Ülke olarak eğitimde başarıyı nasıl yakalarız? Türkiye’nin eğitimde kaybedecek vakti yoktur
Eğitimde bugünün büyük fotoğrafını çekemeden ülke olarak başarıyı yakalayamayız. Öğretmen yetiştirme çok zayıf, ders kitaplarımız çok yetersiz, müfredatımız sıkıntılı. Bir eğitim felsefecisi öğretmen olarak eğitimimizin sorunlarına dair çok fazla sorun sıralayabilirim. Ama asıl mesele eğitim sorunlarından ziyade bunların nasıl çözüleceğidir.
Eğitim yöneticilerinde doğru bilgi olmadığı sürece eğitimde doğru eylemde bulunamazlar. Eğitim tarihimize yakından baktığımızda; eğitim tarihimizi felsefi, sosyal ve kültürel temelleri açısından yorumladığımızda MEB’in yerinde saydığını ve yapılan değişimlerin yapısal değil yüzeysel olduğunu görürüz.
Eğitim hedeflerine ulaşılamamış, siyaset eğitime müdahale etmiş, liyakatsiz eğitimciler atanmış ve eğitimden yeterince anlamayan bakanlar eğitimi yönetmeye çalışmışlardır. Eğitim tarihimizde elbette bir şeyler yapılmaya çalışılmıştır ama bir türlü istenen hedeflere ulaşılamamıştır. Eğitimde niye hedeflerimize ulaşamadığımızı ortaya koyabilirsek nasıl başarabileceğimizi de daha rahat ortaya koyabiliriz.
DÜNYANIN SAYILI ZENGİN EĞİTİM TARİHLERİNDEN BİRİNE SAHİP BİR ÜLKEYİZ ASLINDA!
Bizim eğitim tarihimiz Hun, Göktürk, Selçuklu ve Osmanlı eğitim sistemlerine dayanan ve dünya eğitim tarihinde de yeri olan bir tarihtir. Farabiler, İbn-i Sinalar, Balasangunlu Yusuflar, Erzurumlu İbrahim Hakkılar gibi önemli eğitimcilerimiz dünya eğitim tarihine ışık tutmuşlardır. Amasyalı Hüseyinoğlu Ali, 1450’li yıllarda günümüz eğitim bilimlerinin söylediği tam öğrenme kuramı, bireysel farklılıklara uygun eğitim yapılması gibi konularda ön fikirler belirtmiştir. Enderunlar gibi üst düzey yönetici yetiştiren kurumlar ve medreseler bir döneme önemli insanlar yetiştirmişlerdir. Ama maalesef medreseler, sadece 16 yüzyıla kadar Karahanlılardan Selçuklulara, Osmanlılara, dünya eğitim tarihine damga vurabilmişlerdir.
HER AKLIMIZA GELENİ EĞİTİMİN ÇÖZÜM YOLU SANIP UYGULADIK
Madem bu kadar zengin bir eğitim tarihimiz var, eğitimde niye istediğimiz noktalara ulaşamadık? Öncelikle eğitimimizde yapılmış olanlar araştırmaya ve uzmanlığa dayanmadan yapılmıştır. Her akla gelen eğitimin çözüm yolu sanılıp uygulanmıştır. Eğitim tarihimizin ışığından ve eğitim biliminin verilerinden yeterince yararlanılmamıştır. Başlanan eğitim çalışmaları aynı hükümet döneminde bile olsa, yeni gelenler tarafından istikrarlı bir şekilde sürdürülmemiş, tamamen kaldırılmıştır. Oysa dünyada eğitimdeki başarının eğitim reformlarının kalıcı veriye dayalı bir şekilde, bir sistem düşüncesini merkeze alarak ve bir süreci kapsayacak şekilde planlanarak yakalandığını görüyoruz.
EĞİTİM FELSEFESİNE VE EĞİTİM ARAŞTIRMALARINA GEREKEN ÖNEM VERİLMEMİŞTİR
Ülkemizde eğitim ne kadar çok konuşulsa da özde eğitime pek önem verilmez. MEB ve hükümetler tarafından eğitim felsefesine gereken önem verilmemiş ve eğitim bilimciler yeterince dinlenmemiştir. Milli Eğitim Bakanlığı günü kurtarma çabasının ötesine geçememiştir. Yani MEB bir türlü istenilen kurumsallık düzeyine getirilememiştir.
NİCELİKSEL ARTIŞ NİTELİKSEL ARTIŞIN ÖNÜNE GEÇMİŞTİR
MEB’in yaptığı çalışmalarda, nitelik nitelik denmesine rağmen genelde nicelik niteliğin önüne geçmiştir.1970’li yıllarda, on binlerce kişi hızlandırılmış ve mektupla öğretmen yetiştirme gibi yollarla öğretmen olarak atanmış, 1996 yılında 50 bin üniversite mezunu sınavsız ilkokul öğretmeni atanmıştır. Son yıllarda on binlerce kişi mülakatla nitelikten uzak bir şekilde atanmıştır.
Öğretmen gibi eğitimin ana unsuru bir konuda bile bunlar yapılmışsa diğer konuların takdirini size bırakıyorum. Zengin eğitim tarihimizdeki Ahmet Cevdet Efendi’nin ve Satı Bey’in öğretmen niteliğine dair önemli çalışmaları görmezden gelinmiştir. Öğretmen mutluluğu yakalanmadan eğitim sistemleri başarılı olamaz. Bundan dolayı öğretmen sorununa siyasetten ve günlük kaygılardan uzak yaklaşmalıyız. Aslında öğretmen sorununa dair vaatler de slogan boyutunda kalmıştır.
EĞİTİMDE LİYAKATSİZLERE BİRÇOK HAK ETMEDİKLERİ YERLER VERİLMİŞTİR
Eğitimde yerimizde saymamızın bir başka ana nedeni de liyakatin uygulanmamasıdır. Üst düzey eğitim bürokrasisinde, okul müdür ve müdür yardımcısı, öğretmen alımlarında liyakat yeterince uygulanamamıştır. İrrasyonel nedenlere dayandırılarak mülakatlar yapılmaya devam etmektedir. Müdür, müdür yardımcısı hatta öğretmen alımları bile mülakatla olmaya devam etmektedir. Oysaki mülakat demek torpil demektir, bizim gibi ülkelerde. Koçi Bey’in, 1631 yılında söylediklerini maalesef aşamadık: “Hak etmeyenlere birçok mevkiler verildi. İyi- kötü belirsiz oldu. Alim ve cahil birbirinden ayrılmaz hale geldi.”
TÜRKİYE’NİN EĞİTİMDE KAYBEDECEK VAKTİ YOKTUR
Sonuç olarak uzun yıllardır MEB üst yönetimin çoğu eğitim yönetimini, tarihini, felsefesini, sosyolojisini yani bilimini bilmeyen kişilerden oluşmaktadır. Bu konuları bilmeyenler nasıl eğitim kararları almakta ve eğitim politikaları geliştirmektedirler? MEB eğitim tarihimize gereken önemi vermemiş, eğitim kararlarını alırken eğitimcilerimizin, öğretmenlerimizin ve sahanın sesini duymamıştır. Eğitimimizi bir an önce siyasetten ve popülist açıklamalardan uzaklaştırmalıyız.
Türkiye’nin eğitimde kaybedecek vakti yoktur. Bu kadar zengin bir eğitim tarihi olan ülkemizin eğitimden yeterince anlamayan bakanlarla, gelip eğitimi sıfırlayan kadrolarla kaybedecek vakti yoktur. Şu ana kadar yapıldığı gibi her aklımıza geleni eğitimin çözüm yolu sanıp uygulayamayız. Eğitim felsefesine, tarihine ve eğitim araştırmalarına gereken önemi vermeliyiz. Niteliksel artışı niceliksel artışın önüne geçirmeliyiz. Eğitimde liyakatsizlere birçok hak etmedikleri yerleri vermekten vazgeçmeli ve mülakatı kaldırmalıyız.
Bu devletin yatılı okullarında, öğretmen liselerinde yetişmiş bir öğretmen ve bu ülkeye borcunu eğitimle ödemeye yemin etmiş biri olarak tek mutluluk kaynağım bu ülkenin çocuklarının yüzündeki gülücüklerdir. Çağamızın çoluğumuzun geleceği için çalışan, Başöğretmen Atatürk’ün izindeki 1 milyonun üzerindeki irfan ordusu öğretmenin ve eğitim yöneticilerimizin yol göstericiliğinde ülke olarak “BİR” olabilirsek, önce liyakat ve bilim diyebilirsek, Köy Enstitüleriyle dünya eğitim tarihinde yaptığımızı günümüzün koşullarına uygun olarak yine yapabilirsek eğitimde başarıyı yakalayabiliriz? Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…