Sahte şeyhler hakkında

İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, 2 Ağustos 1969’da ilâhî davete icabet ederek bu dünyadan ayrılmıştı. 1950’li yılların sonuna doğru, yaşayan ulema ve meşayihi ziyaret edip dualarını ve tavsiyelerini almak üzere merhum arkadaşım Ali Osman Koçkuzu ile bir seyahat yapmıştık Bu seyahatte merhumu da ziyaret etmiş, ikram ve tavsiyelerine mazhar olmuştuk. İmam-hatiplileri çok sevdiğine ve onlardan ümitvar olduğuna da bizzat şahit olmuştuk. Şeyh diye insan suretindeki şeytanlara bağlananları ikaz

İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, 2 Ağustos 1969’da ilâhî davete icabet ederek bu dünyadan ayrılmıştı. 1950’li yılların sonuna doğru, yaşayan ulema ve meşayihi ziyaret edip dualarını ve tavsiyelerini almak üzere merhum arkadaşım Ali Osman Koçkuzu ile bir seyahat yapmıştık Bu seyahatte merhumu da ziyaret etmiş, ikram ve tavsiyelerine mazhar olmuştuk. İmam-hatiplileri çok sevdiğine ve onlardan ümitvar olduğuna da bizzat şahit olmuştuk.

Şeyh diye insan suretindeki şeytanlara bağlananları ikaz sadedinde meşhur sûfîlerin kitaplık sözleri ve yazıları vardır. Bunları ihtiva eden kitaplar da vardır. Fıkıh ve Kelam ulemasını dinlemeyenler ola ki bunları dinlerler.

Aşağıdaki yazı, İhramcızâde merhumun ifadelerinden derlenmiş, ben de güncelliği sebebiyle paylaşıyorum.

Daha sonraki yazımda bir yorum yazacağım inşallah:

“Bir yer bozuksa/kaynıyorsa, oranın şeyhi şeytan ile arkadaşlık eder” derler. Bu yazı aldatılıp yanlış yöne yönelmiş/yönlendirilmiş garip/saf/biçare insanların hakkını bir gün Allah Teâlâ şeyhinden soracaktır, beyan-ı hakikati üzere hazırlanmıştır.

Şemseddin Muhammed Tebrizî kaddesellâhü sırrahu’l azîz efendimiz buyurdu ki:

“Bu şeyhlerin birçoğu Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) dininin yol kesicileridir. Bütün fareler gibi bu dinin evini yıkmaya çalışırlar. Ama Allah’ın aziz kullarından öyle kediler de vardır ki, bu fareleri temizlemeye kâdirdirler”(1).

“Gerçek bir âşığın eski pabuçlarının tozunu, bu zamane şeyhlerinin ve âşıklarının başına değişmem.

Gölge oyuncuları gibi perde arkasında hayaller gösterenler, o sahtecilerden daha iyidir. Çünkü onların hepsi hokkabazlık yaptıklarını söylerler; oyunlarının bir yalan olduğunu gizlemezler. Bu işi ekmeklerini kazanmak için yaptıklarını açıkça söylerler. Bu yönden bu hokkabazlar, o şeyhlerden üstündürler”(2).

Hz. Mevlânâ Celâleddin Rumî kaddesellâhü sırrahu’l azîz Efendimiz ise bu konuda buyurdu ki:

 “Etrafta insan suratlı birçok İblis var. O hâlde her ele el vermek ve bağlanmak doğru değildir”(Mesnevî, I, b. 316).

“Kendine gel, ceylan, aslandan nasıl kaçarsa böyle kişilerden öyle kaç! Ey bilgili yiğit, sakın onun yanına gitme!” (Mesnevî, III, b. 2569).

“Her yanda bir gulyabani, seni çağırır, ‘Kardeş, gel, yol istiyorsan işte buracıkta’ diye davet ederler. ‘Sana yol göstereyim, senin mülayim yoldaşın olayım. Bu ince yolda ben sana kılavuzum’ der. Fakat o ne kılavuzdur, ne de yol bilir. Ey Yusuf, o kurt huylunun yanına az git!”(Mesnevî, III, b. 216-8).

Gavsü’l âzam İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Sivasî kaddesellâhü sırrahu’l-azîz de buyurdu ki:

“Gardaşlarım!

Bakıyoruz, bazı kimseler kendiliğinden şeyhlik ediyorlar. Tevbekâr olmadan ölen, fahişe kadınlar ellerinde bıçaklar ile kendilerini doğrayacaklar. Kendiliğinden şeyhlik edenlerin hali, mahşer yerinde onlardan beter olacak.

Her mürşide dil verme kim yolunu sarpa uğradır

Mürşidi kâmil olanın gayet yolu asan imiş

(Niyazi Mısrî kuddise sırruhu’l-azîz).

Kutbü’l-aktâb Hâce Ahmed Yesevî ve Tabakât Meşâyıhı (Tabakâtu’s-Sûfiyye adlı eserdeki ilk dönem sûfîleri) kaddesellâhü sırrahumu’l-azîzân şöyle demişlerdir:

“Âhir zamanda bizden sonra öyle şeyhler zuhur edecek ki; şeytan aleyhi’l-lâne onlardan ders alacak ve onlar şeytanın işini yapacaklar. Halka dost olup halk ne isterse onu yapacaklar. Müridlerine yol gösterip onları maksada ulaştıramayacaklar. Dış görünüşlerini süsleyip müridden çok hırs sahibi olacaklar ve içleri (bâtınları) harâb olacak. Küfür ile îmânı farklı görmeyecekler, âlimleri sevmeyecek ve onlara iltifât etmeyecekler. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’i düşman görüp ehl-i bid’at ve dalâleti sevecekler. Kötülüklerini öne çıkarıp Hak Teâlâ’dan iyilik umacak ve şeyhlik iddiâsında bulunacaklar. Ama şeyhlik işini de kötü yapıp müridlerin kapısında (veya istekleri doğrultusunda) yürüyecekler. Bu haldeki kişi, müride şeyhlik yapmamalı ve ondan bir şey almamalıdır. (Ama) mürid bir şey vermezse, o zorla alacak. Eğer o aldığı nesneyi lâyık olan kişiye ve yoksula vermeyip kendine ve âilesine sarf ederse, it ölüsü yemiş gibi olur. Eğer o taraftan alıp yese ve kıyâfet giyse, o giysi üzerinde (omuzunda) olduğu sürece, kıldığı namaz ve tuttuğu oruç Allah Teâlâ dergâhında makbul olmaz ve yediği her lokma için cehennemde üç bin yıl azap görür”(3).

 Makâlât-ı Şems-i Tebrizî: Konuşmalar (çev. M. Nuri Gencosman), İstanbul: Hürriyet Yayınları, 1974. s. 325. Yine benzer bir eleştirisinde döneminin şeyhlerini ‘din vurguncuları’ diye niteler. Bkz. Makâlât, s. 206.

 Makâlât, s. 57.

 “Yeseviliğin İlk Dönemine Ait Bir Risale: Mir’âtü’l-Kulûb”, İlâm, c. 2, s. 2, Temmuz-Aralık 1997, İst. 1998, s.41-85. Eserin orijinal metni bu makale içinde yer almaktadır (s. 49-68).