Şişirilen ve patlatılan balonlar (2)

Sûriye’de yaşanan son gelişmeler eşanlı olarak hem İran hem de Rusya’nın Türkiye’yi güneyde kuşatmasının sonunu getirdi. Daha evvel yazmış olduğum için teferruatlara girmeyeceğim. Şimdi manzaraya mümkün mertebe geniş bir açıdan bir bakalım. Sûriye’de şişen İran balonunu İsrâil’e patlattılar. Lübnan’da Hizbullah sıkıştırıldı ve ağır bir yara alarak kuzeye çekilmek zorunda kaldı. Şii teopolitkası üzerinden hareket eden İran’ın, nüfûsunun kâhir ekseriyeti Sünnî olan Sûriye’deki kuvvetini destekleyecek

Sûriye’de yaşanan son gelişmeler eşanlı olarak hem İran hem de Rusya’nın Türkiye’yi güneyde kuşatmasının sonunu getirdi. Daha evvel yazmış olduğum için teferruatlara girmeyeceğim. Şimdi manzaraya mümkün mertebe geniş bir açıdan bir bakalım.
Sûriye’de şişen İran balonunu
İsrâil’e
patlattılar.
Lübnan’da Hizbullah sıkıştırıldı ve ağır bir yara alarak kuzeye çekilmek zorunda kaldı. Şii teopolitkası üzerinden hareket eden İran’ın, nüfûsunun kâhir ekseriyeti Sünnî olan Sûriye’deki kuvvetini destekleyecek bir zemin yoktu. İdlib’de başlayan dalga karşısında tutunamadı. Teopolitikasına zemin bulduğu yer ise Irak idi. Gelin görün ki burada da, İran’ın mâceralarından bıkan ve arkasına Irak/Arap milliyetçiliğini alan Muktedâ es Sadr başta olmak üzere yerli Şii taban’ın tepkileri ortaya çıktı. Sadr çok geniş bir tabanı kesin olarak Sûriye işinin dışında tuttu. Âyetullah Sistânî’nin feyvâsı da bu doğrultuda olduğu için İran Irak’da da sindi. Kuvvetlerini Ukrayna’da yoğunlaştıran Rusya bu gelişmeler karşısında hemen hemen hiçbir şey yapamadı. Elan tekmil gayreti, üslerini elinde tutabilmek.
Hâsılı Türkiye’nin güneyi bir anda boşaldı.
İdlib’de pişirilen sürecin Türkiye için sürpriz bir gelişme olmadığı anlaşılıyor. Türkiye bu sürecin içinde yer aldı. İşe Irak ile başlandı. İran’ın elinde oyuncak olmaya karşı çıkan mevcût yönetim ile anlaşma sağlandı. Kilit/Pençe hârekâtı, Irak’daki PKK’nın hareket imkânlarını ortadan kaldırdı. Düğmeye basılıp HTŞ’nin hurûc harekâtı başladığında, Türkiye de kendisine müzâhir SMO’yu harekete geçirdi. PKK’nın yerleştiği Tel Rıfat ve Mümbiç temizlendi. Elyevm Ayn el Arab tarafına bir harekât hazırlanıyor. Türkiye’nin önceliği elbette Kamışlı’ya kadar olan bölgeyi kontrolü altına almak. Ama yeni gelişmeler, bununla da sınırlı değil. Kanaatimce Rakka, Deyrizor ve Haseke’nin de PKK/YPG’den temizlenmesi. Bunun için KDP/Barzânî çizgisinde yer alan Kürt partileriyle ve daha mühimi Fırat’ın doğusunda yer alan ve PKK’dan rahatsız olan ve hareketlenen Arap âşiretlerle işbirliği yapılıyor.
Hâsılı, PKK’nın Sûriye tam mânâsıyla PKK’dan arındırılmak hedefleniyor. Doğrusu da bu.
Mesele Türkiye’nin önünü açan bu gelişmeleri ölçülü değerlendirmelerle karşılamak. İran’ın başına neler açtığı artık belli olan teopolitikanın yerine bir hesapsız bir Türk teopolikası ikâme etmek pek de hayırlı olmasa gerekir. Teopolitik elbette uygun dozajında kullanılırsa ve reelpolitikanın üzerine çıkmazsa bunun da avantajları olduğunu kabûl ediyorum. İran’ın yaptığı
reelpolitikasını teopolitikasına kurban etmesiydi
. Medyanın zıddına Türk devlet aklının şu ana kadarki işleyişini ve söylemini bu açılardan son derecede dengeli bulduğumu vurgulamalıyım. HTŞ’nin yeni yapılanmasının derinliklerinde nelerin yattığını bilmiyoruz. Ama en azından şimdilik bir tutarlılık devâm ediyor. HTŞ’nin meşrûiyeti dünyâ tarafından kabûl görüyor. Bu imaj değişiminde büyük ölçüde Türk devletinin çalışmalarının , telkin ve tavsiyelerinin belirleyici olduğunu düşünüyorum..
Elyevm Sûriye’de, kuzeyden güneydeki Şam’a doğru Türkiye artan ağırlığını arttırdığını görüyoruz. Ama Sûriye’de yalnız olmadığımızı da görmek zorundayız.
Son zamanlarda yaşanan gelişmeler, kâderin cilvesine bakın ki Türkiye’nin olduğu kadar İsrâil’in de önünü açtı. Lübnan’daki işi bitmedi. Ama İsrâil ağırlığını şimdilik Golan tepelerinden başlayarak stratejik değerde bulduğu yerlere doğru yayılmaya verdi. Maalesef gündemden düşen Gazze’de ise bildiğini okuyor. İsrâil, yaptığı ağır bombardımanla Sûriye’nin askerî altyapısını çökertmiş durumda. Diğer taraftan Fırat’ın doğusunda sallanan PKK’ya artan ve önümüzdeki günlerde artacağı belli olan bir destek veriyor.
Arzuladığının bölünmüş bir Sûriye olduğu muhakkak.
Şam’da merkezî kontrolü ele almış olan HTŞ ise Türkiye’nin tezine destek vermeye devâm ediyor.
Artık Ahmed
Eş Şâra
olan Colânî ise Sûriye’nin tek bir orduya sâhip üniter bir devlet olması gerektiğini sık sık vurguluyor.
Yeni atamalarda Türkiye ile yakınlığı olan çok sayıda isim kilit mevkilere getiriliyor. Bunlar müspet gelişimler. Lâkin Ahmed Eş Şâra’yı, Batı’dan gelen başdöndürücü bir ziyâretler trafiği kuşatmış durumda. Muhtemelen Türkiye ile arasına bir
mesâfe koyması ve YPG ile anlaşması yolunda
hayli baskı görüyor. Muhtemelen Türkiye de onu bu baskılar karşısında ayakta tutacak destekleri vermeye devâm ediyor. Eğer Türkiye ile Şam arasındaki senkron kendisini koruyabilir ve gelişirse İsrâil için alarm zilleri çalacaktır.
Türkiye’nin artan nüfûzundan
İsrâil
ve onu destekleyen Batı’daki uzantıları son derecede rahatsı
z. John Kennedy, Lindsay Graham gibilerin yaptıkları tehdit yüklü konuşmalar tam da bunu gösteriyor. Bu konuşma ve açıklamaları ABD’nin resmî görüşü gibi görmemek; lâkin asla küçümsememek gerekiyor. Trump koltuğa oturduğunda inşaallah onları dinlemez. Ama bunun da bir ihtimâl olduğunu dikkatten kaçırmamak zorundayız.
Pekiyi neler yapabilirler?
HTŞ bileşenlerini birbirine düşürmek, SMO ile HTŞ arasında sorunlar çıkarmak
için uğraşacaklardır. Bu senaryolara hazırlıklı olmak gerekiyor. Diğer taraftan kendileri için İsviçre çakısı olan IŞİD unsurlarını harekete geçirip YPG/PKK’nın vazgeçilmezliği düşüncesini dayatabilirler.
Erbil ile Haseke’yi birleştirmek
ve Kürtleri tek yumruk olarak Şam’da temsil edilmesini sağlamak için şu ana kadar çok uğraştılar, ama başaramadılar. Unutulmaması gereken , İsrâil’in Erbil’de Türkiye kadar olmasa da yabana atılmayacak bir gücünün olmasıdır.
Esas dikkat edilmesi gereken, Trump’ın iktidârı başladıktan sonra İran’da ne yapacakları…İran’ın altyapısını çökertecek bir saldırıyla yetinmeyeceklerini ve İran’ı
dağıtmak için çok sayıda karışıklık çıkarmayı
deneyeceklerini düşünüyorum. Âzerî Türklüğü üzerinden bir kısa devre olursa, bunun bir
Türkiye-İran savaşını çıkarması
işten bile değildir. Bu savaşın gâlibinin İsrâil olacağı muhakkaktır. Buna çok dikkât etmek gerekir. Nihâyet
Kıbrıs
yakın zamanda hayli sorun yüklü gelecek gibi duruyor.

İsrâil’in durumu aslında İran’dan farklı değil. O da kendi teopolitkası üzerinden şişirilen bir balon ve boş durmuyor. Doğrusu bu balonun da bir gün patlayacağından hiç kuşkum yok. İsrâil balonlaşmasına karşı Türk diplomatik ve jeopolitik aklıyla mukabele etmek en doğrusu. Ama kabûl edelim, Sûriye giderek bir Türkiye-İsrâil bilek güreşine evriliyor…