34,5004
36,1610
2.971,12
T24 Kültür Sanat
Yarın (15 Kasım) akşam Şinasi Sahnesi’nde gerçekleşecek Kapanış ve Ödül Töreni ile sona erecek 35. Ankara Film Festivali’nde dün, Ulusal Uzun Film Yarışması’nın son üç filmi jüri karşısındaydı.
Ekiplerinin de katılımıyla “Hakkı”, “Mukadderat” ve “Ölü Mevsim”, Ankara’da ilk kez izleyiciyle buluştu.
“Küçükken dinlediğim bir hikâyeden esinlendim”
“Hakkı”nın gösterimine yönetmen Hikmet Kerem Özcan, yapımcı Öykü Canlı ve oyuncu Cem Zeynel Kılıç katıldı.
Hikmet Kerem Özcan, filmin hikâyesini oluştururken esin kaynakları olup olmadığını soran bir izleyiciye şu yanıtı verdi:
“Evet, var. Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filmi, benim genç yaşta izlediğim ve kariyerimde, sinema yolculuğumda mihenk taşı filmlerden biriydi. Tabii ki ondan etkilendim ama bu farklı bir hikâye, farklı bir zamanda geçen bir hikâye. Birçok başka esin kaynaklarım da oldu. Mesela, küçükken dinlediğim bir hikâyeden esinlendim bu filmde, bizzat Ege’de yaşanan bir olaydan.”
Özcan, Hakkı karakterini oluşturma sürecini de şu sözlerle anlattı:
“Bir erkeklik krizi yaşadığını planlayarak oluşturdum Hakkı’yı. Çünkü zaten bacanağıyla olan bir çekişmesi var. Aslında bir yandan yaşadığı köyde, turizmle beraber birçok kişi zenginleşirken o, zenginleşme yarışının dışında kalıyor. Biraz da kendi karanlık tarafına geçtikten sonra, hayatındaki kadın kavramını da yok eden, en son kendi kendini de yok eden bir şeye dönüşüyor. Nermin’in gidişi, heykelin yok oluşu gibi.”
Yeni projesi olup olmadığını soran bir izleyiciye de “Şu an ikinci senaryoma yoğun bir şekilde çalışıyorum; o da psikolojik gerilim temalı. Bunu aslında bir hedef gibi planlayarak yapmıyorum, biraz oraya götürüyor yazmak istediklerim, düşünmek istediklerim” yanıtını verdi.
Oyuncu Cem Zeynel Kılıç, filmi ilk kez Ankara Film Festivali’nde izlediğini belirtti ve projeye dahil olma sürecini şu sözlerle anlattı:
“Burada ilk kez izledim ‘Hakkı’yı. Sadece senaryosunu biliyordum ve setteki çekimleri… Dışarıdan göremiyordum. O yüzden hâlâ etkisi var bende. İyi bir rol gelince, hani büyük küçük rol olmaz denir ya, iyi senaryolarda olmaz. Ama kötü senaryolarda olur o, rol seçeriz. Bana sorarsanız, iyi eser hepinizin farklı çıkarımlar yaptığı eserdir. Yani o film hepinizin olur. Mesela, yönetmenin veya senaristin hiç düşünmediği şeyi siz yorumluyorsunuz ya, işte o, onun iyi olduğunu gösterir. Zaten makbul olan da odur. Biraz seyirciye bırakmaktır işi. Bu senaryoyu okuduğumda dedim ki, çok iyi. Hem günümüz Türkiye’sini anlatıyor, hem de aslında insanlığın evrensel değerlerini… İkisini o kadar güzel harmanlamış ki…”
“Çocuksuz evlerde sıkılma anlarım besledi hikâyeyi”
“Ölü Mevsim”in gösterimine, yazar ve yönetmen Doğuş Algün, yapımcı Burak Kaplan, oyuncular Funda Eryiğit, Naz Göktan ve Haydar Şahin katıldı.
Doğuş Algün, yapım sürecinin nasıl geliştiğinin sorulması üzerine şunları söyledi:
“Filmin bir doğma anı yok, zamanla gelen gözlemlerden oluşuyor. Çocukluk yıllarından, çocuksuz evlerde sıkılma anlarım filmi besleyen noktalar. Senaryo süreci, filmi çektikten sonra bile devam etti, özellikle kurgu esnasında, ve toplamda yedi yıl sürdü senaryo aşaması. Son dört yılda senaryo hareketlendi. Bu süreçte izlediklerim ve okuduklarımdan esinlendim. Bir yandan oyun da yazdığım için dramaturji de çalıştık. Filmin kaba kurgusu dört saatti ve sonradan, baştan kurguladık. Sahne sahne kameranın hareketini tartıştık görüntü yönetmeni Ece Latifaoğlu ile. Kamerayı omuzda istedik, karakterlere daha derin girebilmek için ve bunun bir film olduğunu seyirciye nasıl unutturabiliriz üzerine düşündük. Ve hatta müzik bile kullanmadık.”
Filmde Nimet rolünü canlandıran Funda Eryiğit, projeyi kabul etme sürecini şu sözlerle anlattı:
“Senaryo en başta tavladı beni. Sadece oynadığım karakter değil, diğer karakterler ve diyaloglar da çok etkileyiciydi. Oynadığım karakter de merak ettirdi ve sorgulattı beni. Senaryoda bütün karakterler incelikli düşünülmüş, bütün karakterler kendi derdinde. Kardeşler birbirini anlayamıyor ve bu durum diğer karakter ilişkilerinde de var.”
“Yeşilçam’a özlemle yaşıyorum”
Yarışmanın son gösterimi “Mukadderat” ile oldu ve gösterime yönetmen Nadim Güç, senarist Erdi Işık, yapımcı Rodi Kayım, oyuncu Aslıhan Gürbüz katıldı.
Nadim Güç, filmin çıkış hikâyesini anlatırken şunları söyledi: “Erdi bu senaryoyla geldiğinde kahraman olmayan birinin hikâyesini anlattığını düşündüm. Herhangi bir evde olabilecek, herhangi bir hikâye. Bu çok hoşuma gitti. Yeşilçam’a özlemle yaşıyorum, bunu özellikle yapmasam da Yeşilçam sinemasına benzetilmesi hoşuma gitti. Filmde bir kadının değişimi ve halkalar şeklinde büyüyen, erkeklere de dokunan ve değiştiren bir yapı vardı. Kadınlar da, erkekler de hata yapıyor. İnsan olmaya doğru giden bir yol çiziyoruz filmde.”
Erdi Işık, Sultan karakterini yazarken annesinden esinlendiğini belirtti ve “Her ailede benzer hikâyeler var. Sultan’ı Nur Abla’yı düşünerek yazmıştım ve Nadim’e ‘Çocukluğumun geçtiği Cide’sini hayâl ediyorum ve bunu yansıtmak istiyorum’u söyledim” dedi.
Aslıhan Gürbüz, Nur Sürer ile birlikte aynı filmde yer alma deneyimini “Benim için Türkiye sinemasının yaşayan çınarlarından biriyle oynamak çok büyük öğretiydi” sözleriyle tariflerken, filmi ilk kez Ankara Film Festivali’nde izleme şansı bulduğunu söyledi ve “Uzun zamandır okuduğum en iyi senaryoydu” dedi.
“Mübadele değil, tehcir”
Dün ayrıca, Bülent Vardar‘ın yönettiği “Köklere Yolculuk” (2024) aslı belgesel de dünya prömiyerini festival kapsamında yaptı.
Vardar, Kuzey Yunanistan olarak bilinen Selanik, Yenice-i Vardar’da (Giannitsa) doğan ve büyüyen dedesi ile babaannesini odağına aldığı filmin gösterimi ardından Bülent Vardar, seyircilerin sorularını yanıtladı.
Yapım sürecinin sancılı geçtiğini belirten Vardar, “Belki de çoğu zaman bu işi bitirmekten vazgeçmeyi düşünmüş de olabilirim, çünkü çok parasız koşullarda bu filmi bitirmek zorunda kaldım” açıklamasında bulundu. Zorluklara rağmen motivasyonunu kaybetmediğini belirten Vardar, şunları söyledi: “Beni motive eden şey, yıllar sonra Ayşe Hoca’nın gözleri yaşararak anlattığı şekilde, benim köklerim nereden geliyordu ve neden böyle oldu, niye orada hayat devam edemedi, bu insanlar buraya getirilmek zorunda bırakıldılar gibi sorular oldu. Bana sorarsanız, mübadele değil de bir tehcir, anlaşmayla göçe zorlanmışlar.” Vardar ayrıca, “İlk gösterimimizin Ankara’da, Türkiye’nin en önemli festivallerinden birinde yapılmış olması da benim için mutluluk kaynağı” dedi.
Festivalde bugün
Festivalin bugünkü programında, İspanyalı yönetmen Mar Coll‘un Locarno’dan Özel Mansiyon alan “Salve Maria” (2024), Belçika’nın tanınmış oyuncusu Veerle Baetens’in Sundance Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu dalında Jüri Ödülü kazanan “Eridiğinde” (When It Melts), Piero Messina‘nın melankolik bilimkurgusu “Farklı Bir Son” (Another End), Neri Marcorè‘nin biyografik spor draması “Zamora” (2023) ve Hindistanlı yönetmen Payal Kapadia’nın Cannes’da Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan “Aydınlık Hayallerimiz” (All We Imagine As Light, 2024) adlı filmler izlenebilir.
Eserleri infial yaratan Sayna Soleimanpour: Ben neden kadın cinayetlerini güzelleyeyim?
|