“Umut hep olmalı” diyen Erdal Baykan’a hürmetle, muhabbetle

“İnsan tamamlanmamış bir metindir, öldüğünde tamamlanır” der bazı filozoflar. İslam’da da ölümle birlikte amel defteri kapanır ve insan nasıl yaşıyorsa öyle ölüyordur. Tabi insanın ölümünden sonra da devam eden ve kendi metnine hala Bir şeyler katmaya devam eden cari amelleri vardır. Tesirleri, hayırlı evlatları, kitapları, eserleri ve onu hayırla yad eden dostları. Onların şehadetleri, hayırlı kelamları kapanmış amel defterini nasıl etkiler Allah bilir ama müteveffanın bu dünyadaki metnini yazmaya

“İnsan tamamlanmamış bir metindir, öldüğünde tamamlanır”
der bazı filozoflar. İslam’da da ölümle birlikte amel defteri kapanır ve
insan nasıl yaşıyorsa öyle ölüyordur.
Tabi insanın ölümünden sonra da devam eden ve kendi metnine hala Bir şeyler katmaya devam eden cari amelleri vardır.
Tesirleri, hayırlı evlatları, kitapları, eserleri ve onu hayırla yad eden dostları.
Onların şehadetleri, hayırlı kelamları kapanmış amel defterini nasıl etkiler Allah bilir ama
müteveffanın bu dünyadaki metnini yazmaya devam ettikleri kesindir.
Sabahın erken saatlerinde
WhatsApp
grubunda uzun bir süredir mücadele ettiği hastalığı dolayısıyla fenalaştığı ve yoğun bakıma alındığı haberi aldığımda hemen şafi Allah’tan şifalar diledim. Bu esnada grubun normalde çok aktif olan gündeminin tek konusu haline geldiğini de büyük bir ilgiyle ve tahassüsle takip ediyordum. Birkaç saat sonra da vefat haberini aynı grubun içinde aldığımda
“hepimiz O’na aidiz ve hepimiz O’na geri döneceğiz”
demekten başka bir şey kalmamıştı ama bu esnada grup içinde hakkında yazılanlara baktığımda Erdal Baykan hocanın nasıl bir dostluğa mazhar olduğunu da, metninin bu mazhariyetle nasıl zenginleştiğini gözlerim yaşararak takip ettim
Bir süredir neredeyse her gün birbirimizden Bir şeyler işitmeye, birbirimize açık ve hazır olduğumuz,
Necdet Subaşı’nın Alevi ve Roman çalıştaylarıyla başlayan
ve son zamanlarda sanal ortamlarda mükemmel bir yere evrilen
müstesna moderatörlüğünde
müstesna bir performansla
işleyen bir WhatsApp grubunda
,
bir
aradaydık
. Herkesin herkese en kolay sözünü ulaştırabildiği enteresan güzellikte ve samimiyette bir ortam oluşmuş durumda. Günün gelişmeleri, geleneğin müzmin sorunları ve konuları, geleceğe dair umutlarla tam bir altın oranla çok güzel harmanlanarak sohbete konu oluyordu.
Sohbet sahabeti, dostluğu, samimiyeti ve muhabbeti getiriyor.
Kimse kimseyi yanlış anlamıyor, belki zorunlu olarak doğru da anlamıyordur, sadece anlıyor ve her söz sohbetin bereketine dahil oluyor, kendi bereketini katıyor.
Karantina Sohbetleriyle başlayan bu sohbet-muhabbet meclisi yeni zamanların yeni iletişim araçları içinden de çok verimli, çok hayırlı vasatlar ortaya çıkarabildiğinin mükemmel bir örneği olarak yaşanıyor.
Grubun, dostlar meclisinin, aktif ve en samimi üyelerinden biriydi
Erdal Hoca. Tanışıklığım doksanlı yılların başlarına kadar gidiyordu
, Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Selçuk Üniversitesi’ndeki mesailerine, oradan Ankara’daki akademi ve siyaset denemelerine kadar…
ama bu son meclis bizim sahabetimizin son durağıymış gibi.
Tanıdığım günlerden beri duruşu her zaman katışıksız, kayıtsız şartsız hak ve hakikatin yanında, Müslümanlarla birlikte, samimi, beyefendiliği ve entelektüel tecessüsüyle işte beraber yol yürünecek dost itimadı telkin eden biriydi.
Küçük siyasi konulardan büyük siyasi meselelere kadar, entelektüel merakından akademik konularına kadar derdi, ilgisi hep Müslümanca idi.
Allah’a karşı, Peygamberine karşı ve Müslümanlara karşı samimiyeti, dostluğu hayatının özetiydi. Tabii ki kendince, kendi yorumu ve üslubuyla.
Bir Adanalıydı mesela ve bu vasfı onun bütün kişiliğinin de üslubunun da bariz özelliklerinden biriydi.
Delikanlıca
yaklaşıyordu meselelere, insanlara, konulara; fazla eğip bükmeden, lafı dolandırmadan, en zarif şekliyle ama yine de en dobra şekilde.
Son yayınladığı kitaplardan biri
Aliya İzzetbegoviç’in İslam
Deklarasyonu üzerineydi mesela (Çizgi Yayınları, Konya, 2016, 2022). Bir manifesto açıklığında, netliğinde ve berraklığında bir duruş arayışındaydı hep.
Aliya’nın İslam Deklarasyonu
onun bu kişiliğine, duruşuna çok iyi denk gelen bir İslami manifesto idi. İslam’ı ne modernlere ne de köhne mutaassıp gelenekçilere karşı eğip bükmeden tamamen Kur’an ve Sünnet esaslı, bireyin sorumluluğunu temel alan, aklı ve eleştiriyi de sünnet kılan bir yaklaşım sunuyordu. Tıpkı
Mehmet
Akif Ersoy’un Safahat’ı
gibi, tıpkı
Seyyid Kutub’un Yoldaki İşaretler’i
gibi.
Yaşadığı onca hastalıklar, zorlukla, aksiliklere rağmen kişiliğinde bariz olarak eksik olmayan bir umut vardı ve bu bir ilkeye dayanıyordu.
Karantina
Sohbetleri’ne
(Mahya Yayınları, 2021) yazdığı izlenim yazısında o süreçte neler öğrendiğini anlatırken “En başta en olumsuz gibi görünen zamanlarda ve koşullarda dahi umut hep olmalı’yı öğrendim. En zor zamanlarda ve koşullarda en güzel işlerin yapılabileceğini öğrendim, yaşadım” demiş de bence bu onun
Karantina Sohbetleri’nde
öğrendiği bir şey değildi.
O zaten kişiliğinin bir parçası olarak yaşadığı bu ilkeyi bu deneyimde bir kez daha buldu sadece, bir kez daha yaşadı ve pekiştirdi. “Umut hep olmalı demiştik.
Umudumuzu artıran bize sohbet ve muhabbeti getiren bu etkinlik benim gibi yüzlerce insana, işinde yeni şeyler yapabileceğini de öğretti” diyerek sürekli umut ilkesinin altını çizmesini sağlayan şey de o.
İslam Deklarasyonu
üzerine kitabının sonuç bölümüne de yine
umudun altını çizerek
başlamıştı Baykan:

“Bütün hayal kırıklıkları ve yenilgiler içinde İslami yeniden doğuş umut ve varoluşun bir adıdır. İslam’ı tesadüfi bir hadise olarak değil, aksine onu hayatının temel unsuru kabul eden hiçbir Müslüman bu vizyonu reddetmez. Fakat birçok insan ikilemler içinde şu soruyu soracaktır: Bu vizyonu kim gerçekleştirecek ve onlar nerededir?”

Bu bölümü ise yine Aliya’nın mezkûr kitabını bitirdiği son cümlelerle bitirmiş olması elbette Baykan hocayı tarif eden bir tercihtir:

“Bizler için sadece çalışma, mücadele ve uğruna kurban olunan bir yol vardır. Sınav anlarında her zaman iki şey aklımızda olsun: Arkamızda her daim Allah’ın rızası ve halkımızın kabulü bulunmalıdır ve olacaktır.”

“Dostluk Üzerine”
yazdığım kitapta hakiki dostluğun imkânı konusunda herkesin dikkatini çeken iyimserliğimde
Erdal Baykan
gibi dostlara dair özel şahitliklerimin ayrı bir etkisi olduğunu bu vesileyle söylemek isterim. Vefatından sonra onun cenazesine gerek bilfiil gerekse o WhatsApp grubunda güzel şahitlikleriyle, hayır dualarıyla iştirak eden ve oradan
Erdal Baykan’ın
metnini vefatından sonra da yazmaya devam eden, güzelleştiren dostların varlığı da bu iyimserlik için yeterli bir neden oluşturuyor.
Konya’da
yaşayıp ufukları ve ilimleri, duruşları Konya’yı aşan
Said Şimşek
ve
Mikail Bayram
Hocalar gibi
Erdal Baykan
dostumuz da bu yıl içinde diyar-ı bekâya göçenler kervanına katılmış oldu. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve bütün dostlarına, sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Mekanı cennet makamı âli olsun.