluslararası iş birliği anlaşmalarıyla sağlanmalı. Bu gibi strateji plan ve işbirlikleri aracılığıyla Türkiye, NTE tedarik zincirinde önemli bir konuma gelebilir” önerisinde bulundu.