34,5452
36,0135
2.989,60
İşin buraya varacağı belli, ‘hayatın akışına’ uygun, yani doğal değil miydi?..
2’nci büyük savaş ertesi kurulan müesses nizamın ana üssü Birleşmiş Milletler’in İsrail tarafından fiilen vurulması hangi aşamalardan geçerek gerçekleşti?
BM’nin fonksiyonlarını yitirmesi ve erime süreci, küresel güç dengelerinde ‘diğer grup’ taleplerinin gittikçe büyümesi ve en çok haklılığı ile başladı. İlaveten, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin başta da ABD’nin hem nitelik hem nicelik erimesi ile zirve yaptı ve bu devasa yapının herkesin görmezden geldiği foyası ortaya çıktı…
Gerçekte 193 ülkenin birkaç Batılı ülkeye hizmet ettiği kurum neredeyse varlık nedenini yitirmeye başladı. Gittikçe daha çok ülke bu adaletsizlik mimarisinden sızlanmaya başladı ve “dünya 5’ten büyüktür’ gibi mottolar küresel kamuoyunda karşılık bulmaya başladı…
Uzatmayalım, iş, BM Genel Sekreteri’ni ‘istenmeyen adam’ ilan etmeye, ardından da BM’nin görev gücü UNİFİL’in alenen vurulmasına kadar vardı…
Akış bu.
Varış?
Vahlanmalar, sızlanmalar. Türkiye’de bile itirazlar en çok şu kadar; ‘vay efendim bunu nasıl yaparlar, bu BM’yi vurmak demektir, İsrail’i kim durduracak’…
Akış, tezgâhtaki sistematik çürümeyi bu denli açık anlatırken, vitrine küfür etmenin yararsızlığını anlamak nasıl bu kadar zor oluyor?
Bilindik hikayedir, bebekliğinden beri birkaç metrelik zincirle zapt edilen fil serbest bırakıldığında, o mesafenin dışına yine çıkamaz…
Siz BM ve ‘benzerleri’ üzerinden gerçek müesses nizama hizmet etmekten uyuştuğunuz için, aslında vurulanın kendiniz olduğunu ‘hissetmiyorsunuz’…
BM’nin düzenlenmesine yönelik talepler de -yine bu akışa göre- bir sonuca varamayacak. Zaten müsaade de etmezler. Makyaj kabilinden bir kaç kozmetik dokunuşla havayı alırlar o kadar. Kaldı ki, orada dahi değiliz…
Allah’tan Türkiye gibi bir kaç ülkenin kendine has jeopolitiği var da, çok darlandığınızda sırtınızı verebiliyorsunuz. Ama onun da sınırı var ve yaralı hayvan gittikçe vahşileşir…
Bu yüzden, kimi tv kanallarının, “izlenmek için halka aptala anlatır gibi anlatalım” prensibiyle kurduğu programlardan ve telif uğruna bu yola intibak eden konuklardan da sıyrılmak gerekiyor.
Mesela…
İsrail’in gerçekleştirdiği soykırıma bakarken ismi çok zikredilen İran-Rusya veya İsrail-Körfez ilişkileri bu basitliği kaldırmaz…
Moskova -Tahran dünyaya bakarken ortak mercekler kullanırlar ama ABD başkanlığını hangi adayın kazanmasını istediklerini sorduğunuzda uzaklaşırlar. Ya da Tel Aviv-Moskova arası şu sıralar soğuktur ama aynı soruyu yönelttiğinizde yakınlaşırlar!
Tahran’ın yeni yönetimi de İsrail saldırıları karşısında pasif kalınca bu durum Türkiye’de, “anca video klip yayınlarlar’ sığlığında ele alındı ama şimdi daha ‘sakin’ davranıyoruz! Ortaya çıktı ki, İran-ABD arasında bir tür zımnî mutabakat varmış…
Bir kaç gün evvel Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Baf şehrinde Fransa, İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekiz, Malta, Hırvatistan, Slovenya, Rum Yönetimi bir araya gelip, ‘MED-9’ ismiyle toplantı gerçekleştirdiler…
Trump’ın da Harris’in de kazanması halinde, İsrail’in kuzeye yürüyüşü, ‘küre koalisyonunun’ dirilmesi, Hindistan-Körfez-Irak-İsrail-Rum Kesimi-Yunanistan-Avrupa çizgisinden geçecek hattın bizim Güney sınırımıza yönelik bir koçbaşına dönüşebileceğini görmek bu denli zor mu?
‘Türkiye için bu kadar büyük paftalı haritaya ihtiyaç var mı’ diyebilirsiniz ama bu dahi küçüğüdür…
Çok kutupluluk cephelerinin bizim mevzilerimize gelip yaslanmasıdır iş. Yıllar içinde ilk/onlarca kez buradan okuduğunuz, en kaba tasviriyle, Ukrayna-Ortadoğu-Pasifik dikişlerinin attığını görmüyor muyuz? Japonya’nın ilk kez NATO Savunma Bakanları toplantısına katılacak olması ne? Tayvan liderinin ‘egemenlik’ konuşmasını müteakip Çin’in tarihindeki en büyük ‘kuşatma tatbikatını’ yapması ne?
Ulusal güvenlik ve dış politikanın bir numaralı görevi “niyet okumaktır”. Niyet okumadığımız için başımıza gelenlerin haddi-hesabı yok. Niyet okumayı ayıp saymayı bize kim öğretti?