h Dolar 35,3918 % 0.13
h Euro 36,5136 % 0.13
h Altın (Gr) 3.000,38 %-0,68
a İmsak Vakti 02:00
İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
  • DOLAR 35,3918h

    35,3569

  • EURO 36,5136h

    36,4659

  • Gram Altın -0,68h

    3.000,38

a

2025: Ekonomide bizi neler bekliyor?

2025: Ekonomide bizi neler bekliyor?

2025: Ekonomide bizi neler bekliyor?
0

BEĞENDİM

Prof. Selva Demiralp-Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi

2024’e girerken zorlu bir senenin bizi beklediğini biliyorduk. 2023 genel seçimleri öncesinde iktisatçıların tüm uyarılarına rağmen ülke bir ödemeler dengesi krizinin eşiğine gelince, seçim sonrasında ekonomi politikaları keskin bir U dönüşüne sahne olmuştu.

Eğlence bitmiş, fatura ödeme zamanı gelmişti.

Ekonomi politikalarından sorumlu ekibin başına gelen Mehmet Şimşek tarafından rasyonel politikalara dönme sözü verilmişti. Zaman “acı reçete” zamanıydı.

Bu şartlar altında, 2024 başındaki değerlendirme yazımın başlığında “Acı reçetenin yükünü nasıl azaltabiliriz?” diye sormuş ve tavsiyelerde bulunmuştum.

Yazımda şöyle demiştim: “Bu politikaların başarılı olabilmesi için atılan adımların gerekliliğine toplumun ikna olması ne kadar önemliyse, acı reçetenin maliyetinin topluma nasıl pay edileceği de bir o kadar önemli. Aksi takdirde reçetenin ağırlığı altında ezilenlerin haklı isyanı, vaktinden önce ilacın kullanımına son verilmesi ile sonuçlanabilir. Bu durumda, o zamana kadar ödenen bedel de boşa gider.”

Bir senenin sonunda geldiğimiz nokta maalesef tam da burası.

2024 yılı, enflasyonla mücadelenin yükünün tamamen Merkez Bankası’nın omuzlarına yüklendiği, Maliye Politikası’nın enflasyon yaratan talebin esas kaynağı olan yüksek gelir kesimlerini vergilendirecek bir reform hamlesini gerçekleştiremediği, kamuda tasarrufun sembolik de olsa yapılamadığı bir sene olarak geçti.

Enflasyonla mücadelenin tek yolu yüksek faize indirgenince, bunun yarattığı maliyet kısa vadede enflasyonun yarattığı maliyeti geçer hale geldi.

İlacın yarattığı hasarın hastalığın yarattığı hasarı geçtiği bir noktada TCMB üzerinde oluşan baskılara daha fazla dayanamayarak faiz indirimlerine başladı. Aralık ayında başlayan faiz indirimlerinin önemli bir sebebi bence bu.

Zira TCMB’nin “eğer faizi şimdi düşürmezsem ve reel faiz artarsa 2025 sonu enflasyonu %21’in altına düşer, bu da planladığımdan fazla bir yavaşlama getirir” diyebilme olasılığı bence oldukça düşük.

2025 yılı için yaptığımız enflasyon tahminleri 2025 ikinci çeyreğinden önce faiz indirimine izin verecek bir tablo sunmuyor.

Bilakis sene içinde TCMB’nin 2025 sonu tahmininin yukarı yönlü güncellenme olasılığı yüksek.

Enflasyon düşecek mi?

Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürmek için gereken yavaşlama konusunda taviz vereceği, ancak bunu yaparken mümkün olduğunca ağırdan alacağı bir gevşeme dönemi enflasyonun daha uzun bir süre bizimle olacağına işaret ediyor.

Kapsamlı bir kalkınma programı olmamasının yarattığı tüm eksiklere rağmen atılan her doğru adımın faydası artılar hanesine yazılır şüphesiz.

TCMB’nin yalnız da kalsa 2024 yılı boyunca sıkı duruşunu koruması, 2025 yılında enflasyonda 15 puana yakın bir inişle bizi %30’lu seviyelere getirecektir.

Öte yandan enflasyonda bir sene sonra gelmeyi “umduğumuz” noktanın, 2021 Eylül’ünde bazı ekonomistlerin “rasyonaliteden kopuş” olarak eleştirdiği sürecin başladığı noktadaki %20 seviyesinden kabaca 10 puan yukarıda olacağını not etmek lazım.

Büyüme bacağında 2025 yılı genelini %3’ün altında bir rakama razı olarak geçireceğimizi düşünüyorum.

Bunun üzerinde bir büyüme rakamında ısrar edilmesi enflasyonda bunca sıkıntı sonucu edinmeyi umduğumuz sınırlı iyileşmenin de geri verilmesi ile sonuçlanabilir.

Yüzde üçlük bir büyüme şüphesiz ki Türkiye için potansiyel altı ve işsizliği artıracak bir büyüme rakamı.

Ancak maliye politikasının devreye girip yatırım ortamının canlanmadığı, uygulanan politikalara güven kazanılmadığı sürece daha iyimser ve “büyümeden feragat etmeden” enflasyonu düşürecek bir tablodan bahsedebilmek çok zor.

Koç Üniversitesi olarak Konda aracılığı ile yaptığımız ankette Türkiye örneklemini temsil eden ve farklı demografilerden seçilmiş 2 bin 860 kişiden % 53’ü genel seçimler sonrası uygulanan ekonomik politikalarına “kesinlikle güvenmediğini” söylerken aynı soruya “kesinlikle güveniyorum” diyenler katılımcıların sadece %6’sını oluşturuyor.

Durum böyle olunca enflasyon beklentileri kırılamıyor. Beklentiler kırılamayınca fiyatlama ve harcama davranışları değişmiyor ve enflasyonu düşürmek daha da maliyetli bir hal alıyor.

Trump küresel koşulları nasıl etkiler?

2025 yılında küresel ekonomiyi bekleyen en büyük belirsizlik ABD seçimlerini kazanan Trump kaynaklı olacağa benziyor.

Trump’ın seçim vaadleri arasında gümrük vergilerinde artış, kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirimleri, yasadışı göçmenleri sınır dışı etmek ve deregülasyonlar var.

Bu vaadlerden 2025’te gerçekleşme olasılığı ve ekonomik etkisi en yüksek olan kalem gümrük vergilerindeki artış olabilir.

Bu durum küresel ticaret ve ABD büyümesinde yaratacağı olumsuz etkiler ile küresel büyümeyi bir parça aşağı çekerek %3’ler seviyelerinde tutabilir.

Şayet Avrupa, Trump’a bir misilleme yapıp ABD’den ithal ettiği ürünlerde benzer vergi artışlarına giderse ve Avrupa’nın ABD ile azalan ticaretinde Türkiye bir pay kapabilirse bu şüphesiz ki Türkiye’nin avantajına bir gelişme olur.

İlave olarak Trump’ın iddia ettiği gibi Rusya-Ukrayna savaşının bitmesi de petrol fiyatlarında yaratacağı rahatlama ile Türkiye’ye yarar.

Öte yandan Trump’ın politikalarının yaratacağı enflasyonist riskler hem küresel enflasyonu hem de ABD tahvil faizlerini yukarı itme potansiyeline sahip.

ABD’nin artan bütçe açığının finansmanı için tahvil arzını artırması da ABD getiri eğrisini dikleştireceği için dış borçlanma maliyetlerimiz bu durumdan olumsuz etkilenecektir.

Tarifelerin yaratacağı enflasyonist etkiler ABD merkez bankası Fed’in 2025 yılında daha az faiz indirimine gitmesi ile sonuçlanacak ki bu durum da dünyanın geri kalanında borçlanma maliyetlerinin yükselmesi anlamına geliyor.

2024 yılı tahminlerinin kısa muhasebesi

Ekim 2023’te yayımlanan OVP’de 2024 büyümesinde 0.4 puanlık bir yavaşlama ile %4’lük bir hedef telaffuz edilirken, enflasyonda 30 puandan fazla bir düşüşle %33’lük bir yıl sonu hedefi konmuştu.

Senenin ilk çeyreğinde yerel seçimler sebebi ile bir kez daha büyümenin önceliklendiğine, kemer sıkma politikalarının ötelendiğine şahit olduk.

Birinci çeyreğin sonunda büyüme %5.3’te tutulurken bu durumun yarattığı riskleri gören TCMB yerel seçim öncesi 5 puan daha faiz artırarak politika faizini 50’ye çekti.

Sene başında yaptığım değerlendirmede yıl içinde beklediğimiz enflasyon görünümüne dair Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden arkadaşlarım Cem Çakmaklı ve Sevcan Yeşiltaş ile yaptığımız tahminleri paylaşmıştım.

Yaptığımız tahminlerde gerçekleşme ihtimalini en yüksek gördüğümüz ana senaryo 2024 sonunda %49’luk bir enflasyona işaret ediyordu.

O noktada TCMB tarafından açıklanan yılın ilk enflasyon raporu, Eylül OVP’sine bir düzeltme yapıp yıl sonu enflasyon tahminini %36’ya yükseltmiş olsa da bizim tahminlerimiz her iki tahminin de epeyce üzerinde kalıyordu.

Şekilde sene başında yaptığımız tahminlere ilave olarak 2024 yılı içinde gerçekleşen manşet enflasyon rakamını da ekledim.

Ana senaryoya ilave olarak yine sene başındaki tahminlerimizde paylaştığımız “iyi senaryo” yıl sonu için %44, “kötü senaryo” ise %54’lük bir enflasyon rakamına işaret ediyordu.

Bir senenin sonunda, yaptığımız tahminlerin oldukça isabetli olduğunu ve yılı iyi senaryo ile ana senaryo arasında bir noktada bitireceğimiz anlaşılıyor.

Son çeyrekten itibaren bizim baz senaryomuzun altına düşen ve iyimser senaryomuza yaklaşan enflasyondaki bu yumuşamanın altında yatan birkaç sebep sıralayabiliriz:

  • TCMB bizim tahminimizden daha şahin bir duruş sergileyerek hem yerel seçim öncesi 5 puan faiz artırabilirken hem de faiz indirimlerinde acele etmedi.
  • Seçim sonrası dönemde hızlanan sermaye girişleri kur üzerindeki baskıyı hafifletti ve TCMB’nin rezerv biriktirmesine imkan sağladı.
  • Çin’deki yavaşlama emtia fiyatlarını kontrol altında tuttu.
  • Bu çerçevede enflasyon tahminlerimizi güncelleyip 2025 yılı sonuna kadar uzattığımızda yeni yıl için sene sonunda %32’ye inen bir ana senaryomuz bulunuyor.

Bu rakam tıpkı 2024 yılında olduğu gibi hem %17.5 olarak açıklanan Ekim ayı OVP tahmini hem de %21 olarak güncellenen Kasım ayı enflasyon raporundaki TCMB tahminlerinin üzerinde kalıyor.

Öte yandan geçmiş senelerde olduğu gibi bu sene de büyüme ve enflasyon arasındaki ödünleşmenin devam edeceğini ve bu iki hedef arasında bir tercih yapıldığında yine büyümenin önceliklendirileceğini düşündüğümüz için kendi tahminlerimizi daha gerçekçi buluyoruz.

Büyüme ve işsizlik rakamları

Türkiye gibi merkez bankası kredibilitesinin zayıf olduğu ülkelerde, hele de uygulanacak kemer sıkma politikalarında merkez bankası yalnız kalıyorsa büyüme ile enflasyon arasında bir ödünleşme kaçınılmaz.

Bu şu demek: Eğer enflasyonu düşürmek istiyorsanız talebi kısacaksınız. Talep azaldığı zaman ise fiyatlar üzerindeki yukarı yönlü baskılar hafifleyecek ve enflasyon düşecek.

Büyümeden feragat etmeden enflasyonu düşürmek ancak kapsamlı bir kalkınma planının parçası olarak kredibilite kazanan bir merkez bankasının beklentileri kontrol altına alabilmesi ve yatırımların canlanması ile mümkün.

2001 sonrası dönemde IMF’nin varlığı, siyasi orotitenin merkez bankası ile işbirliği yapması, hızla uygulamaya konulan yapısal reformlar böyle bir güven ortamını mümkün kıldı.

Mevcut şartlarla kıyaslaması pek mümkün olmayan bir ortamdı bu.

2025 yılı sonunda %30’luk bir yıl sonu enflasyonu ile tutarlı olan büyüme rakamının %2.5-3 bandında kalacağını düşünüyorum.

İşsizliğe gelince, en hızlı büyüdüğümüz zamanlarda bile yüzde sekiz altına düşmeyen ve ciddi ivme kaybettiğimiz zamanlarda %13’i zorlayan bir aralıkta seyreden işsizlik oranının 2025 yılında %10’lu seviyelerde seyretmesi beklenti dahilinde.

Kuantum bilgisayarlar tüm şifreleri kırabilir mi? – Prof. Zafer Gedik anlatıyor

1735548474618

___________________________________________________________________________________________________

Günün öne çıkan haberleri

TIKLAYIN | Meltem Cumbul: İşsiz bırakılarak cezalandırıldım!

TIKLAYIN | Yalçın Doğan yazdı: İmralı’ya neden sadece DEM’liler gidiyor?

TIKLAYIN | Yunus Emre Vakfı’na ‘naylon fatura’ soruşturmasında gözaltı kararı verilen eski Başkan Şeref Ateş evinde bulunamadı

TIKLAYIN | Tesla bomba gibi patladı; 1 ölü!

TIKLAYIN | Hadise’den Narin eleştirilerine yanıt

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP