Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu somut örneklere dikkat çekti ve kriz uyarısı yaptı: ‘Güven bunalımı var, çözüm erken seçim’

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

- MHP lideri Bahçeli grup toplantısında direkt Öcalan’a “Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısı yaptı. DEM Partili Sırrı Süreyya Önder, Bahçeli ve Erdoğan’a teşekkür etti, tüm bu tablo nasıl okunmalı?

Bugünkü rejimimiz, siyaset sosyolojisinde neopatrimonyal sultanizm olarak biliniyor. Bu rejimde bir tek kişi yürütmeyi oluşturuyor. Yargı, yapılan atamalarla aynı kişiye bağlı. Yani biz bu çerçevede konuşuyoruz ve tüm görüşmeler bu ortamda yapılıyor.

- Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan Barzani ile de görüştü...

Herkesle görüşülebilir, her şey yapılabilir. Soru: “Türkiye yeniden demokrasi ve hukuk devleti ile yöneltilecek mi?” Öyle bir plan yok gibi duruyor. Bozuk bir gelir dağılımımız var. Temel karar alıcıya yakın olanlar, akrabaları, arkadaşları, yandaşları, bu gelir dağılımından çok daha büyük bir pay alıyor. Sultanizm uygulamalarının temel neticelerinden birisi olan ahbap çavuş (crony) kapitalizm uygulamasıdır bu.

- Ekonomi bu kadar yanıcı bir sorun olarak ortada dururken siyaset neden bunu konuşuyor?

2023 seçimleri öncesinde yapmış olduğumuz Türkiye Seçim Araştırması’na göre seçmenin yüzde 30 - 35’inin aşırı sağ zihniyette olduğu gözüküyor. Bu kitle, son derece muhafazakar, mütedeyyin ve Sünni mutekit, etnik Türk milliyetçisi. Seçim öncesi “Türkiye'nin en önemli sorunu nedir” diye soruyoruz.

- Birinci sırada hangi sorun var?

Ekonomi. Son 22 yıldır işsizlik yüksek, en fazla ve sık belirtilen sorun. İşsizliğe pek bir çözüm getirilmiyor ama işsizliği sorun gören kitle herhangi bir oy değişimine gitmiyor. Çünkü işsizlik temel itibariyle bu dönemde bir kadın olayı. Onu da muhafazakarlıkla çözüyorlar. Kadınlar anne olsun, evde oturup çocuk baksın yaklaşımı iktidar ittifakına destek olan bu muhafazakar kitlede geniş kabul görüyor.

- Söz ettiğiniz bu dindar kitle sonuçlarını daha önce gördüğü bir ‘açılım’ sürecine nasıl tepki verir?

Anlaşıp anlaşmadıklarını bilmiyoruz. Süreç şeffaf değil. Ne konuşuyorlar, kimse bilmiyor. Burada yapmaya çalıştığım görebildiklerimizden neyin olmayacağını anlatmak. Ciddi bir sorun var. Sık sık karar değiştirmeler, U dönüşleri büyük bir istikrarsızlık gösteriyor. Sonuç itibariyle “Neyin çözümü” diye sormamız gerek. Yani çözüm olacaksa, bu hangi siyasal rejimde olacak, sadece bir kesime haklar bir ayrıcalık olarak mı tanınacak, yoksa özgürlükler ve haklar genel olarak demokrasilerde olduğu gibi herkese mi tanınanacak? Çözümü tek başına ele almak pek anlamlı değil.

- Bu gündemin tek nedeni Erdoğan’ın yeniden adaylığını sağlamak mı?

Muhtemelen temel motivasyon o. Ama o kadar basit olduğunu düşünmüyorum. 101. madde cumhurbaşkanının iki kere seçilme hakkından söz ediyor. Oysa Erdoğan ikinci defa ikinci kere seçiliyor, yani bu üçüncü seçimi. Bu mümkündü, anayasa madde 116’ya göre, ama o zaman da üçüncü defa seçilmesi için Cumhurbaşkanlığı’nın ikinci dönemindeyken Meclis seçimlerin yenilenmesine karar verirse bu mümkündü, oysa seçimlerin yenilenme kararını Erdoğan verdi. Meclis’in yetkileri gasp edildi. Bunların hepsi ciddi anayasa problemi. Şu andaki Cumhurbaşkanlığı bile anayasa açısından meşru değil.

- Yeni anayasada hedefin cumhurbaşkanının tekrar seçilmesiyle ilgili olarak “O kadar basit değil” derken başka neyi kastettiniz?

Bir; meşruiyet krizi altta yatıyor. Onun üzerinde ikinci bir kriz daha var. Bu kriz, vergi paketiyle ortaya çıktı. Halk “Bu ne vergisi?” diye itiraz etti. Aynı zamanda halk, gıda sağlığı konusunda Tarım Bakanlığı'nın açıkladığı belgeye inanmadı ve Köfteci Yusuf'un dükkanı tekrar doldu.

- Nedir bunun anlamı?

Hükümete güven yok. Hükümete güven olmadığı zaman hükümetin yönetme şansı kalmaz. Hükümetin işlevi, bağlayıcı karar almaktır. Halk, “Bu kararları tanımıyoruz, uymayacağız” dedi. Bu da meşruluk krizinin üzerine oturan bir güven krizidir. Güven konusunda sorun varsa ekonomi, dış politika, eğitim, savunma vb politikaları uygulamakta zorlanırsınız. Bu güven bunalımı yavaş yavaş kök salıyor ve büyüyor.

- Nedir çözümü?

Bunun bir tek çözümü olabilir. Hızlı bir erken seçim. Güvenilecek bir iktidar kurulması.

- Erken seçim olur ve yine AKP kazanırsa?

“AKP güven tazeledi” demektir. Ondan sonra buyurun yeni vergileri ödeyin.

- CHP iddialı ama 2023 seçimi için de aynı iddia vardı...

2023’te bu derece bir güven bunalımı söz konusu değildi. Meşruluk sorunları bu boyutlara henüz gelmemişti. Bugün dünden daha vahim durumdayız. Bundan sonra daha da vahim hale gelebiliriz. Meşruluk ve güven konusu krize dönüşme olasılığı taşıyor.

- Bu ortamda istedikleri anayasa değişikliğini yapabilirler mi?

Bütün bu tartışmalar içerisinde anayasa değişimi olursa, bunun sonucunda kim yarar görecek diye bakılmalı. Çocuk, kadın, işçi, hayvan hakları ile ilgili ne yapılacak? Erdoğan, Bahçeli, DEM Parti, Öcalan arasındaki tartışmalarda böyle bir konu ortaya çıkmış mı? Bunlar konuşulmuyormuş gibi duruyor. O zaman bu anayasa değişikliğinin büyük seçmen kitlelerine ne yararı olacak?

- Anayasa değişikliği olursa kim, nasıl yarar görecek?

Çıkarılabilecek ilk temel sonuç, sultanizm rejimini köklü ve değişmez bir hale getirmek, onun baş aktörlerini daha uzun süre iktidarda tutmak gibi duruyor. Bu rejimin yanıcı bir şekilde uygulanmasını engelleyen bir takım kurumların, yapıların kaldırılmasını sağlamak.

- Örneğin?

Mesela Anayasa Mahkemesi’ni kaldırmak. Bunun bize yararı olacak mı? Yönetimde bulunanlar çok daha fazla korunur pozisyona gelmek için bir girişimde bulunuyor. Dolayısıyla bugünkü rejim daha mutlak, daha dokunulmaz, daha güçlü hale gelecek. Yani muktedirlere çıkar sağlanacak. Bugünkü durumu dahi arayabileceğimiz bir anayasa değişikliğine doğru gidiyor olabiliriz.

- DEM anayasa değişikliğine “evet” der mi?

AKP anayasanın 3'te 2'den fazlasını değiştirdi. Bu maddelerin çoğunu kendi getirdi. Kendi getirdiği maddelerin hiçbirine uymuyor. DEM, güvenebilecek mi? Anayasa bir toplum sözleşmesi, altına imza atacaksınız, sonra imzayı atanlar karşılıklı ahde vefa bekleyecekler. Ama karşınızda hiçbir imzasının arkasında durmayan bir iktidar bloku var.

‘UYGULAMAZSA DEM NE YAPACAK’

- Referanduma dahi gitmeye gerek kalmadan yeni bir anayasanın Meclis’ten geçme ihtimali var mı?

- Ne yapabilirler?

Ahmet Türk “Çok kötü olur” diyor. Ne yapacak Ahmet Türk? Savaş mı açacak yine? Hani silah bırakacaklardı? Onlar da kendi sözlerinden dönmüş olacak. Uyacaklarının garantisi nerede? Bize bir örnek göstersinler.

‘AZINLIĞI TEMSİL EDİYORLAR’

- Meclis’te 400 vekil bulunamaz ve referanduma gidilirse seçmenin yanıtı ne olur?

AKP, hiçbir seçimde çoğunluğun oyunu almadı. 2007 halk oylamasında katılım yüzde 70 civarı, olumlu oy veren seçmen de o civarda. Yani 100 seçmenden 49'u onay verdi, 51'i vermedi. Toplamda bakıyorsunuz, yarıdan fazlası oy vermiyor. Son seçimde Cumhurbaşkanı yüzde 51 civarı oy aldı. 27 milyon seçmen oy vermiş durumda. 64 milyon seçmen var. Yüzde 42-43 civarı bir oya tekabül ediyor. Yani yüzde 57-58 onaylamadı. Bu durumda bir azınlığı temsil eden bir yürütme var; ancak milli iradeyi, kollektif ortak iradeyi temsil ettiği ileri sürülüyor. Sonra kendisini desteklememiş çoğunluğa gayet ağır suçlamalarda, tarizde bulunmaktan da çekinmiyorlar.

- Erken seçim olur ve muhalefet kazanırsa ne olur?

2014'den itibaren iki erki, Cumhurbaşkanı ve Meclis’i birbirinden ayrı olarak aynı anda seçmeye başladık. Hangisinin kazanılmasından bahsediyoruz?

- Hangisini kazanmak daha önemli?

Kritik olan Meclis. Meclis çoğunluğunu aldığınız, özellikle 400 küsur sandalyeyi kontrol ettiğiniz anda anayasayı değiştirebiliyorsunuz. Cumhurbaşkanını azledebiliyorsunuz. Koşullar değişirse, Cumhurbaşkanına direnen, hesap soran bir Meclis ortaya çıkar.

- Kazanan parti ve lider farklı olursa ne olur?

İki başlılık dediğimiz olay ortaya çıkar. Bu ABD'de, Fransa'da var. Fransa bugün ciddi kriz yaşıyor. Bu kurala devam edersek, eninde sonunda bizde de bu kriz olacak. Olmamasının tek yolu parlamenter demokrasiyle yönetim.

- Olası erken seçimde CHP’nin şansını nasıl görüyorsunuz?

CHP'nin alıp almayacağından emin değilim. Ama muhalefet bloku Meclis’te yeterince oy alırsa bir iktidar bloku haline dönüşebilir.

- Muhalefet hem cumhurbaşkanlığını hem de Meclis’i alamaz mı?

O da olabilir. Ama hem seçmenin nasıl oy vereceğini hem de seçimlerin ne kadar dürüst olacağını bilmiyoruz. Demokratik seçim yapmıyoruz. O bitti.

- Her ikisini de alırsa Türkiye ne kazanır?

Eğer her ikisini de alırsa ve Altılı Masa’nın ürettiği güçlendirilmiş parlamenter rejim sözünü hayata geçirmeye çalışırsa, tekrar demokrasi ve hukuk devleti yoluna döneriz.

- Cumhurbaşkanlığı için sürekli CHP’nin adayları konuşuluyor. Bunun toplumdaki yansımasını nasıl görüyorsunuz?

Cumhur İttifakı'nın yapmaya çalıştığı, “Muhalefet içerisinde bir çatışma, ayrışma var. Bir araya gelip yönetme yeteneği gösteremiyorlar” izlenimi vermek.

- Başarılı oluyor mu?

Evet. Sultanizmin rejim ve kültür özelliklerini göz önünde bulundurursanız başarılı olabilecek bir strateji. Çünkü özellikle CHP’de uzun zamandır partinin demokratik olarak yönetilmesi konusunda adımlar atılıyor. Bu yola girerseniz parti içinde çok seslilik olur. Demokrasi böyle bir şey. Ama demokrasinin olmadığı bir ortamda, demokratik usullerin egemen olduğu bir parti sistemi üretme fikri iyi mi kötü mü bilmiyorum. Çünkü karşıdaki partiler, lider partileri.

- CHP demokratik olmayan bir ülkede lider partisi olmamasının dezavantajını mı yaşıyor?

Hem lider lider partisi değil hem de “demokratikleşeceğiz” diyorlar. İçeride gruplaşmaların olması doğal. Her büyük organizasyonda gruplaşmalar, hizip, çeşitli çıkar grupları, klikler olur.

- AKP'de yok mu?

AKP'de de vardı ama onlara fırsat verilmedi. Lider bunları büyük ölçüde tasfiye ediyor. 2002'ye bakın, AKP’yi kuran heyet yok oldu, gitti. Yerine tamamen Tayyip Erdoğan'ın atamasıyla iş başına gelmiş ve tüm siyasal varlıklarını ona medyun olan bir kadro var.

‘İSİMLER FARK ETMEZ’

- Kabinede değişiklik olacağı konuşuluyor. Bakan değişimi fark yaratır mı?

Anayasa madde 8’e göre kim gelirse gelsin, yöneten bir kişi var. O kişi değişmediği sürece hiçbir şey değişmez. İsimler fark etmez. Kurdukları sistem bu. Bakanların değişiminden bize yansıyacak bir fark ortaya çıkmaz; çünkü bugün onlar Cumhurbaşkanı sekreteri, kendilerinin yürütmede söz hakkı veya etkileri yok.

- Türkiye’de yöneticiler mi halka benziyor, halk mı yöneticilere benziyor?

Aynı kültürün unsurusunuz. Bu kültür birkaç şeyden etkilenmiş durumda. Biri, toplumun çok büyük kesimi 1970'lere kadar kırsalda yaşıyordu, oradan hızla çıktı, kente geldi. Gelirken değerlerini de getirdi. Kentte yaşıyor ama kentli değil. Bu kesim, 20 kuşaktır fevkalade yoksul bir hayat yaşamış olan bir nitelikte. Bunların içinde büyük bir tabaka var ki, hayatı boyunca kazanç karşılığı hiçbir işte çalışmamış olduğunu söylüyorlar Türkiye Seçim Araştırmalarında; tüm kayıtlı seçmenlerin yüzde 30 -40 civarına takabül eden bir büyüklükteler.

- AKP en çok oyu bu kitleden mi alıyor?

Tabii. Bu kazanç karşılığı hayatı boyunca çalışmamış olan kitlenin yüzde 55-60'ı AKP’ye oy veriyormuş gibi duruyor. İkincisi bu kesim, muhafazakar partilere, muhafazakarlığa destek veriyor. Ancak, Türkiye’deki muhafazakarlık Avrupa'dakinden farklı. Avrupa'daki muhafazakarlık kırdan çıkmıştır ama aristokrattır, sanata ve bilime yatırım yapmış bir sınıfın ideolojisidir. Bizde ise tam tersi. Kanıksanmış ve bu kültürün temel unsuru olmuş olan süreklilik kazanmış yaygın ve derin bir yoksulluk. Bu da insanların hayata bakışını belirliyor. Uzun dönemli hesaplar yerine, “Bir dahaki yemeği ne zaman yiyeceğim?” türünden hesaplar yapacak kadar yoksulluk içinde olabilen bir kitleden söz ediyoruz.

- Böyle bir kabullenmişliğin ve sadece o gün yiyeceği öğünü düşünen bir kitlenin seçmen davranışı nasıl değişir?

AKP oyları 2015’ten beri düşüyor. Araştırmalar yeni kuşakların tatminsiz olduklarını ve bunu değiştirmek için yol aramakta olduklarını gösteriyor. Yurt dışına göçmeyi düşünen çok geniş bir kitle var. Osmanlı'da Müslüman kesim için yurt dışında yaşamak tasavvuru edilebilecek bir şey değildi. 1950’lerden itibaren Almanya’ya işçi gönderimi ile bu zihniyet değişti. Şimdi başka bir olanak olabildiğini görüyorlar ve o olanağı kullanabileceklerini de düşünebiliyorlar bu kitleler artık. İnsanlar her zaman elleriyle değil, ayaklarıyla da oy verirler.

ERSİN KALAYCIOĞLU KİMDİR?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden 1973 yılında mezun oldu. ABD’de Iowa Üniversitesi’nde siyaset bilimi bölümüne devam ederek yüksek lisans, doktora programlarını tamamladı. İstanbul Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilimler Fakülteleri'nde, Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. 2004-2007 arasında Işık Üniversitesi rektörlüğünü yürüttü. Kalaycıoğlu 2007’den beri Sabancı Üniversitesi, Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde siyaset bilimi öğretim üyesi ve İstanbul Politikalar Merkezi’nde kıdemli uzman olarak çalışıyor.